Çiğdem Mater'e mektup...

İnsanların hayatlarında tanımaktan, aynı sofrayı paylaşmaktan ve yan yana omuz omuza yürümekten onur duyduğu dostları vardır. Meslek icabı çok sayıda insan tanıdım. Dost bildiklerimin sayısı fazla değil… Sen ve değerli eşin Murat Utku’nun dostluğunu unutamam.

Çiğdem, sana bir çiçeğin adını veren anne ve baban acaba biliyor muydu? Bu çiçek, doğanın tüm renklerine kucak açan ve zorluklara en dayanıklı bitkilerdenmiş.

İnsanların çok büyük bölümü zorluklar ve yediği darbeler karşısında hayata küser, yılgınlığı öyle bir hale gelir ki; dibe vurur. Senin adın Çiğdem… Bu adaletsizliğin de üstesinden geleceksin, yanında dost bildiğin az sayıda insan olacak belki ama sen ve zindana mahkum edilen arkadaşlarını tarih asla unutmayacak.

Haksız ve adaletsiz yılların bir şekilde sonu gelecek.

Çiğdem; ruhunu ve beynini daha güzel bir dünya ve insanlığın iyiliğine verdin, başına gelenlerin örneği pek çok bu dünyada… Bir duvarın dibinde kurşuna dizilenler, idam sehpalarına çıkanlar, stadyumlarda kolları kesilenler, ormanın içinde veya dağın başında haince taşlananlar…

“Bunlar oldu bak haline şükret “ gibi anlama sakın…

Nazım Hikmet’in dizelerine döktüğü gibi, ‘keşke bayrak gibi sallansaydım bir ipin ucunda’ demeyeceksin... “Düşmana inat bir gün fazla yaşamak”…Önemli olan bu…

Senin yeşil ve maviliklerle dolu bir hayatı dört duvarın içine de sığdırdığından adım gibi eminim…

Aklıma ne geldi biliyor musun?

Öyle lüks köşelere değil, sokak lezzetlerine düşkünlüğün… Kuytu köşelerdeki esnaf lokantaları ve meyhanelere olan merakın…

Murat sen ve ben, sanırım Diyarbakır’daydı… Seni zaten ABD’nin Irak’ı işgali vesilesiyle tanımıştım (nasıl bir tarihi buluşma ama!)

Diyarbakır lezzetlerini tadarken çok bilimsel bir tartışma(!) yapmıştık. “Rakı kebapla mı, mezeyle mi içilir?” Sonra fikir birliğine varmıştık… “Rakı meze ile içilir, eğer doymuyorsan; üzerine kebap yer çorba içersin”…

Sana örgütlü ve organize hareket suçlaması yapanlar, hayatın sıradanlığındaki küçük ayrıntıları sınırlı ve karanlık dünyalarında zaten göremezler. Gezi’de de her yaş ve meslekten ama örgütsüz insanların, insana ve ağaçlara reva görülen şiddete sıradan tepkisini anlayamadıkları gibi…

Hakkındaki davanın sonuna varıldığında, yurt dışından gelip teslim oldun…

Karar aşamasında bu delikanlı davranışın dikkate alınmadı.

Üzülme, kardeşim benim. Şöyle bitireyim… Fakir Baykurt ‘Tırpan’ romanında kahramanlarından birine şöyle bir söz söyletiyor; “ Sen bir çiğdem çiçeği idin, taşların dibinde bitmiş idin. Seni tutup kopardılar.”

Elbette başka taşlar var, taşlar yan yana gelince çiğdemlerin kolay koparılamayacağı günleri görmek umuduyla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cengiz Erdil Arşivi