Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

“Ne olacağınıza aslında kaleminiz karar veriyor, neyi yapacağınıza da…”

Kendisini keşfetmem ‘Var Bunlar’ dizisiyle oldu. Senaristlerinden biri ve aynı zamanda oyuncularından biri olarak karşıma o çıktı. Giray Altınok, çok iyi yazıyor ve iyi oynuyordu. Mizahsız kaldığımız bir dönemde yazdıkları bana vaha gibi oldu diyebilirim. Kendimin komik olmadığını düşünen ama doğal durum komikliklerinde saçmalayan biri olarak bana ‘Var Bunlar’ çok iyi geldi. Heyecanla yeni yapacakları işi beklemeye başladım. Nihayet geldi, yeni proje; ‘Prens’ dizisinin lansmanı yapıldı. Dizide üç kardeşi oynayan Giray Altınok, Derya Pınar Ak ve Çağdaş Onur Öztürk ile gösterim öncesi sohbet ettim. ‘Prens’ bütün bölümleriyle 16 Haziran’da Blu TV’de olacak, biz o gece dizinin ilk bölümünü izledik ve merakla beklediğim diğer bölümlerini hemen izleyeceğim. Bence siz de izlemelisiniz çünkü gülmeye ve iyi hissetmeye ihtiyacımız var.    

GİRAY ALTINOK- SENARİST VE OYUNCU

“Neye güleceğiz ve neye güldüreceğimizi anlamak bütün mesele”

Yeni iş hayırlı olsun, heyecanınızı öğrenebilir miyim?

Çok heyecanlıyız yaklaşık 4-5 yıl önce Bongomy TV diye Instagram hesabımda ‘Krallık 101’ diye yapmaya başladığım bir karakterdi, orada küçük skeçlerle başladı. Aklımızda hiç dizisini yapmak yoktu MGX Studio ve MGX Film tarafından Müşvik Guluzade ile yolumuz kesişince başka bir projeye dönüştü. Virtual Production yeni bir teknoloji getirmişti, onu hayata geçirmek ve o teknolojinin lansmanını yapmak istiyorlardı. Bu noktada ideallerimiz buluşunca ‘Prens’ hayata geçmiş oldu. 

“Prens benim için hep öncelikli bir karakter oldu”

Instagram’a skeçler yapma fikri nasıl ortaya çıkmıştı?

Senaryosunu yazdığımız birkaç tane dizi ve film vardı. Bu projelerimizi yapımcılarla buluşturmakta o dönem zorlanıyorduk ve onlar bizden nasıl bir şey yapmak istediğimize dair fikir alabilecekleri bir şey istiyorlardı. Ben de Instagram sayfası açıp oraya 5-6 tane farklı karakterler içeren videolar atmaya başladım, iş ilerledikçe sayfanın takipçisi arttı. Takipçi artınca dedik ki; bunlardan birkaçından bir şeyler yapabiliriz ‘Prens’ en eski videolardan olduğu için benim için hep öncelikli bir karakter oldu.

“Bu prensten bir şey olacak dedim”

‘Prens’ karakteri nasıl ortaya çıktı?

Kadıköy’de oyunumuz vardı, o gece tiyatrodaki dekorların taşınması gerekiyordu ve eşyaların içinden çok eski bir pelerin buldum. Oyunların birinden kalmış, parlak bir pelerindi. Çocuksu bir şeydi aslında; “Ben bununla bir şey yaparım” diye pelerini eve götürdüm. Sadece kral tacı ile pelerini takıp aynanın karşısına geçip; hafif sarkastik, korkak, zalim, kompleksli ama çok neşeli, hayatı sadece eğlence olan bir karakter yaratırım diye düşündüm. O oradan çıktı ve Instagram’da çok sevilen bir karakter oldu. Çünkü oradaki versiyonunda bir aile yapısını anlatıyordu; işte yengesi, amcası, dayısı var, kraliyetten bıkmış, yengesinden haz etmiyor amcasından ayrı haz etmiyor, onların arasında kavgalar falan aslında bir Türk aile yapısını anlatıyordum. O yüzden çok hızlı kabul oldu ve çok sevildi. Ben o zaman dedim; “Bu prensten bir şey olacak...” İşte şimdi bugün de buradayız.

“İçgüdüsel bir şey bu”

Yaa ne güzel hikâye, zaten o gün ‘Bir şey olacak’ demişsiniz. Hayal kurmak bu, hatta çocukken evcilik oynamak gibi bir şey aslında yaptığınız…

Tam olarak bu! Sayfa sayfa senaryo yazmadan önce şunu düşüyordum; ben bu adamı, bu karakteri, bu kişiyi sayfalarca yazı yazarak anlatamayacağım ama birilerinin görmesi lazım. Elini nasıl koyar yanağına, kafasını nasıl eğer, çok olağanüstü bir durum olunca, korkunca nasıl davranır, biraz videolarda bunu göstermem gerekiyordu, içgüdüsel bir şey bu. Benim videolarım 1 dakikaya yakın, tek bir anıyı, hikâyeyi bir kerede anlatıyorum o yüzden bu adam böyle konuşmalı, böyle davranmalı diyerek her şeyi de prens olarak orada görmüş oldular zaten.

“Hepimizin güldüğü, orada olmaması gereken adamın orada olmasının komedisini yapıyoruz”

‘Prens’ neyi anlatıyor?

Prens, hayatınızda ikinci şansı verebileceğiniz birkaç kişi vardır ya prens herkes için o adam. Bütün karanlık tarafının yanında çok sevgi dolu bir karakter ve kesinlikle hepimizin güldüğü, orada olmaması gereken adamın orada olmasının komedisini yapıyoruz. Bir de bu yenilik, bu uğraşılan şey içinde şans verilmesi gereken bir karakter olduğunu düşünüyorum. İşe de şans verilmesi gerektiğini düşünüyorum. İnşallah bu durumda gerçekten çok arkadaşım, çok senarist var, yeni şeyler yapmak istiyorlar ama fırsat bulamıyorlar. ‘Gibi’ mesela bu anlamda iyi bir kapı açtı ve artık senaryolarını ulaştırmaya başladılar. Belki de ‘Prens’ bu tarz tarihi bir dönem komedisi ve tamamen ayrıksı bir komedi yapmak da bizim için büyük bir şanstı. Bu proje başkalarının da kapısını açabilir, birkaç kapı açacağı için kesinlikle projemize şans vermelerini isterim.

“Bize bu kapıları açan Kahpe Bizans’tır”

Bu açıdan tarihi bir dönemi ele almak da ilginç olmalı…

Biz aslında ‘Game Of The Thrones’ çektik ama orayla alakası olmayan “Günaydınnn” diye savaş toplantısına giren bir karakter var bizde. Bunu yapabiliyor olmak çok önemli ve büyük bir şans. Biz o tarihin tamamen içindeyiz, günümüze gönderme yapan şaka bir ya da iki tane ki ben o tarz mizahı da severim. Mesele ‘Kahpe Bizans’ı çok severdim, aslında bize bu kapıları açan Kahpe Bizans’tır ama dediğim gibi bizim günümüze göndermelerimiz yok. Tamamen dönemin içinde dönemin şartlarında geçiyor. O dönem Macar ordusu çok büyük ve güçlü, Prens’in Macarlarla çok ciddi bir problemi oluyor ve inanılmaz saçma sebepten başlıyor her şey. Çünkü sarkastik, çünkü kompleksli, çünkü dediğim dedik, bunu yaparsam şöyle olacak deyince özellikle dediği için yapan bir karakter. Yapma artık diyeceğiniz şeyler yapıyor Prens ve o yüzden sinir bozucu mizahı var.

“Benim adım yok prensim işte”

Öyle bir şey vardır ya hayatta da “Atsan atılmaz, satsan satılmaz” derler ya o kişi kimse öyle durur bir yerde…

Dizinin adı ‘Prens’ çünkü ailesi bile isim koyma gereği duymamış. Bebekliğinde o kadar sevilmemiş ki isimsiz, prens denmiş sadece zaten. Bir ağabeyi, bir kız kardeşi var. Ağabeyimin ismi Thenio, kız kardeşim Hasharıa, ben Prens’i oynuyorum. Benim adım yok prensim işte!

“Komedi yapma zorunluluğu hissetmeyen oyuncularla çalıştık”

Kadro çok farklı olmuş öyle ki komedi dizisi ama komedyenler yok. Oyuncuları nasıl seçtiniz?

Komedyen yok evet. Zaten biz en baştan beri komik oyuncu ya da komik bilinen oyuncu aramadık. Biz komedi suflesi olan bir oyuncu grubuyla çalışmak istedik ki karşı tarafın şakasına vereceği reaksiyon aslında şakanın kendisi. Prens bir şey yaptığında babasına dönüp bakışı aslında şakanın kendisi, prensin yaptığı değil o reaksiyon oluyor. Biz bunu bilen oyuncularla çalışmak istedik. Çok şükür kadro ona göre kuruldu. Oyuncuların tamamının kostümünü değiştirip takım elbise giydirdiğinde müthiş bir entrika dizisi ya da yaz dizisi olabilir bundan komedi çıkmaz dersiniz ama kostümler değiştiği anda gördüğünüz zaman bu ekip başka bir şeye dönüşüyor. Her şeyi oynayabilen oyuncular ile buluştuk. Oyunculardan yana çok şanslıydık, komedi yapma zorunluluğu hissetmeyen oyuncular ile çalıştık.

“Yazılanlar çok sevilince üzerinde çalıştım”

Peki, yazmak... Bu bir yetenek mi? Yazarak mizah alanına doğru evrilmek zamanla nasıl oluştu?

Üniversitede bir tiyatro kulübümüz vardı ve oyunlar bulmakta zorlanıyorduk. Ben yavaş yavaş skeçler yazıp kabaremsi bir şeyler yapmaya başladım. Yazılanlar çok sevilince üzerinde çalıştım. Oyunculuk zaten yapmak istiyordum ama kariyer olarak yanına yazarlığı ekleyebilirsem ki bu kendi sahanız futbol topunuz olması gibi bir şey; çünkü ne isterseniz onu oynamak dünyadaki en büyük lüks. Kendim neye gülüyorsam onu çıkartabilirsem, seyircinin gülüp gülmemesi artık bir yerde çok önemli olmuyor. Siz oradan geri dönüşe göre kendinizi nasıl yönlendireceğinize kalemle karar veriyorsunuz. Yılmaz Erdoğan’ın çok güzel bir sözü var; “Yazan kaderini yazar” diyor çok doğru, ne olacağınıza aslında kaleminiz karar veriyor, neyi yapacağınıza da… O yüzden o avantajı fark ettiğim andan itibaren hiç durmadan yazdım.

“Bu çocuk yazacak herhalde ama herkes gibi yazmıyor, üstüne gidin”

Bu garip bir soru olabilir ama yazabildiğinizi aslında farklı yazabildiğinizi nasıl fark ettiniz?

9-10 yaşlarında ben kendi kendime şiir yazmaya başlamıştım. Önce anne ve babama sonra öğretmenlerime. Eeee ama bu şiirler böyle “Sizi çok seviyorum” gibi şiirler değildi, onların hatalarını anlattığım şiirlerdi. Fark ettiler ki bu yazı tipi başka “İyi ki varsın öğretmenim” değil de “Geç gelme derslere…” gibi başlayan şeyler olunca işin rengi değişti. Anne ve babama ki onlar da edebiyat öğretmeni “Bu çocuk yazacak herhalde ama herkes gibi yazmıyor, üstüne gidin” denilince ondan sonra yazma eylemim başka bir yolculuğa dönüştü.

“Benim öyle çok lokal, ailemsi, akraba mizahım yok”

Ağlatmak kolay ama güldürmek zor derler. Güldürmeyi nasıl başarıyorsunuz?

Evet, öyle derler; dünyada herkes aynı şeye ağlayabilir ama gülemez. Mizahımda bu biraz memleketin insanını tanımakla da alakalı. Benim öyle çok lokal, ailemsi, akraba mizahım yok ama Cem Gelinoğlu ile ‘Aykut Enişte’yi yazarken tamamen onun üzerine kurduk ve o kasım gelişti. Sonra Kerem Özdoğan ile ‘Var Bunlar’ı yazarken Seinfeld Amerikan mantığında bir iş yapmak istedik ve o kasım da genişledi. Aslında şununla mesela önümüzdeki bir kürdan göremeyecekleri ve ses kaydı olduğu için söylüyorumJ bir insanı nasıl güldürebileceğinize içgüdüsel olarak karar verebilirsiniz. Onu kırıp iki diş yapmak da bir komedidir, onunla bir şey çizmek de bir komedidir ve milyonlarca alternatif arasından sizin hangisini seçeceğiniz çok önemlidir. 999 tanesi güldürmez ama bir tanesi çok güldürür onu bulmak bence biraz içgüdüsel. Çok çalışmak tabii ki gerekiyor ama en önemlisi şakayı yaptığınız zamanlama ve onu tutturmak 1 sn geç yaparsanız o kadar komik bir şaka haline gelemiyor olabilir. Neye güleceğiz ve neye güldüreceğimizi anlamak bütün mesele.

“Oyunculuğumu kendi yazdığım işlerde yapmak istiyorum”

Oyunculuk hayatınızda nerede duruyor peki?

Yavaş yavaş kendi yazdığım işleri çekeyim ve oynayayım durumuna evriliyor. Sadece beni çok heyecanlandıran işlerde yer almak istiyorum. O yüzden kendi oyunculuğumu, kendi yazdığım işlerde yapmak istiyorum.

“Çocukluğumu görseydim elini tutuyor olurdum ve dilim tutulurdu”

Çocukken kurduğunuz hayaller ve oradan çocukluğunuza baktığınızda şu anki Giray olarak ona ne söylemek istersiniz?

Ödül töreninde sorulan sorular gibi olduJ Çocukluğumu görseydim elini tutuyor olurdum ve dilim tutulurdu. Çünkü o zaman o kadar kafası karışık, ne yapacağını bilmeyen bir çocuktum ki yani işlerin bu kadar düzenli ve severek yapacağım bir hayata dönüşeceğimi bilerek o çocuğa gitseydim sadece sarılırdım. Derdim ki: sakin ol, çok güzel olacak sadece yüreğini ferah tut, iyi bir insan ol her zaman olduğu gibi ona devam et, hak yeme, bak nerelere gelecek hayat derdim. O çocuğu, o kafası karışık çocuğu çok seviyorum. Çok güzel bir çocukluk yaşadım, 90’larda çocuk olmak… Şimdilerde üzülmekle beraber o çocuğun yanaklarından cuk cuk öperim, çok tatlıydı.

DERYA PINAR AK- OYUNCU

“Hasharıa’ya ben çok içten bağlandım, çok seviyorum karakterimi”

Heyecanlı mısın, nasıl bir proje oldu?

Senaryosunu okurken çok beğendiğim, çok keyifli bir iş oldu. Eminim bu tür bir işi izlemek seyirciye de çok iyi gelecektir diye düşünüyorum. Çok heyecanlı ve mutluyum.

Nesini sevdin, ne anlatıyor ve karakterin ne?

Ben en çok Virtual Production ile çekilmesini sevdim ve böyle bir şeyi deneyimlediğim için çok mutlu ve gururluyum. Karakterim Hasharıa çok güçlü, hayalleri, hedefleri olan bir genç kız. Ama kadın olduğu için fark edilmeyen ama o dönemlerde aslında sarayın ve halkın belki de en akıllı kişisi. O dönemde ona hiçbir zaman sıra gelmiyor diyebilirim. Hasharıa’ya ben çok içten bağlandım, çok seviyorum keşke fark edilse de istedikleri gerçekleşseydi, işte o zaman her şey çok farklı olurdu. Kararlı, yenilikçi ve ayakları yere sağlam basan bir genç kız. Ve o dönemde kendi sarayında bile böyle düşünen hiç kimse yok.

Tarihi bir dizide oynayıp tarihe böyle bakmak nasıldı?

Çok güzeldi özellikle kostümler inanılmaz güzeldi, izleyince göreceksiniz.

Kariyerin anlamında nasıl bir yerde duracak bu proje?

‘Prens’ çok güzel bir projeydi aslında benim ilk iş deneyimlerimden biriydi. Benim için oynaması zor ama çekmesi keyifli ve çok eğlendiğim bir iş oldu. Prova sürecinde çok fazla çalıştım çünkü performans gerektiren bir işti; kılıç kullandım, ok attım, binicilik dersleri aldım bu yüzden bana çok fazla şey kattı. Aynı zamanda oyunculuk açısından da çok şey öğrendim, o yüzden bende yeri ayrı olacak bu projenin. İlk işlerimden birinde böyle bir oyuncu kadrosuyla çalıştığım için ekstra mutluyum. Çünkü bana çok değer verdiler ve yanımda oldular.

ÇAĞDAŞ ONUR ÖZTÜRK

“Burada durum komedisi var, tipler komik olmayacak olayın içindeki o insanlar komik olacak”

Proje size nasıl geldi ve projeyi nasıl buldunuz?

Giray çok eski arkadaşım, halı saha muhabbetlerinde buluştuğumuz zamanlarda bahsederdi; “Şöyle bir iş var kafamda, şöyle yapacağım...” Taa o zamanlarda kafasında şekillenen şeyin ne olduğunu anlatmaya çalışırdı. Anlattığı her şey çok eğlenceli gelirdi ve çok gülerdik. Ama böyle bir şeyin kâğıda dökülmüş hali geldiğinde ilk önce korktum “O kadar gülecek miyiz” diye ve okuduğumda kıkırdaya kıkırdaya güldüm. Baştan sona sekiz bölümü öyle okudum. Ve tabii ki içinde olmak çok istedim. Giray’ın hayal ettiği şeyi oynamak, bir tarafta komedi işi ya insanın kafası oyuncu olarak ‘komedi oynamak’ gibi bir şeye gidiyor ama öyle bir iş değil; burada durum komedisi var, tipler komik olmayacak olayın içindeki o insanlar komik olacak. İşin diğerlerinden ayırt edilir yanı bu. Dönem komedisi olduğu için ‘Kahpe Bizans’ falan diyebilirler ama bu işteki en belirgin fark sanırım burada durum komedisi var. Güzel olacak ve eğleneceğiz.

Sizin oynadığınız karakter ne?

Ben Prens’in ağabeyi Thehıo’yu oynuyorum. Thehıo krallığın varisi ve krallığın kendisine kalması bekleniyor ama entrikalarla işler değişiyor. Kralı olmam beklenen ülkenin yüzölçümü Beşiktaş kadar var, yok. Yaşayan insan sayısı 1000’i geçer ya da geçmez, bu kadar insan için bir ülkede bu kadar curcuna aslında bu küçük dünya üzerinden de oradaki büyük dünyayı ele geçirme, hırslar üzerine bir durum izleyeceğiz. Her işte gördüğümüz ‘Game Of Thorones’ ta da o tiplerden görürüz teknik, robot gibi bir tip zaten öyle yetiştirilmiş, komutan olmak için. Kral olacağı zaten belli siyasi ve askeri bilgisi üst düzeyde birini oynuyorum. Kardeşimle ilişkimiz biraz karmaşık çünkü kardeşimin yani Prens’in bunlarla hiç alakası yok, tamamen eğlencede, bu dünya hayatının keyfini çıkartmak üzerine bir hayat felsefesi var. Dolayısıyla çoğunlukla kardeşimle çatışma halindeyiz. Bir de küçük kardeşim var Hasharıa o da geleceği, doğruluğu temsil ediyor. Tabii ki dizide bir kültür eleştirisi de yapılıyor; kadınların hiçbir zaman sözü dinlenmediği gibi o dönemde de dinlenmiyor gibi bir durumla da karşılaşacağız.

Karakterinizde en sevdiğiniz özellikler ya da sevmediğiniz özellikler ne, sevilecek yanı var mı?

Her karakterde sevilecek yanı bulamazsam oynayamam çok cani birini oynamıyorsam onun dışında mutlaka sevilecek bir yan, tutulacak bir yan bulurum. Burada da aslında sonuna doğru evrilmesi, karakterin dönüşmesiyle ilgili durumu çok sevdim yani sabit kalmıyor. Özellikle günümüz işlerinde, yaptığımız dizilerde bu dönüşümler zayıf kalıyor çünkü sosyal medya eleştirilerine ve seyircinin istediğine göre şekillenebiliyor karakterler ama burada öyle değil. Dijital platformda olmanın özgürlüğü var ve bu durum çok güzel. Karakterimde o dönüşümü ve değişimi ayrıca çok sevdim diyebilirim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi