Demokrat olmayanların el kitabı

Geçen hafta, demokrat olmayanların muhalefetten kurtulma yöntemlerinden bahsetmiş, bu hafta da onların uyguladıkları politikaların rasyonel temellerini inceleme sözünü vermiştim. Yazının son bölümü, bu rasyonel temellerin Niccolò Machiavelli’nin Türkçeye Prens ya da Hükümdar isimleriyle çevrilmiş Il Principe adlı kitapta bulacağımızı iddia etmiştim. Ortaya bir iddia atıyorsanız, bunu argümanlarıyla kanıtlamanız gerekli. İşte bu hafta biraz o argümanlara bakalım ve benim iddiam doğru mu, yanlış mı hep birlikte karar verelim.

Machiavelli, Prens adlı kitabında bir devlet modeli sunuyor. Bu model her ne kadar dönemin Floransa yönetimine dair bir öneri olsa da aslında demokrasi olmayan her yönetim modeli için oldukça elverişli bir el kitabı niteliğinde. İsteyen bunu demokraside de kullanılabilir ama tek bir koşulu var: Demokrasiyi yok etmek için bizzat kendisini araç olarak kullanmak.

ana-gorsel-5.jpg

ONLAR OLMADAN OLMAZ…

Genel anlamda felsefe tarihinin iki temel aktörünün Platon ve Aristoteles olduğu aşikâr. Bu iki büyük filozofla tartışmayan, onlarla hesaplaşmayan filozof neredeyse hiç yoktur. İş siyaset felsefesi olduğunda da adeta kural hâline gelmiş bu gelenek geçerliliğini korur. Çünkü onlar siyaset felsefesinin de öncül ve en önemli teorisyenlerindendir. Bu nedenle onları referans vermeden, felsefeye dair konuşmak oldukça zordur. Bu nedenle ben de onlardan başlayacağım.

Platon’un idealar fikri, onun felsefesinin çekirdeği gibidir. Onu okuduğunuzda, ideaların Platon felsefesinin her zerresine nüfus ettiğini görürsünüz ve elbette siyaset felsefesi de bundan nasibini alır.

Platon için gerçek bizim algıladığımız dünyada değil, hiç algılayamayacağımız başka bir alemde idea olarak vardır. Buna bir nesnenin fikri ya da ideal olanı diyebilirsiniz. Örneğin elinizdeki bardak aslında gerçek değildir. Gerçek bardak, idealar dünyasında mükemmel hâliyle, ideal şekliyle vardır. Sizin elinizdeki bardak ise o dünyadaki mükemmel bardağın bir ‘mimesis’i yani taklididir.

Bu ideaların siyaset felsefesine yansıyan en ünlü metaforu da Filozof Kral kavramıdır. Ona göre ideal bir devlet, ideal bir yönetici tarafından yönetilmelidir. İşte o da bilge, bir başka deyişle filozof olmalıdır. Bu bilge kral, yönetim bilgisine sahip olduğu için yanlış yönetemez, ahlakın bilgisine sahip olduğu için ahlak dışı davranamaz, adaletin bilgisine sahip olduğu için adaletsiz olamaz… Platon burada, hocası Sokrates’ten aldığı “bilmek ve eylemek bir ve aynı şeydir” düsturunu Filozof Kral kavramına uygulamış ve ideal olan yöneticiyi tarif etmiştir.

Aristoteles’in siyaset felsefesinde ise en önemli kavramlardan biri ahlaktır. Ona göre, siyaset ve ahlak birbirine çok yakın kavramlardı, çoğu zaman onları bir tutardı. Çünkü Aristoteles felsefesinde ahlak bireyin iyiliği, siyaset ise o bireylerin oluşturduğu toplumun iyiliği için gereklidir. Hatta bu görüşü nedeniyle zaman zaman siyaseti ahlaka sütün tutardı. Siyasette toplumun iyiliği söz konusu olduğu için, onu en yüce bilim olarak da tanımlıyordu.

platonaristoteles.png

MACHIAVELLI’NİN KARŞI DURUŞU

Machiavelli, bu iki büyük filozofu doğrudan eleştiriyor gibi gözükmese de aslında onun da Platon ve Aristoteles’le bir hesaplaşma içinde olduğunu söyleyebiliriz.

Machiavelli’nin ortaya attığı devlet modelinde, olması gerekenle değil, pratikte olanla ilgilenir. Yani ideal olanın değil, olanın peşindedir. Bu tavrı aslında çok açık bir Platon reddiyesidir. Çünkü Platon’un Filozof Kral kavramı olması gereken ama gerçek hayatta olamayacak kadar ideal bir yöneticiyi temsil eder. Belki de Machiavelli’nin en temel haklılığı burada ortaya çıkıyor. Çünkü Filozof Kral ütopik bir söylemdir. Hatta Platon’un kendisi de bunun gerçekleşmesinin pek mümkün olmadığını olgunluk dönemi eserlerinde kabul etti.

Aristoteles’in ahlak-siyaset birliği de Machiavelli’nin kabul edemeyeceği bir olgu. Çünkü o, bu iki kavram arasındaki bağı reddeder. Onun önerdiği modelde siyaset, daha doğrusu Prens hükmederken ahlaki sorumluluktan muaftır. Bunun da ötesinde ahlak, ona göre bir hükümdarın devleti hakkıyla yönetebilmesinin önünde engel olarak bile görülebilir. Bu anlamda ahlak ve devlet yönetimi apayrı şeylerdir ve devlet yöneticisi ahlaken yargılanamaz.

Şimdi gelin, Machiavelli’nin söylemlerine dalalım biraz. Bunu yaptığımızda, politik jargonda pek de olumlu bir anlam ifade etmeyen Makyavelist sıfatı demokrat olmayanlara neden bu kadar çok yakışıyor, daha iyi anlayacağız.

machiavellinin-karsi-durusu.png

MACHIAVELLI’NİN SAVI

Machiavelli’nin Prens’teki en temel savı, insan doğasının kötü olduğudur. Zaten bütün modeli de bu sav üzerine kurar. Şimdi okuyacağımız pasaj, Prens’in 15. bölümünün ilk paragrafı. Burada hem Platon ve Aristoteles’e yönelttiği itirazların izlerini göreceğiz hem de insanın kötü doğasına karşı bir yöneticinin yapması gerekenleri.

“Şimdi, bir hükümdarın tebaası ve dostlarına karşı nasıl davranması gerektiğine dair kuralları inceleyelim. Biliyorum, bu konuda pek çok kişi yazdı ve ben de bu konuyu tekrar ele aldığım için küstahlıkla itham edilebilirim, özellikle de bunu yaparken diğerlerinin yöntemlerinden ayrılacağım için. Ancak amacım, bunu anlayan kişiye faydalı olacak bir şey yazmak olduğu için, birilerinin hayal ettiği gibi değil de konunun asıl gerçekliğini ele almam daha uygun görünüyor. Zira birçokları, gerçekte hiç var olmamış cumhuriyetler ve prenslikler hayal etti. Çünkü insanın nasıl yaşadığı ile nasıl yaşaması gerektiği arasında o kadar büyük bir mesafe var ki, yapılması gerekeni değil de yapılanı görmezden gelen kişi, korunmasından çok kendi yıkımına neden olur. Çünkü erdemli olduğunu iddia ettiği şeylere tamamen uygun hareket etmek isteyen bir adam, o kadar çok kötülüğün arasında kendini yok eden şeylerle karşılaşır.

Bundan dolayı, kendi konumunu korumak isteyen bir prensin, yanlış yapmayı bilmesi ve bunu gerekliliğe göre kullanması ya da kullanmaması gerekir.”[1]

Machiavelli’nin “insan doğal olarak kötüdür” savı her ne kadar bilimsel değilse de doğru olduğunu varsayalım. Üstelik gelin bunu şöyle bir argümanla da destekleyelim. “İnsan doğal olarak kötü olmasaydı, ahlak diye bir şeyi icat etmek zorunda kalmazdı. Hatta yasalara ve hukuka bile gerek olmazdı.” Ancak Machiavelli, bu tezden yola çıkarak Prensin, doğal olarak kötü insanlardan oluşan halkın yararı için değil de kendi iktidarını korumak için kötü şeyler yapma hakkını meşru kılıyor.

“Amaca ulaşmak için her yol mübahtır.” cümlesinin Machiavelli’ye atfedilmesine neden olan pek çok cümleden biridir bu. Bu cümle durumsal liderlik olarak adlandırılan davranış biçimleri için geçerli olabilir. Ancak burada amacın ne olduğu çok önemlidir. Bir yöneticinin amacı halkının iyiliği, menfaatleri ve mutluluğuysa bu cümle belli ölçülerde kabul edilebilir. Ama bir yöneticinin iktidarını korumasının her zaman halkın yararına olduğunu söyleyebilir miyiz? Hele ki demokrasi olduğunu iddia eden bir yönetimde.

AMAÇLAR VE ARAÇLAR

Machiavelli’nin ilgilendiği araçlar (yollar) sadece iktidarın ele geçirilmesi, elde tutulması ve daha yaygın hâle getirilmesiyle ilgili. O, halkın amaçlarıyla hiç ilgilenmemiş, bir başka deyişle siyasi teorisinde vatandaşları, onların hakları ve ihtiyaçlarını hesaba katmamış. Bu yüzden, amaçlarla araçlar arasında kurduğu bu ilişki eksik kalmıştır. “İnsanlar doğal olarak kötüdür” deyip, vatandaşları bir kenara atmak olacak şey mi? Bu, mutlak bir monarşi önersen bile yapılacak şey değil.

Machiavelli’nin de sıkı sıkı tutunduğu tarihe baktığımızda, halk iktidara karşı bir eylem yapabilir (Sırbistan’daki protestolar ya da Nepal’deki eylemler gibi), onu seçimle iktidardan indirebilir (Trump’ın Biden’a kaybetmesi gibi) ya da çok daha bir sert yöntem kullanarak bir darbeyle (Fransız İhtilali gibi) iktidara son verebilir. Peki kaybeden yöneticiler iktidarı herhangi bir yolla yeniden ele geçirdiğinde ne olur? Machiavelli’ye göre şu olur:

“İsyan eden ülkeler ikinci kez ele geçirdikten sonra kolay kolay kaybedilmedikleri çok doğrudur. Çünkü prens, pek de isteksiz olmadan, suçluları cezalandırmak, şüphelileri temizlemek ve en zayıf yerlerde kendini güçlendirmek için isyanı bir fırsat olarak kullanır.”[2]

Yani yönetici kendisine karşı bir isyanla karşılaşıp bu isyanı alt ederse, isyan edenlere ve onları destekleyenlere karşı en sert tedbirleri alabilir. Hatta şüphelileri ortadan kaldırabilir diyor. Buradan anlaşılacak şey de şudur ki muhalifler, güçlerini kaybetmeye görsün. Yönetici ikinci kez iktidarı ele aldığında ortada muhalif falan bırakmamak için her şeyi yapabilir ve bunları yapmakta haklıdır. Buyurun size demokrat olmayanların iktidarlarını korumak ve güçlerini pekiştirmek amacıyla şiddeti bir araç olarak meşrulaştıran bir argüman daha.

PRENS SÖZÜNÜ TUTMASA DA OLUR

Machiavelli’ye göre mücadele iki türlü verilir. Biri yasalara uyarak, diğeri ise zor kullanarak. Yasalara uymak insanlara, zor kullanmak ise hayvanlara özgüdür. Yasalara uymak her zaman yeterli değildir ve bu yüzden zaman zaman zor kullanmak da gereklidir. Bu yüzden de bir prens hem insanca olanı hem de hayvanca olanı ustalıkla kullanmayı bilmelidir. Machiavelli bunu şöyle açıklıyor:

“Bu nedenle, bir hükümdar bilerek hayvanın yolunu seçmek zorunda kaldığında, tilkiyi ve aslanı seçmelidir. Çünkü aslan tuzaklara, tilki de kurtlara karşı kendini savunamaz. Bu yüzden tuzakları fark etmek için tilki, kurtları korkutmak için de aslan olmak gerekir. Ama sadece aslana güvenenler ne yaptıklarını anlamazlar.

Bu sebeple, bilge bir hükümdar, verdiği söz kendisine karşı kullanılabileceği zaman ve taahhütte bulunmasına neden olan sebepler artık mevcut olmadığında, sözünü tutamaz ve tutmamalıdır. Eğer insanlar tamamen iyi olsaydı, bu kural geçerli olmazdı; ancak kötü oldukları ve size sadık kalmayacakları için, siz de onlara karşı sadık kalmak zorunda değilsiniz. Ayrıca, bir hükümdar için sözünü tutmamayı mazur gösterecek meşru sebepler asla eksik olmaz. Bununla ilgili sayısız güncel örnek verilebilir ve bu örnekler prenslerin sadakatsizliği yüzünden ne kadar çok anlaşma ve taahhüdün geçersiz kılındığını gösterir. Tilkiyi nasıl kullanacağını en iyi bilenler, en başarılı olanlardır. Ancak, bu özelliği iyi gizlemek, büyük bir taklitçi ve aldatıcı olmak gerekir. Ve insanlar o kadar saf ve anlık ihtiyaçlara o kadar bağımlıdır ki, aldatmaya çalışan her zaman aldanmaya razı birini bulacaktır.”[3]

Bir siyasetçinin sözüne asla güvenilemeyeceğini defalarca dile getirmiştim. Sanırım Machiavelli benim bu söylemimi oldukça destekliyor. Ama fark şurada: O, siyasetçinin zaten güvenilmez olması gerektiğini söylüyor.

prens-sozunu-tutmasa-da-olur.gif

NE OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN NE DE GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL

Az önce yaptığım alıntının devamına baktığımızda, işte bu ara başlığın da Makyavelist bir söylem olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Machiavelli’nin kendisinden yaklaşık 250 yıl önce yaşamış olan Mevlana’yı bildiğini sanmıyorum. Ama az sonra okuyacağınız alıntıda adeta ona da karşı çıkıyor.

“Yakın zamanda yaşanmış vermeden edemeyeceğim bir örnek var. VI. Alexander[4], insanları aldatmaktan başka hiçbir şey yapmadı ve asla başka türlü davranmayı düşünmedi. Her zaman da kurbanlarını buldu. Çünkü bir şeyi iddia etmede ya da daha büyük yeminlerle bir şeyi onaylamada ondan daha yetenekli bir adam olmadı. Yine de söylediklerini en az uygulayan oydu. Buna rağmen, aldatmaları her zaman istediği gibi başarılı oldu, çünkü o, insanlığın bu yönünü iyi anlamıştı.

Bu nedenle, bir prensin iyi niteliklere sahip olması gereksizdir, ancak onlara sahipmiş gibi görünmek çok gereklidir. Hatta şunu söylemeye cüret edeceğim: o iyi niteliklere sahip olmak ve her zaman onlara uymak zararlıdır, ancak onlara sahipmiş gibi görünmek faydalıdır. Merhametli, sadık, insancıl, dindar, dürüst görünmek ve öyle olmak; ancak gerekirse öyle olmamanız gerektiğinde karşıtına dönebilecek bir zihne sahip olmak.

Ve şunu anlamalısınız ki, özellikle yeni bir prens, devleti korumak için sık sık sadakate, dostluğa, insanlığa ve dine aykırı davranmaya zorlanır ve insanların değer verdiği tüm bu şeylere uyamaz. Bu yüzden, rüzgârlar ve kaderin değişimleri onu zorladıkça kendini ona göre yönlendirmeye hazır bir zihne sahip olması gerekir. Yine de daha önce de söylediğim gibi, eğer kaçınabiliyorsa iyilikten sapmamalıdır, ancak mecbur kalırsa bunu nasıl yapacağını bilmelidir.

Bu nedenle bir prens, onu gören ve duyan kişiye tamamen merhametli, sadık, insancıl, dürüst ve dindar görünmek için adı geçen bu beş niteliğin dışında bir şeyi ağzından kaçırmamaya dikkat etmelidir. Bu son nitelikten daha gerekli görünen hiçbir şey yoktur, çünkü insanlar genellikle elden çok gözle yargılar. Zira sizi görmek herkese aitken, size dokunmak az kişiye nasip olur. Herkes sizin neye benzediğinizi görür, çok azı gerçekten ne olduğunuzu bilir. Ve o az kişi, devleti savunma kudretine sahip olan çoğunluğun fikrine karşı çıkmaya cesaret edemez. Tüm insanların, özellikle de meydan okunması akıllıca olmayan prenslerin eylemlerinde, bir sonuçla yargılama yapılır.

Bu nedenle, bir prensin devletini fethetme ve elinde tutma kredisine sahip olmasına izin verin, bu yollar her zaman dürüst kabul edilecek ve herkes tarafından övülecektir. Çünkü halk her zaman bir şeyin nasıl göründüğüne ve ondan ne çıktığına bakar. Ve dünyada sadece halk vardır, çünkü o azınlık, çoğunluğun dayanacak hiçbir dayanağı olmadığı zamanlarda bir yer bulur.

Bugünün adını vermeye gerek olmayan bir prens[5], barış ve iyi niyetten başka bir şey vaaz etmiyor, ama her ikisine de en düşman olan odur. Bu prens eğer sözünü tutsaydı, şöhretini ve iktidarını defalarca kaybederdi.”[6]

ne-oldugun-gibi-gorun-ne-de-gorundugun-gibi-ol.jpg

MACHIAVELLI’NİN KENDİSİ BİR ARAÇ MI?

Niccolò Machiavelli, siyaset felsefesi tarihinde realist (gerçekçi) ve pragmatist (faydacı) bir kişilik olarak yer alır. Onun gerçekçiliği, olanı görmesi ve bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermesinden geliyor. Buna olması gerekenden uzak durmasını da ekleyebiliriz. Faydacılığı da monarşilerin ve elbette kendisini demokratmış gibi gösterenlerin işine çok yarayacak bir model ortaya koymasından.

İşte bu anlamda özellikle Prens’in yazarı olarak Machiavelli; kendi sözlerini kolayca inkâr eden, vaatlerini tutmayan, halk üzerinde baskı kuran, insanlar arasına korku salarak onları yöneten, dini siyasette alet eden, esas amacını gizleyen, olmadık bahanelerle muhalefetin nefesini kesen, “dün dündür, bugün bugündür” diyen ve kendi dümeni yürüten siyasetçilerin politikalarını meşru kılan rasyonel temelleri buldukları, müthiş bir araçtır.

Yine de Machiavelli bugününün dünyasını yöneten siyasetçileri görseydi mezarında ters dönerdi. Zira Machiavelli’nin kendisi bile hiçbir zaman onlar kadar Makyavelist olamadı.


[1] Machiavelli, Niccolò. (2008). The Prince. İngilizceye Çeviren: W. K. Marriot. The Floating Press. ss. 109 – 110.

[2] A.g.e. s. 32

[3] A.g.e. ss. 122 - 123

[4] Esas ismi Rodrigo Borgia’dır. Valensiyalı Rönesans dönemi papalarından. Sürekli yolsuzluklarla anılan Borgia Ailesi’nin bir üyesidir. Onun papalık yaptığı dönem de oldukça tartışmalı geçmiştir.

[5] İspanya Kralı Ferdinand of Aragon

[6] A.g.e. ss 123 - 125

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gönç Selen Arşivi