Özlem Özdemir

Özlem Özdemir

Yıldızlar, Fransa ve Bülent Ersoy

Yıldızlara bakmayı sever misiniz? Muhtemelen çoğunuzun cevabı evettir. Peki, şimdi en son ne zaman yıldızları seyrettiğinizi bir düşünün. Durdunuz ve hatta hatırlayamadınız değil mi? Muhtemelen çok uzun zamandır yıldızları görmediğinizdendir. Çünkü eğer dağda ya da az nüfuslu bir köyde yaşamıyorsanız yıldızları göremezsiniz. Muhtemelen bunu da düşünmezsiniz. Ben de düşünmemiştim. Ta ki bu yaz tatildeki bir gecede, bütün mekanların kapandığı karanlık bir gecede deniz kenarında oturana kadar. Kafamı gökyüzüne kaldırdığımda parlayan yıldızları görüp bu acıklı durumu fark ettim. Çünkü ben büyük şehirde yaşayan ve gökyüzüyle ilişkisi koparılan zavallı modern kişilerden biriydim.

168429.jpg

En fazla dolunaya denk gelirsem ve görebilecek bir yerdeysem gökyüzünü seyrederdim. Kocaman binalarla örülen ama en çok ışıklarla aydınlatılan şehirlerde yıldızları göremeyiz ki… Yıldızları görmek için karanlık olması gerektiğini de belleğimden silmiştim, yeniden öğrendim. Uzun uzun yıldızları seyrettim, bu güzellikten mahrum kalışımıza içerledim. Hayat bu kadar yalın ve güzeldi, biz onu ellerimizle çirkinleştirmiştik. Baktıkça tıpkı atalarımızın yaptığı gibi onları farklı şekillere benzettim, astrolojiye inanmıyorum ama astrolojinin de bu sayede doğduğu malum, insanların zaman kavramını gökyüzü ve yıldızların değişimine göre tasarladıklarını da biliyoruz. Yıldızlar, aslında bize o kadar çok şey söylüyor ki, astroloji yerine bilime inanmayı tercih ederim. Bilinmeyeni değil bilgiyi aramak harika bir şey.

1000104494.jpg

Astrofizikçi Prof. Dr. Dilhan Eryurt (NASA’da çalışan ilk Türk kadını) çocukluğundan itibaren yıldızları seyretmeyi çok severdi. Astronomiye ilgisi onu NASA’da çalışmaya kadar götürdü. Elbette yıldızlar üzerinde çalışmayı seçti. Güneş de bir yıldızdı. Yıllarca süren araştırmalarının sonucunda, Güneş’in 60’lı yıllara kadar sanıldığının aksine giderek ısınmadığını, soğuduğunu keşfetti! Bu müthiş bir buluştu, Ay’a yapılacak seyahat öncesinde gerçekleşen bu çalışma bildiklerimizi yeniden gözden geçirmemizi gerektirmişti. Bu buluş, ona Apollo Başarı Ödülü kazandırmış, bizi de gururlandırmıştı. “Kadınlar Cumhuriyeti- Bilimin Öncü Kadınları” kitabımda hem Dilhan Hanım’ın hem de ilk kadın astronomumuz Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan’ın hayatını yazarken, ikisinin gözlemevi çalışmalarını okumuş ve bir teleskoptan yıldızlara bakmayı hayal etmiştim. Teleskoptan bakamadım ama ilk gözlemevi ziyaretimi geçtiğimiz ay yapabildim. Charles Garnier tarafından inşa edilen, Gustave Eiffel (Eyfel Kulesi’ni yapanın ta kendisi) tarafından tasarlanan Nice Gözlemevi (Observatoire de Nice), 1881’de Gros dağında kurulmuş. Bu dağa giden yol, dik ve dar virajlarla bir hayli adrenalin demekti ama sonuç buna değerdi. 77 cm’lik mercekli teleskobu, 1886-1887 yıllarında faaliyete geçerek özel finanse edilen bir gözlemevindeki en büyük ve deniz seviyesinden 325 m yükseklikteki ilk teleskop. Bu teleskop, Rus İmparatorluğu'ndaki Pulkovo ve Viyana Gözlemevlerindeki benzerlerinden daha büyük ve daha yüksekte oluşu ile tarihe geçmiş. Bugün dünya mirası olarak kabul ediliyor. Yıldızlara bakamadım ama o koca teleskobu yakından gördüm. Bu heyecan verici ziyarette her iki öncü bilim kadınımızı gururla hatırladım…

1000104509.jpg

Fransa’da Bülent Ersoy Olmaz mı?

Güneşli bir sonbahar akşamı. İş çıkış saati sebebiyle trafik yoğun ama herkes kurallara uyuyor, ne korna sesi kulaklarımızı yırtıyor ne arabaların arasına motorlar hücum ediyor. Yalnızca kentin sesi ve akşamın yorgunluğu içinde sakince varacağımız yere ilerliyoruz. Mougins, Cannes yakınlarındaki köylerden biri. Ana yoldan sonra uzun orman yolundan ilerleyerek misafir olacağımız eve varıyoruz. Bizde bu büyüklükte park bile kalmadığından, evin kurulu olduğu arazi gözüme kocaman orman gibi görünüyor, tek ses ormanın kendi sesi. Ses, benim için önemli, sessizlik ise her şeyden önemli. Bu sessizliği cebime koyup benimle götürmek istiyorum.

Özenle hazırlanmış bir sofra, dost sohbeti ve hasret gidermenin ardından ayrılık vakti geliyor. Uber her yerde olduğu gibi yurt dışında da en büyük kurtarıcı. Benim hesabımdan arabamızı çağırıyoruz, artık gecenin ilerlemiş saatleri. Gelen taksi şoförü hemen Türkiye’den gelip gelmediğimizi soruyor, evet diyoruz şaşkın. Alnımızda Türk yazmadığına göre “nereden bildiniz” diyoruz. Özlem isminden anlamış meğer.

Virajlı orman yolunun içinde yavaş yavaş gidiyoruz, karanlık çökmüş, çıt çıkmıyor, korku filmine uygun bir ortamdayız. Derken unutamayacağımız bir sohbetin ortasında buluyoruz kendimizi. Şoför birden şöyle diyor: “Ben sizin diva şantözünüzü biliyorum,” ve ekliyor: Bülent Ersoy! Bizden sevinç bekliyor olmalı ki biz şaşkınlıktan henüz bir şey diyememişiz. “Olmaz mı diye bir şarkısı vardı,” diyor, ben şarkıyı duyana kadar anımsayamadım. Bahsettiği kişi Tarkan olsa anlayacağız da Bülent Ersoy, tahmin edeceğiniz gibi, epey ilginç geliyor. Haliyle nereden bu sevgi diye soruyoruz. Meğer bu beyefendinin gençken bir Alman kız arkadaşı varmış ve o kız yine ne ilginç Bülent Ersoy’un hayranıymış ve içinde bu şarkının da olduğu kaseti armağan etmiş. Bizim şoför anlaşılan onu defalarca dinlemiş. “Kesin Spotify’da vardır” dememizle aracı durdurup şarkıyı aratmasıyla çalması bir oluyor. Arabanın içi Bülent Ersoy’un genç sesiyle doluyor:

“Gözlerinle konuşsan benimle

Dudağını yormasan olmaz mı?

Aşkı bir rüya gibi yaşarken

Bana bir şey sormasan olmaz mı? Olmaz mı? Olmaz mı?”

Bu yaşadığımız neydi acaba? Fransa’da bir köy yolunda, gecenin karanlığında, bir Fransız şoför, iki Türk yolcu ve fonda Bülent Ersoy şarkısı. Şoför şarkıyı çalmıyor eşlik de ediyor, unutmamış. Kafkaesk bir filmin içinde gibiydik, kelimeler bu acayip anları açıklamaya yetmiyorsa da paylaşsam olmaz mı? Bizi mutlu edeceğini düşündüğü için albümden birkaç şarkı daha çalıyor, bize jest yapıyordu ama biz Bülent Ersoy sevmezdik, bilmiyordu. Kırmadık tabii, karanlığın içinde süzülürken iki Türk’ün başına bundan çok daha kötü şeyler gelebilirdi, kahkahalarla güldük. Dünya küçük mü Türkler aslında her yere erişmiş mi bilmiyorum ama bizi sandığımızdan çok daha tanıdıkları kesin. Bindiğim tüm taksicilerin bana Türkiye’den gelip gelmediğimi sorması tesadüf olamaz. Aynı gün bir Faslı kadın da dizilerimizi izlediğini söylemişti, üzerine bu geldi. Dizileri anlayabiliyorum ama biri bana Fransa’nın ormanlarında bir taksici Bülent Ersoy dinletecek deseydi gülüp geçerdim. Artık geçmem, siz de geçmeyin. Bu koca dünyada başınıza ne geleceğini kim bilebilir, “olmaz” demeyin, olmaz mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Özdemir Arşivi