Ekonominin Somut Gerçekliği

Yine bir enflasyon verisi haftasındayız ve her zaman yaşanılan rakam karmaşasına bu ay da tanıklık ettik. Zira İTO’nun aylık yüzde 3,21 yıllık yüzde 47,21 ENAG’ın aylık yüzde 4,46 yıllık yüzde 73,88 olarak açıkladığı nisan ayı enflasyonunu TÜİK aylık yüzde 3, yıllık ise yüzde 37,86 olarak açıkladı.

143 temel başlıktan Nisan ayı itibarıyla, 18 temel başlığın endeksinde düşüş gerçekleşirken, 4 temel başlığın endeksinde değişim olmadı. 121 temel başlığın endeksinde ise artış gerçekleştiği belirtildi. Salı günü açıklanan mevsim etkisinden arındırılmış aylık enflasyonun ise bir önceki aya göre ılımlı bir hızlanma ile yüzde 2,65 olarak gerçekleştiği kamuoyu ile paylaşıldı.

Enflasyona ilişkin bu üç farklı hesaplamaya rağmen hiç şüphesiz ki ekonominin somut gerçekliğini vatandaşın verisi daha iyi yansıtıyor. Zira hane halkının veri setini, yaptığı alışverişlerde ödediği tutar ve alım gücündeki kayıp oluşturuyor.

İstatistik Kurumu’nun verisine göre Nisan ayında aylık bazda en yüksek artış yüzde 9,98 ile konut grubunda olurken, bunu yüzde 9,21 ile gıda ve alkolsüz içecekler, yüzde 3,84 ile ulaştırmanın izlediği görüldü.

Yıllık olarak ise en yüksek artış yüzde 79,20 ile eğitimde gerçekleşirken, eğitimin ardından yüzde 74,07 ile konut; yüzde 41,99 ile sağlık grubunun yer aldığı gözlemlendi.

Her ne kadar gıda ve alkolsüz içecekler aylıkta yüzde 2,01, yıllıkta ise yüzde 36,09 ile TÜFE’nin altında olsa da özellikle gıdanın ve konut harcamasının düşük gelir grubunun harcama kalemi içerisinde büyük pay oluşturması ve konutun aylıkta yüzde 4,66 ve yıllıkta ise yüzde 74,07 ile TÜFE’nin üzerinde yer alması, yaşanılan enflasyonun boyutunu ortaya koyuyor.

Hal böyle olunca hem beklentilerdeki kötümserlik ve ekonomiye ilişkin güven bunalımı artıyor hem de açlık ve yoksullukla mücadele zorlaşıyor.

Nitekim Türk-İş'in Nisan ayı açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasının sonuçlarına göre Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 24 bin 35 TL’ye yükselirken, yoksulluk sınırının ise 78 bin 292 liraya çıktığı görüldü.

Benzeri olarak İstanbul Planlama Ajansı’nın araştırmasına göre ise İstanbul'da yaşamanın maliyeti geçen yılın aynı ayına göre %51,74 arttı. İstanbul'da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti 90.032 lira olarak hesaplandı. Öte yandan resmi rakamlar üzerinden dört aylık enflasyon dikkate alındığında asgari ücretin, açlık sınırının altına düşmesi ve emekli ücretlerinin ise zaten açlık sınırın altında olması, gıdaya erişimi daha da zorlaştırıyor. Nitekim son dört ayda emeklinin yaşadığı maaş kaybının 1.933,06 asgari ücretlinin ise 2.953,18 TL’ye ulaşması durumun ciddiyetini ortaya koyuyor ve doğal olarak ara zam umutlarını besliyor.

Buna rağmen ekonomi yönetiminden enflasyona ilişkin farklı sesler yükseliyor.

Sayın Şimşek enflasyon verisine yönelik yaptığı değerlendirmede, ‘‘Biz, enflasyonun Merkez Bankası’nın tahmin aralığında kalacağına inanıyoruz. Bu değerlendirmeler, son gelişmeler dikkate alınarak yapılıyor. Elbette enflasyonu yukarı çeken faktörler de var, ancak genel eğilim aşağı yönlü. Yıl sonunda enflasyonun yüzde 30'un altına ineceğini öngörüyoruz’’ yorumu yaptı.

Sayın Karahan ise Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında yaptığı konuşmada Nisan ayında enflasyon beklentilerindeki iyileşmenin duraksadığını belirterek "Beklentiler, dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam etmektedir" yurt içi talebin ivme kaybetmekle beraber öngörülenin üzerinde seyrettiğini, talep koşullarındaki gelişmelerin dezenflasyon sürecini olumsuz etkilemesi durumunda, gerekli önlemleri alacağımızı vurgulamak isterim" yorumunu yaptı.

Ekonomi kurmaylarını karşı karşıya getiren söylemsel ayrışmanın en büyüğü ise AK Parti Ekonomi İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekci’den geldi. Sayın Zeybekci, programda sadece para politikası üzerinden gidildiğini üretim üzerinden arzın artırılmadığını belirterek, “Ben o parayı faizler bu kadar yüksekken faize yatırırım” sözleri oldu.

Tüm bu açıklamalar bir yana, ekonomi yönetiminin dikkate almadığı en önemli nokta gelir dağılımının lüks tüketimi teşvik eder şekilde bozulduğu ve orta sınıf yok olurken lüks tüketim düşkünü bir sınıfın doğduğu.

Yanlış ve eksik bir ekonomik kurgu üzerine inşa edilen programın yükünün ücretlilerce üstlenildiği, mali disiplinin kamu harcaması kısılarak değil kamu geliri artırılarak yapılmaya çalışılmasının sonucunda açlık pahasına enflasyonda iki yıl önceki seviyeye dönüş, yükselen faiz, eriyen rezervler ve döviz atağı ile bu atağı önlemeye ilişkin atılan ve atılacak adımlarla yola devam edilecek gibi görünüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi