Çevre sorunlarıyla boğuşan illerimizin başında herhalde Çanakkale yöresi gelir. Bu çevre sorunlarının hepsi insan kaynaklı. Altına hücumun yaşandığı tarih ve doğanın harmanlandığı Çanakkale’nin başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmedi desek yeridir.
Kazdağlarında madenler için kesilen ağaçlar, köprüden sonra olağanüstü artan betonlaşma, zeytinliklerin sökülmesi, domatesin ve Ezine peynirinin sonunu getirecek her türlü doğa dışı hamleler… Ne ararsan var…
Şimdi artık bıçak kemiğe dayandı diyoruz… Neden mi?
Atikhisar Barajı tehdit altında. Madencilerin bıçağı barajın eşiğine geldi. Bu baraj Çanakkale’nin en önemli su kaynağı. Atikhisar Barajı elden giderse Çanakkale susuz kalır, bu kadar basit bir matematik hesabı olmasına rağmen bilimdışı bir uygulamayla karşı karşıya…
Atikhisar Barajı, Sarıçay üzerinde, sulama ve taşkın kontrolü amacıyla yapıldı ve 1976 yılında hizmete açıldı, beş bin 200 hektarlık bir alanı suluyor. Betoncu ve madenciler ‘baraj yaşlı, zaten tarım da bitiyor!’ diye düşündüler herhalde ikinci kez ÇED raporu aldılar. İlk ÇED raporu Çanakkale Belediyesi’nin açtığı dava sonucu iptal edilmişti, bu ölümcül projeye ikinci kez çevreye uygunluk raporu verilmesini anlamak mümkün değil.
ÇED RAPORUNA KARŞI DAVA
Altın ve gümüş madeni projesi için Koza adlı şirketin istediği ÇED kararı altında güya doğadan sorumlu Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın imzası var. İkinci kez verilen “ÇED Olumlu” kararının iptali için ortak dava açıldı. Çevreci kuruluşların dava dilekçesinde şöyle deniyor;
“Uzmanların hazırladıkları raporlar, şirketin hazırlattığı ÇED Raporu’nun ne kadar eksik, hatalı ve bilimsellikten uzak olduğunu ortaya koydu. Bilimsel olarak oldukça güçlü bir dilekçe ile açtığımız davada, tarafsız bir yargılama ile davayı kazanacağımıza inanıyoruz.”
Ne diyelim; ‘Adalette tarafsızlık’ şu sıralar en özlediğimiz kavram herhalde.