
Serap Durusoy
Varsanı Ekonomisi
4 Ocak 2022 tarihinde Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın genişletilmiş il başkanları toplantısında dillendirdiği “En zor geride kaldı” ifadesi, iktidar kanadında ve ekonomi kurmaylarınca çok kabul gördü. Geçen üç yıllık süreç içerisinde ifadenin defalarca tekrarlandığına tanıklık ettik. Son olarak Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yine, ekonomiye ilişkin güzel haberler verdiği değerlendirmesinde en zorlu dönemin geride kaldığını bir kez daha yineledi.
Sayın Şimşek’in, Türkiye ekonomisi ve küresel ekonomiye ilişkin Dünya Gazetesi’ne yaptığı değerlendirmelerde içinde bulunulan konjonktürün oldukça zorlu olduğuna dikkat çekmekle birlikte, Türkiye'nin güçlü bir ekonomik program uyguladığı yönündeki açıklaması da bir o kadar çarpıcıydı. Zira yanlış ve eksik bir ekonomik kurgu üzerine inşa edilen programa ilişkin olarak her geçen gün toplumun her kesiminden yükselen sesler “Hangi güçlü program”? sorusunu sormayı gerektiriyor.
Sayın Şimşek yaptığı değerlendirmede, 2026’da alım gücünün artacağı, finansmana erişimin kolaylaşacağı, reel sektörün üzerindeki belirsizliğin azalacağı, piyasalarda öngörülebilirliğin güçleneceği, istihdamın artacağı ve uygulanan reformların sonuç vereceğini belirtti. Tüm bunların olabilmesi için ekonomiye sihirli bir çubuğun değmesi gerekiyor.
Ekonomi politikasındaki yön değişimini ve politikanın konumlandığı mantığa inancı artırmak ve buna güven duyulmasını sağlamanın önemli olduğu saikiyle olsa gerek Şimşek dışındaki ekonomi kurmaylarının da benzeri açıklamalarda bulunması, birkaç makro veriyi dikkate alarak “ekonomi düzeldi” inancı içerisinde olduklarını gösteriyor.
Son açıklanan makro ekonomik veriler dikkate alındığında dış ticaret açığı 6,5 milyar dolar, cari açık 4,7 milyar dolar, bütçe açığı 174,7 milyar TL, işsizlik yüzde 8,6, geniş tanımlı işsizlik yüzde 32,2 ve enflasyon ise resmi rakamlara göre yüzde 35 ve dezenflasyonu sağlarken “büyümeden taviz vermiyoruz” söylemi bağlamında ilk çeyrek büyüme yüzde 2 olarak açıklandı.
Hani rasyonele dönülmüştü. Hem enflasyonu düşürme ve hem de yüksek büyüme hedefinden hiçbir zaman vazgeçilmedi ve kompozisyonu bozuk büyümeden ödün verilmedi.
Bu veriler ve bu gelişmelere rağmen yaşanılan gerçekliğin makro ekonomik aktörler üzerindeki etkisi tamamen göz ardı edilerek iyimserlik elden bırakılmıyor. Özellikle enflasyon karşısında her geçen gün alım gücü eriyen ücretlilerin uygulanmakta olan politikanın mağduru olduğu gerçekliği görmezden gelinerek enflasyona adapte olması bekleniyor.
Oysaki açlık sınırının 25 bine ulaştığı, yoksulluk sınırın ise 81 bini aştığı ekonomik koşullarda, açlık sınırını altında kalan ücretlerle geçimin zorlaştığı gerçekliğine bağlı olarak, ücretlinin ücret artış talebinin hükümet kanadında karşılık bulması da yapılan açıklamalar dikkate alındığında çok kolay görünmüyor.
Öte yandan enflasyon hedefinden uzak kalınmasının reel sektörü daha da zorlayıcı bir süreç doğurması, kurdaki dalgalanmaların sektörün rekabet gücünü azaltması ve yüksek faizden ötürü finansmana erişim zorluğu nedeniyle reel sektörün ayakta durmasının güçleştiği koşullar da göz ardı ediliyor. TCMB analistleri, son sıkılaşma döneminde reel sektör temerrüt oranlarında kayda değer bir artış yaşanmadığını belirtti. “Son dönemde firmaların konut satışlarının tarihsel ortalamanın altında seyretmesi ve toplamdaki payının gerilemesi de bu değerlendirmemizi destekliyor." denildi. Ancak firmaların son parasal sıkılaşma döngüsüne, göreli olarak düşük borçluluk ve yüksek kârlılık oranları ile girdiğinin belirtildiği çalışmanın aksine, Ocak-Mayıs döneminde verilen konkordato geçici mühlet kararı sayısının ise bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 97 artması ve en çok iflas başvurusu yapan sektörün ise tekstil olması önümüzdeki günlerde işgücü piyasasının da olumsuz yönde etkileyeceği gerçeğini ortaya koyuyor.
Hal böyle iken ekonomi yönetimi, ekonomik aktörlerin mevcut politikaya inancına ve güvenini dikkate almadan ekonomik varsanı* içerisinde uygulanmakta olan politikanın başarılı olduğu öyküsünü anlatmayı sürdürdüğü sürece ekonomik aktörler için mücadele her geçen gün çok daha zorlaşacak. Yani ZORLUĞUN BİTMESİ ZOR.
*Varsanı: Hiçbir nesne olmaksızın alınan bir sanrının varlığına net olarak inanma durumuna verilen isim (Türk Dil Kurumu)