“Hay Allah Niye Böyle Oldu?"

Sanayi üretim rakamları 2018 yılından beri en uzun düşüş serisinin yaşandığını bizlere gösterirken, işsizlik rakamlarının tekrar yükseldiğine şahitlik ediyoruz. Tekrar hatırlatmak gerekirse birkaç talihsiz gelişmenin etkisi altındayız diyebilirim:

- İhracatta düşen siparişler ve iç talebin istikrarsızlığı

- Yükselen ücretlerin yarattığı maliyet ve işten çıkarmalar

- Teknolojinin gelişmesi sebebiyle eskisine göre daha az insanla

çalışma gerçeği

- Gençlerin iş konusunda seçici olmaları ve ihtiyari olarak işsizliği

tercih etmeleri

- Kayıt dışılığın hızla artması

Hepimiz kabul ediyoruz ki, masamızın üzerinde artık daha az iş başvurusu var. Bir işyerinden diğerine çabucak geçebilen, herhangi bir bağlılık hissetmeyen yeni nesil ikiye bölünmüş. Yarısı plazalardaki ofislerde kaybolacağı, çok fazla çalışmasa da ay başında hesabına ücretinin yatacağı bir düzen istiyor. Diğer yarısı da kurumsal değil

daha esnek işlerde çalışmak istiyor, spor ve eğlencesinden mahrum olmadan dijital tabanlı işlerde haftada 4 gün çalışmayı tercih ediyor. Bu arada ILO rakamlarına göre iş arayanların sayısının 2024 yılında 2 milyon artacağı ve çalışanların yoksulluk seviyesinde artış olacağı görülüyor. Verimlilik ise gözle görülür şekilde baş aşağı gidiyor.

Açıkçası, sanayi çekiciliğini tamamen kaybetti, bir zamanların en büyük melekesi iken şimdi üç boyutlu yazıcılarla bile yapılabilen bir faaliyet olduğu için fiyat içindeki önemini kaybetti. Tasarımcılar üreticilerden bir değil birkaç katman daha yukarı çıktı, hem mavi hem de beyaz yakalıların yaptığı birçok iş yapay zekaya teslim edilmeye başlandı. Artık ChatGPT ile kitap, makale yazmak gibi bir zamanlar ciddiye aldığımız işi doğru algoritmayı verenler yapıyor. İnsanoğlu hızlı bir şekilde “yönetenler” ve yönetilenler” olarak keskin çizgilerle ayrılırken, kendi kendine yetmek için çalışanlar yaklaşmakta olan büyük değişime karşı ayakta kalma şansı bulacaklar.

İnsanlık enflasyon, faiz, döviz, çevre, spor vs gibi günlük meselelerle uğraşırken pek azımız başımızı kaldırıp gerçek meselenin ne olduğunu kavrayabilmekteyiz. Dev yapıları ayakta tutmaya çalışanlarla evde bekleyenlere mahcup olmamak için çalışanlar arasında aslında bir fark yok. Herkes müdahale edemeyeceği dışardan gelen etkilere karşı içerde aldığı önlemlerle ayakta kalmaya çalışıyor. Pek az insan dışarıdaki etkilerden bağımsız gelişecek bir kurgu için çalışmakta. Zaten eğitim sistemi ve çevre de buna müsaade etmiyor.

Hiçbirimiz yapay zekanın uğraştığımız işlerin ne kadarını devralacağını bilmiyoruz. Sadece bir laptop veya akıllı cihazla binlerce kişinin çalışarak oluşturduğu katma değerin rahatlıkla oluşabileceğini kabul edemiyoruz. Eskiden tarım faaliyetlerin tepesindeydi, sonra sanayi geldi, şimdi dijitalleşme onu tahtından indiriyor. Bu sancılı süreçler

esnasında bir sonraki döneme hazırlanmak için belki de binlerce yılın geçer akçe tek faaliyeti olarak önümüze çıkıyor.

Bir kısmını Türkiye'nin diğer kısmını küresel konjonktürün yarattığı bu şartların üstesinden gelebilmek için patron-CEO-genel müdür ve her düzeydeki üst düzey yöneticilerin geleceğin dünyasıyla alakalı eğitimleri alması gerekiyor. Dijital kabiliyetlerin güçlenmesi, risk takibinin son teknoloji ile desteklenmesi ve davranışsal kabiliyetlerin pekiştirilmesi gerekiyor.

Aksi takdirde kendi elimizle yarattığımız işsizlik veya üretimsizlik ile alakalı veriye her ay bakıp "Hay Allah" diye hayıflanmaktan başka bir şey yapamayacağız. Önce kendi bulunduğumuz çevrede aksiyonbalmamız sonra da başarılı örnekleri saklamayıp paylaşmamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Emre Alkin Arşivi