Berlin'de tarihi yaşamak

Berlin deyince; “erken kalkan yol alır” özdeyişi aklıma geliyor. Neden mi? Kentin 146 kilometre uzunluğundaki ilk metrosu 1902 yılında yapılmış. Günümüzde Berlin tren ve metro hatlarının haritasını ilk bakışta anlamak biraz zor. Kentin hemen her noktasına tren var. Buna çevresindeki kırsal kesimi de eklemek lazım.

Berlin bir sanayi kenti değil… Sanayinin araştırma geliştirme ve yazılım merkezi ama fabrika bacaları yok. Kente değer katan sadece müzeler ve sanat galerileri… Anlaşılıyor ki; Almanya ve kentin siyasetçi ile planlamacıları, Berlin için ‘bir sanat kenti olsun’ kararını zaten birleşmeden hemen sonra vermişler. 

İstanbul için girdikleri, “Turizm, finans, spor ve sanat merkezi olalım” labirentinden çıkış arayan yöneticilerimizin kulakları çınlasın. 

Berlin'de bir parçamız var

Bizim için Berlin’de önemli olan Pergamon yani Bergama Müzesi… Berlin’in Müzeler Adası denilen bölümünde yer alan beş müzeden biri… Osmanlı zamanında götürülen antik eserlerle dünyanın en önemli müzelerinden birine sahip Almanya, bu müzeyi 20 yılda tamamlayıp 1930 yılında açmış. Bergama Zeus Sunağı’nı, üç yıldan beri onarım geçirdiği için göremedik; yine Aydın- Milet’ten götürülen ünlü Milet Çarşı Kapısı önünde bir fotoğrafımız oldu. Burada bir haber vereyim; Bergama Müzesi bu yılın Ekim ayında tam bakım ve onarıma alınıyor, müze neredeyse dört yıl kapalı kalacak. Almanların özellikle tarihi yapı onarımlarını ağırdan aldığını da öğreniyorum. Ne de olsa elden geçen binlerce yıl öncesinden kalan eserler. Bizde aceleye getirilen onarımların nelere yol açtığını biliyoruz. Kaş yapayım derken göz çıkarma öyküsü çoktur bizde…

Bu müze adasının yakınlarındaki bir meydanda Nazi döneminde törenle kitaplar yakılıyordu, şimdi yerinde bir kültür anıtı var. Berlin; o korkunç yıllarla hesaplaşırken, Nazi dönemini ve soğuk savaş yıllarının üzerini kültür başkenti kimliğiyle örtüyor. 

Tam burada yaşadı!

Berlin’i gezerken bastığın yere de dikkat edeceksin! Apartmanların girişlerinde pirinç levhalar var. Üzerlerinde toplama ve imha kamplarına gönderilen Yahudilerin isimleri, doğum tarihleri, evlerinden koparıldıkları tarih ve gittikleri kamp ya da cezaevleri yazılı. En üstte ise “Tam Burada Yaşadı” başlığı dikkat çekiyor. “Unutma, unutma” edebiyatı bizde de çokça yapılır ya; Berlin kent yönetimi bu sloganın hakkını pirinç plakalarla veriyor.

Berlin'e dair birkaç not daha

Berlin de tıpkı Paris gibi kafeler kenti. Ayrıca dünyanın neredeyse tüm sokak lezzetlerini bulmanız mümkün. Bu alanda da şampiyonluk bizimkilerde. Nerdeyse her sokağın başında bir dönerci var, Amerikan markalı hızlı ve çabuk ürünler burada yenilgiye uğramış. 

Berlin’de öyle pet şişelerde su almanıza gerek yok, evlerde lokantalarda şehir şebeke suyu kullanılıyor, su şirketleri Berlin’de mağlup olmuşlar anlayacağınız.

Bizim sokak hayatımızın ayrılmaz parçası Berlin’de yok… Sokak hayvanları… Değerli eşim inanılmaz bir hayvan severdir, yanında kedi maması taşır o derece yani… Berlin’de de gözleri bu sevimli canlıları aradı ama bulamadı. Ancak evlerdeki kedi ve köpek sayısı abartılı olmasın ama belki de insan sayısına eşit. 

Berlin şimdi güneye akıyor, Berlin’in yapımı yıllar süren havalimanı hayli yoğun… Dikkatimizi çeken bilgi panolarını bizim havalimanlarından gidiş ve dönüşler dolduruyor.

Berlin izlenimleri bu kadar efendim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi