İyi Parti, kötü lider...

İYİ Parti, sağ kanatta Akape’ye Atatürk’çü, cumhuriyetçi, özgürlükçü, laik bir rakip olacağı ve ondan oy tırtıklayacağı ümidiyle iyi kötü bir heyecan yaratmıştı kurulduğunda. Merkez sağdaki partileri bir şekilde haritadan silen Akape’nin o kanatta kurduğu hakimiyet sarsılacaktı. İyi Parti, Akape’de konumlanan merkez sağ seçmeni yuvaya çekecek, İslamcıların iktidarına merkez sağ tarafından nokta konulacaktı.

Siyasal İslam’ın tahribatına karşı demokrasi, özgürlük ve adalet talep eden çevreler Akşener’e özel misyonlar yüklemekte, çağdaş, modern ve cumhuriyetçi bu kadın siyasetçinin siyasal İslam düzenini değiştireceği umulmaktaydı. Yakın geçmişte grup kürsüsünden “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” diye haykırdığında -ne yalan söyleyeyim- beni bile heyecanlandırıyordu hanımefendi.

İyi de, kimdi bu Akşener?

Sağdaki tüm partilerin içine girebilmiş bir isimdi. 1995 yılında Doğru Yol Partisi (DYP) Kadın Kolları Başkanıydı.  O yıl yapılan genel seçimlerde Meclis’e girdi.

Kasım 1996’da Susurluk kazası sonrası İçişleri Bakanlığı’ndan istifa eden Mehmet Ağar’ın yerine geçti. 1997 Haziran ayına kadar bakanlık koltuğunda oturdu.

Bakanlık dönemi hakkında çeşitli iddialar dile getirildi. MİT’in Alaattin Çakıcı’nın yerini tespit etmesi üzerine bunu Çakıcı’ya haber verip “Kaç” dediği söylendi. İçişleri bakanlarının suçluları “kaç” diye uyarmaları geleneğini o başlatmıştı.

Akape’nin kuruluş sürecinde de ortalıktaydı. Fazilet Partisi’nden kopan, Erdoğan ve Gül liderliğindeki Yenilikçi Oluşum ilgisini çekti. “Geçmişte ülkücüydüm, şimdi demokratım” filan dedi. Ülkücülükle demokratlığın bağdaşmadığının ikrarı gibiydi söyledikleri. Erdoğan’la düştüğü anlaşmazlık nedeniyle partiye katılmaktan vazgeçti sonunda.

Gelgitlerle dolu bir siyasi sicili var Akşener’in. İdeallerinin, ilke ve fikirlerinin peşinden giden biri olmaktan çok, o anki çıkarının gerektirdiği hamleleri yapan “pragmatik” bir siyasi profile sahip.

“Laik bir cumhuriyet kadını” diye takdim edilen Akşener, 28 Şubat sürecinde yapılan bir kadın mitingi sırasında “Kahrolsun şeriat” sloganı atıldı diye, bundan büyük üzüntü duyduğunu söylemiş, “İnancıma göre şeriat, İslam demektir. O geceyi hayatımdan silmek isterim. Anlatılamayacak bir acı hissettim” demişti.

Irkçılıkla da suçlandı Meral Akşener. 1997 yılında Meclis’te Abdullah Öcalan için “Ermeni dölü” demiş, sonra da “Ben Türkiye’de yaşayan Ermenileri değil, genel olarak Ermeni ırkını kastettim” sözleriyle özür dilemişti. “Özrü kabahatinden büyük” sözüne en güzel örnektir bu laf. Türkçe derslerinde okutulmalıdır. Hukuk fakültelerinde de. Psikiyatri bölümlerinde de...

“Boğaz dokuz boğumdur” der atasözümüz. Sözü dikkatli bir şekilde düşünüp, ölçüp biçerek buna göre söylemek anlamına gelir. Akşener’in o taraklarda bezi yoktur. Atar lafı ortaya. Karakterini ele verir.

Akape’nin ülkeyi sürüklemekte olduğu felâkete son vermek amacıyla muhalefet partilerinin bir araya gelmeleri Türk siyasi hayatında milletçe heyecanla karşılanan bir girişimdi. İyi Parti’nin 2018 yılında genel seçimlere katılabilmesi amacıyla CHP’den geçici olarak 15 milletvekili talep etmesi ve bu talebin CHP tarafından uygun görülmesi ülkenin bütün demokratları tarafından takdir ve heyecanla karşılanmıştı. Akşener’in o hamleyi “Hayatımdaki en büyük pişmanlığımdır” sözleriyle nitelemesi en hafif tanımıyla nankörlüktür.

Akşener bu. Atar lafı ortaya. Sonra düşünür. Belki de düşünmez...

Altılı Masayı terk etmesi ve üç gün sonra dönmesi Millet İttifakı’nın 2023 Mayıs seçimlerini kazanamamasının en önemli nedenidir. Ama Akşener Hanım bu mağlubiyet konusunda kendinden başka herkesi suçlamayı marifet bilir.

Şimdi de bağrına bastığı Ekrem Başkanın karşısına Büyükşehir Belediye Başkan adayı çıkarıyor. %3 oy alacak bir adayı.

O %3 belki Ekrem Başkana kaybettirecek. Akşener’in sicilinde ise kapkara bir leke olarak yerini bulacak.

Çok yazık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi