Abdullah Biricik

Abdullah Biricik

Canla başla oynamayanlar!

Galatasaray, büyük bir hüsranla başladığı Şampiyonlar Ligi’nde Liverpool’u yenerek kara bulutları dağıtmıştı.
O galibiyetin anlamlı ve değerli olabilmesi, Bodo maçında alınacak galibiyete bağlıydı.
Ve o galibiyet alındı.
Galatasaray, müthiş bir ön alan presiyle başladı maça.
Erken gelen gol, gecenin harika başlamasına —ve belki de— harika sonuçlanmasına neden oldu.

Ön alan presini kontrollü paslarla kırmaya çalışan Bodo, bu kontrolü sağlayamadı.
Galatasaray’ın attığı üç gol de Bodo’nun çıkmaya çalışırken kaptırdığı toplardan geldi.
Osimhen, sakatlığını tam atlatamamasına rağmen geceye damga vurdu.
Tribünlerde maçı izleyen ve futboldan anlamayan herhangi bir taraftara “Sahada oynayan 22 oyuncudan hangisi 75 milyon Euro?” diye sorulsaydı, Osimhen’i gösterirdi dün gece.
75 milyon Euro’nun üzerinde oynadı Osimhen.
Savunmadaki 75 milyon Euro’luk yıldız Singo yoktu ama onun yerine oynayan Sallai de canla başla oynadı.

Takımda canla başla oynamayan tek oyuncu, transfer döneminde gitmediği için tüm camiaya —her şeyden öte takım arkadaşlarına— karşı somurtan Barış Alper Yılmaz’dı.
Taraftarın canına tak etmiş olacak ki çıkarken ıslıklandı Barış.
Mesela Yunus Akgün de kötü günündeydi ama canla başla mücadele etti.
Barış Alper Yılmaz, milyonlarca genç futbolcunun bir gün giymeyi hayal ettiği Galatasaray formasını giymek istemediğini anlatıyor vücut diliyle.
Anlatıyor anlatmasına da Okan hoca başta olmak üzere çoğu kişi görmek istemiyor.
Abdülkerim Bardakçı, “Frankfurt maçında neden kesildim?” kıvamında oynadı.
Olağanüstüydü.

Bir diğer olağanüstü yıldız, Leroy Sane’ydi.
Yağ gibi aktı Sane, şiir gibi oynadı.
Kötü başladığı Galatasaray macerasında kafalardaki soru işaretlerini sildi.
Solda Jalobs, orta sahada İlkay Gündoğan kıvamında oynayan Lemina gecenin önemli isimleri arasında yer almayı başardı.
Davinson Sanchez ve Torreira kusursuz oynamaya alıştırdıkları için isimlerini dahi telaffuz etmiyoruz artık.
Futbolculardan öte övgüyü hak eden bir isim daha vardı:
Okan Buruk.
Doğru oyun planı.
Doğru kadro ve doğru değişiklikler.
Değişikliklerin zamanlaması dahi mükemmeldi.

Ve sanırım Okan hoca, Galatasaray kariyerinde ilk defa bu doğru zamanlamayı tutturdu.
Tutturması da iyi oldu, çünkü bitmek bilmeyen enerjisiyle Bodo sadece bir gol atabildi.
Olası kötü senaryoların düşünülmesine dahi müsaade etmedi Okan hoca.
Son övgü de Bodo Teknik Direktörü Kjetil Knutsen’i kulak tıkacı takmak zorunda bırakan, maçın ilk dakikasından son dakikasına kadar oyunun içerisinde kalan, rakibi baskı altına alıp Galatasaray’ı ateşleyen taraftara…
Hafta boyunca Avrupa spor gündemini işgal edecek yer bir atmosfer vardı yine.
Akıllı saatlerde “yüksek desibel” ikazları içerisinde çaldı son düdük.
Galatasaray, kabus gibi başladığı turnuvada puanını 6’ya çıkardı.
Kalan beş maçta alınacak beş veya altı puan, Galatasaray’ı Devler Ligi’nde bir üst tura çıkaracak.

Darısı diğer maçlara...
Ve son olarak hakemlerimize bir tavsiye:
Lütfen hafta boyunca televizyonun karşısına geçip bu maçı tekrar tekrar izleyin.
İngiliz hakem Michael Oliver’i izleyin.
Maçın içerisinde nasıl olunmaması gerektiğini görün.
Bir hakemin durması gerektiği yeri nasıl belirlediğini gözlemleyin.
Hangi pozisyonlara faul çalınıp hangilerine çalınmayacağını öğrenin.
Ne kadar az faul çalınacağını, bir maçın sadece iki sarı kartla nasıl mükemmele yakın yönetileceğini fark edin.
Bu maç en çok da sizi ilgilendiriyor...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Abdullah Biricik Arşivi