Derya Kömürcü
Toplum fokurduyor, siyaset izliyor
Şimşek programı, yürürlüğe girişinin üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına karşın yurttaşların ekonomik sıkıntılarını hafifletemediği gibi Türkiye’yi adeta bir toplumsal patlamanın eşiğine getirdi. Bugün ülkenin dört bir yanında işçiler, çiftçiler, emekliler, çevre ve hayvan hakları savunucuları irili ufaklı direnişler sergiliyor. Düşük ücretler ve ağır vergiler yoluyla ekonomik krizin yükünü geniş halk kesimlerinin sırtına yükleyen iktidar, toplumsal desteğini büyük ölçüde yitirmiş durumda.
Ancak son dönemde farklı toplum kesimlerinden iktidara yönelen tepkilerin siyasal alana yansımalarını ve gelecekteki olası etkilerini kavrayabilmek için toplumsal destek ile oy oranlarına bakarak ölçtüğümüz siyasal destek arasında bir ayrım yapmak gerekir. Başta yürürlükteki ekonomik program olmak üzere AKP-MHP iktidarının uyguladığı tarımdan hayvancılığa, sağlıktan eğitime hemen hemen tüm politikalar AKP’nin toplumsal desteğinin daha da gerilemesine yol açıyor. AKP şu anda toplumun çok geniş bir kesiminin desteğini yitirmiş, uyguladığı politikalar çoğunluk tarafından onaylanmayan bir parti konumuna düşmüş durumda.
Yurttaşların yüzde 60’tan fazlası sorunların çözümü için bir iktidar değişikliğinin gerektiğine inanıyor. Sadece dört kişiden biri Mehmet Şimşek tarafından yürürlüğe konan ekonomi programının başarılı olacağına inanıyor. Toplumun yaklaşık üçte ikisi önümüzdeki senenin bu seneden de kötü olacağından endişe ediyor.
Bu koşullar altında toplumsal muhalefetin daha da yükselmesini, iktidara yönelik tepkinin daha da artmasını beklemek yanlış olmaz. Ancak bu tür bir tepkinin siyasal sonuçlar yaratabilmesi için ne kadar örgütlü olduğu, siyasal aktörlerle nasıl bir ilişki içinde olduğu son derece önemlidir. Toplum bugün bir iktidar değişikliğine son 22 yılı düşündüğümüzde belki de her zamankinden daha hazır. Çoğunluk AKP-MHP iktidarının değişmesini istiyor. Ülkenin kötü yönetildiğini, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen tek adam rejiminin başarısız olduğunu ve sorunlarının bu iktidar tarafından çözülemeyeceğini düşünüyor. Ancak temel sorun iktidarın alternatifi olarak görülen, sorunları çözeceğine inanılan bir siyasal alternatifin henüz açık bir biçimde belirginleşmemiş olması.
Yapılan kamuoyu araştırmalarında CHP'nin birinci parti konumuna geldiği görüyoruz. AKP de oy kaybetmeye devam ediyor. Ancak seçmenlerin kitleler halinde AKP'den koptuğunu, partinin oylarının iktidar iddiasını yitirmesine yol açacak derecede düştüğünü söylemek mümkün değil. Dahası hiçbir sorumluluk almadan her istediğini yaptıran iktidar ortağı MHP'nin oy oranında kayda değer bir düşüş görülmüyor. CHP büyük ölçüde muhalefet içinden, özellikle de İYİ Parti’den kopan seçmenleri kendine çekerek oylarını artırıyor. Siyasetin bu derece kutuplaştığı bir ortamda iktidarı kıyasıya eleştiren ve tepki gösteren bazı seçmenler oy tercihlerini değiştirip karşı kutuptaki muhalefet partilerine oy vermek konusunda çekinceli davranıyor. Bu da bizi AKP'nin oy oranı düşerken kararsızların ve oy kullanmayacağını ifade edenlerin oranının sürekli arttığı, CHP yüzde 35’in üzerinde bir oy oranını zorlarken AKP tarafından son düzlükte geçilip geçilmeyeceğinin belli olmadığı bir tablo ile karşı karşıya bırakıyor.
Toplum patlamak üzere. Ancak kimse çektiği sıkıntıları bir de siyasetçilerin ağzından duymak istemiyor. “Gerçek gündemden sapmayalım”, “iktidar hangi suni gündemi dolaşıma sokarsa soksun, yurttaşların gerçek gündemi olan yoksullaşma, güvencesizlik ve geleceksizlik temalarına odaklanalım” dendiğinde kast edilen şey, aça açlığı, işsize işsizliği, yoksula yoksulluğu, gençlere çaresizliği anlatmak değil. Tüm bu sorunların iktidarın tercihleriyle, Şimşek programıyla, sosyal devletin yok edilmesiyle, özelleştirmelerle, kamucu politikaların bütünüyle askıya alınmasıyla ve tabii ki yürürlükteki tek adam rejimiyle, o rejimin doğal sonucu olan anayasa ve hukuk tanımazlıkla, adam kayırmacılıkla, liyakatsizlikle, yolsuzlukla ilişkisini ortaya koymak gerekiyor. “Türkiye'nin en önemli sorunu nedir” sorusuna verdiğiniz yanıt, ister ekonomik kriz, ister adaletsizlik, ister eğitim ya da sağlık sistemi, ister sığınmacılar sorunu, ister toplumsal çürüme ve yozlaşma olsun, muhalif bir siyasal partinin yapması gereken, bunların tamamının siyasal iktidarın bilinçli tercihlerinin sonucu olduğunu göstermektir. Toplumu patlama noktasına getiren sorunların ele alınış biçimine dair elde edilecek ideolojik, söylemsel ve psikolojik üstünlük zaten kaçınılmaz olarak siyasal alanda pozitif bir sonuca yol açacaktır.