Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

“Herkesin kendini kurtarmaya odaklandığı, değerlerin ortadan kalktığı bir düzen bu”

Yıllar önce ‘Kuş Öpücüğü’ oyunuyla sahnede ilk kez izlemiştim ve oyunun yazarı da kendisiydi. O günden sonra da içinde olduğu her projeyi takip ettim diyebilirim. Özellikle tiyatrodaki varlığını, dünyasını çok sevdim ve anlattığı her şeyin içinde bir şekilde kendimi buldum. Kurduğu oyun alanında dert edindiği bütün meseleleri, aklına takılanları, içini acıtanları, kaygılarını, duygularını, umudu, aşkı... Aslında ne anlatmak istiyorsa yazıyor ve oynuyordu. Bunu o kadar başarılı bir şekilde yapıyordu ki ellerim acıyana kadar alkışlamak istiyordum. Yazdığı metinlerin başarısının yanına oyunculuk performansı da eklenince adeta sahnede pırıl pırıl parlıyordu. Berkay Ateş farklı biriydi. Tek bir alanda kalıplar içinde kalmıyor ve her alanda farklı üretimlerde bulunuyordu. Elimde Everest Yayınları’ndan çıkan kitabı ‘Sessizliği Vurun’, sahnede yeni oyunu ‘Uykusuz Bir Rüya, Salim’, televizyonda ‘Aldatmak’ dizisi, sinemada ‘Karanlık Gece’ ve dijital platform dizisi Magarsus’ta oyunculuğu ile hâlâ sohbetlerimizin içinde…     

Berkay Ateş ile elbette konuşulacak çok şey var ama yeni oyunundaki Salim’in etkisinde o kadar çok kaldım ki sadece oyuna dair kendisiyle konuşmak istedim. Berkay yazdı ve oynuyor. Oyun tek kişilik ve performansı tek kelimeyle muhteşem. 

Salim, Adana’da ailesi ile yaşarken, İstanbul’a amcasının yanına gönderilir. Amcasının kebapçı dükkânında çalışırken, şahit oldukları onu geri dönüşü olmayan bir yola sürükler...

Gördüklerimiz ve şahit olduklarımızla başka bir insana dönüşmek zorunda kaldık hepimiz, o yüzden Salim biziz! 

‘Uykusuz Bir Rüya, Salim’ oyununun çıkış noktası ne oldu, fikir nasıl ortaya çıktı da oyuna dönüştü?

İlk başta bir roman olarak düşündüğüm bir hikâyeydi Salim'in yaşadıkları. Uzun bir süre yazdıktan sonra romanın dilini değiştirmeye karar verdim. Daha sonra da aslında tek kişilik bir oyun olma fikri ile son haline gelmiş oldu. Kendi dünyasında aslında çok sesli bir insanın, çevresi ve bu düzen tarafından nasıl sessizleştirildiği anlatmak istedim.

 

“Başka bir insana dönüşmek zorunda kaldı”

Salim sessizliği ile yaşamaya alışmış biri ama öyle birikiyor ki sonunda patlıyor tabii… Sesimizin söz olmasına izin verilmeyen bir sistem mi bütün suçlu ya da suçlu kim? 

Evet, tam olarak sesimizin kapalı kapılar arasında kalmasının diretildiği bir dönemden geçiyoruz. Ayrıca doğru nedir? Kim doğru söylüyor, kim gerçekleri ortaya koyuyor belli değil. Herkesin kendini kurtarmaya odaklandığı, değerlerin ortadan kalktığı bir düzen bu. Hepimiz etkileniyoruz, yeri geliyor biz de benziyoruz. Sıradan bir insan olmak çok zor. Salim sıradan bir insandı. Gördükleri ve şahit olduklarıyla başka bir insana dönüşmek zorunda kaldı, belki de hepimiz gibi...

 

“Her sıkıntı biraz da o evlerde başlıyor maalesef”

Salim bu kadar saf, masum ve sessizken, kendi halindeyken neden sevilmemiş? Sevilmemiş olması beni çok üzdü. Nasıl bir şeydir bu sevmek ve sevilmek?

Oyunda da dediği gibi "İnsan yapayalnız kalınca sadece sevilmeyi seviyor." Yalnızlıklarımız büyüyor ve her büyüdüğünde sevmekten çok sevilmeyi bekliyoruz. Salim için ise ablasının ölümünden sonra yaşanan o süreçte kendisi evde de görülmeyen, sevgiyi yaşayamayan biri. Ailelerimizin sevgiyi gösterme biçimleri çok sorunlu. Her sıkıntı biraz da o evlerde başlıyor maalesef.

“Elimden geleni yapmaz olur muyum?”

 “Elimden geleni yapmaz olur muyum baba?” cümlesi nasıl çıktı? Bu cümle beni çok etkiledi,  bu cümleyi kendimizi sevdirmek için farkında olmadan o kadar çok kullanıyoruz ki!

Öyle bir dönem ki elimizden gelen hiç yetmiyor. Hep daha fazlası isteniyor. Yaşamak değil de hayatta kalmak için savaşmak. Her çocuğa dünyaya geldiği anda çok büyük sorumluluklar yükleniyor. Bu sorumluluklar hiçbir zaman azalmıyor, tam tersi artıyor. Sevgi, mutluluk, rahat bir hayat sanki bir lüks. Bu yüzden de her şey politik. 

“Belki de ben bu seslerin ortaya çıkması için yazıyorum”

Sessizliğinde yaşamayı seçen insanın anıları sesli mi olur ve hep zihninin içinde mi dolaşır? 

Herkes için değişebilir bu durum. Sessizliğini bile fark etmez bazen insan; sözlerinin kaybolduğunu, cümlelerinin çalındığını. Öylece yaşar ve ölür. Belki de ben bu seslerin ortaya çıkması için yazıyorum. Bu yüzden de bazen sessizliği vurmak gerektiğini düşünüyorum. 

 

“Herkes hayalini ortaya koydu ve çok uyumlu bir dil yakalandı”

Boş bir alanda bir sandalye ile bu kadar çok anıyı kafamızda canlandırmayı nasıl başardın? Sanki o hamamda, meyhanede, meydanda, çay bahçesinde ve o sokaklarda seninle dolaştım. Müthişsin, nasıl bir oyunculuk performansıdır bu? 

Teşekkür ederim, ederiz. Çünkü bu tam anlamıyla bir ekip işi. Harika bir ekiple çalıştık, başta da yönetmenimiz Yiğit Sertdemir olmak üzere. Yiğit Hoca’nın rejisi, hikâyeyi aktarmayı tercih ettiği dünya sayesinde aslında bütün bu mekânlar yaşıyor, hikâye kademe kademe açılıyor ve bir ivme kazanıyor. Tabii ki ses tasarımcımız Emrah Can Yaylı ve koreografımız Özge Midilli'nin de katkısı çok büyük. Herkes hayalini ortaya koydu ve çok uyumlu bir dil yakalandı. 

“Hayat bu değişir, gelişir”

Metin bir dönemi kapsıyor ama aynı zamanda zamansız. Yaşadıklarımız aynı ve birbirinin tekrarı gibi… Metni zamansız kılan nedir, makus talihin döngüsü mü? 

Bilerek tam olarak bir dönemi işaret etmedim. Ancak tabii ki benim yaşadığım dönemlerin tanıklığı Salim’in dünyası. Makus talihimiz gibi bakmıyorum aslında ama evet sanki hiçbir şey değişmiyor ya da değişim hep olumsuzlukların büyümesini sağlıyor gibi görünse de hayat bu değişir, gelişir. 

 

“Dertlerimden biri de son yıllarda artan bu deli yaftası”

Meydanlarda dans edip şarkılar söylememiz, kutlamalar, piknikler yaptığımız bir alan olması gerekirken meydanlar hep bize başka şeyler yaşatıyor. Ve meydanlar açık hava hapishanelerine dönüşüyor sanki. Haksız yere cezalandırılanlar yığını bu ülke… Neden sessiz kalmaya zorlanıyoruz amaç bizi Salim gibi delirtmek mi?

Tek bir sese zorlanıyoruz ve o ses hep birilerinin istediği ses olsun diye bütün bunlar. Ancak sesler var, renkler var, ihtimaller var. Bu hayatın ta kendisi. Bu yüzden bütün bu uyumsuzluk. Dertlerimden biri de son yıllarda artan bu deli yaftası. Böylelikle her şey boşa düşüyor ve sessizlik yaratılıyor ya da boşa düşen sesin yerine birileri kendi istediğini koyabiliyor. Bu en tehlikelisi. Fakat Salim'e bakınca yine de bir mücadele görüyorum, ne olursa olsun sözünü söyleyen, anlatan birini.

 

“Bazen bu bir rüya olsun lütfen dediğim anlar olmuştur hayatımda”

Benim rüyalarımda ikinci bir hayatım var öyle ki rüya mıydı, gerçek miydi bazen bilemiyorum ;)) Sen uykusuz bir rüya gördün mü? 

Şöyle diyebilirim; 'Bazen bu bir rüya olsun lütfen' dediğim anlar olmuştur hayatımda. Bu anlar ömrümüz boyunca unutamadığım anlar oluyor genelde. 

“Toplumsal adalet duygusu ile kavgam büyük”

‘Dünyanın yükü çok ağırdır’ der büyükler, bu ağırlığı herkes hissetmez ve öylesine yaşar. Zaten bu ağırlığı herkes hissetseydi sanırım daha adaletli bir dünyada yaşardık. Sana bütün bunları yazdıran bu ağırlık mı ve nasıl çıkıyor bütün bu hikâyeler? 

Biliyorum ki bu toplumsal adalet duygusu ile kavgam büyük. Bu yüzden de hem toplumsal olaylarla hem de insanın kendi içindeki zaafları, dertleri, çıkmazları, hayalleri ile ilgileniyorum, merak ediyorum. Tam olarak bu sefer de şunu anlatmalıyım diye oturmuyorum hikâyenin başına ama süreç içerisinde böyle gelişiyor. Belki de böyle böyle paylaşınca değişir bir şeyler diye düşünüyorum. Soru sormak bile yeter. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi