Sosyal patlamadan ders çıkarmak

Fransa’da sürmekte olan olayları değerlendirirken “Sosyal patlamadan otoritelerin de ders çıkarması gerektiği açıktır” demiş Erdoğan. 

İyi güzel de...

Gezi direnişi de bir sosyal patlama değil miydi? İktidarın gerici ve baskıcı politikalarına bir tepki değil miydi? “Çoğunluk bende, istediğimi yaparım keyfiliğine” bir direniş değil miydi? Yaşam tarzına müdahaleye, alkol tüketimine karşı uygulanan kısıtlama teşebbüslerine, ülkenin kurucu liderlerine “iki ayyaş” denilmesine, halkla inatlaşmaya karşı bir başkaldırı değil miydi?

Gezi direnişinden bir ders çıkarıldığını görmedik. Tersine, sürekli şeytanlaştırıldı. Direnişle irtibatlandırılan kişiler hapse atıldı.

On yıldır Gezi davası diye bir hukuk cinayeti yaşanıyor bu ülkede. 

Akape Türkiye’sinde yargının yürütmenin emrine, yani bugün yürürlükte olan sistemde tek adamın keyfine tabi kılındığının en güzel örneğidir bu dava.

Osman Kavala özelinde, devletin en yüksek katında kendisine karşı oluşmuş kin ve intikam duyguları nedeniyle suçsuz bir insanın beraat ettiği suçtan ağırlaştırılmış müebbete çarptırılmasının hikâyesidir bu dava.

Kavala’nın işlediği iddia edilen suçta yalnız olmadığını ileri sürerek iddianameye inandırıcılık kazandırmak amacıyla uyduruk suçlarla sanık yapılan Mücella Yapıcı’nın, Çiğdem Mater’in, Hakan Altınay’ın, Can Atalay’ın, Mine Özerden’in, Yiğit Ali Ekmekçi’nin, Tayfun Kahraman’ın demir parmaklıkların arkasından kurtulmak için iktidarın değişmesini beklemek zorunda bırakıldıkları bir insanlık ayıbıdır bu dava.

Davanın bu şekilde gelişmesine ortak olan yargı mensuplarının yerinde olmak istemezdim. Hayatları boyunca aynaya baktıklarında alınlarının orta yerinde kapkara bir leke görecekler. 

Türkiye 1949’dan bu yana Avrupa Konseyi’nin (AK) üyesi. Avrupa devletlerinin hukukun üstünlüğü ilkesinden şaşmamalarını sağlamak için var olan kuruluşun. Türkiye’nin hukuk devleti olma teşebbüslerinde yol gösterici olan, başından beri içinde olmaktan gurur duyduğumuz, geliştirdiği hukuk düzeninin oluşmasına katkıda bulunduğumuz AK’nin.

AK’nin, Türkiye’nin 73 yıl önce imzaladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) taraf ülkelerin sözleşmeye uyup uymadıklarını denetlemek amacıyla oluşturduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) var.

AK üyeliğimizin en önemli dönüm noktaları 1987’de mahkemeye bireysel başvuru hakkını, 1990’da ise mahkemenin zorunlu yargı yetkisini kabul etmemiz oldu. Yani, Türk yargısının verdiği kararın haksız olduğunu düşünen vatandaşa hakkını Avrupa mahkemesinde arama yolu açıldı.

O sayededir ki bugün toplumun gözünde en güvenilmez kurumların başında gelen yargının hukuksuz kararlar vermesi durumunda başvurabileceğimiz bir uluslararası merci bulunması hepimiz için güvence.

O kadar ki 46 üye ülkeden AİHM’e yapılan 45 bin başvurunun %27’si Türkiye’den. 

AİHM Osman Kavala hakkında bir karar verdi 2019’da. Gezi olaylarıyla ilgili olarak Kavala’ya atılan suçlamaların hiçbir kanıtı olmadığını, tutuklanmasını gerektirecek bir suç işlemediğini söyleyerek derhal serbest bırakılması gerektiğine karar verdi.

Türkiye o kararı uygulamak zorunda. Ama uygulamıyor.

Uygulamadığı için de Avrupa Konseyi bir ihlal süreci başlattı. İhlalin ortadan kaldırılması için verilen süre de eylülde doluyor.

Kavala davası nedeniyle AK sisteminde mevcut en ağır yaptırımlarla karşılaşmamız söz konusu. Milletvekillerimizin AK Parlamenterler Meclisi’nde oy hakkından mahrum edilmelerinden, AK üyeliğimizin askıya alınması veya üyelikten hepten çıkarılmamıza kadar uzanan ciddi yaptırımlardan birine maruz kalacağız.

Anayasasının 2. maddesinde hukuk devleti olarak tarif edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü utanç verici duruma bakar mısınız? Yazıklar olsun.

Ağır bir yaptırımın bağıra bağıra geldiğini gören iktidarın bulduğu formül TRT’ye Kavala hakkında dizi yaptırmak oldu.

Osman Kavala’nın katil suratlı bir müsveddesini bulmuşlar başrole. Bulaşmadığı pis iş olmayan bir tip. Casus olduğu iddia ediliyor. İftira tabii. Çünkü gerçek Kavala beraat etti casusluk suçlamasından. Adamı şeytanlaştırmak suretiyle, başına gelenleri hak ettiğinin ve yaptırım uygulayan AK’nin haksız olduğunun düşünülmesini sağlama çabası besbelli.

“Bir devlet, hakkında hüküm kesinleşmemiş, dolayısıyla masumluk karinesinden yararlanan bir yurttaşını kendi halkına suçlu göstermek için neden film yaptırır? Hele bu kişi hakkında derhal serbest bırakılması gerektiğini söyleyen AİHM kararı varken” diye soruyor AİHM’de yargıçlık yapmış Rıza Türmen. Yakıştıramıyor bir devlete böyle ucuzlukları.

İlahi Rıza Bey! Bunlar seçim kampanyası sırasında miting alanını dolduran ahaliye rakip adaya iftira atan montaj videolar izlettiler.

“Ama montaj, ama şu, ama bu” dediler. 

Kavala hakkında dizi mi çekmeyecekler? 

Ama yalan, ama şu, ama bu...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi