
Haldun Solmaztürk
‘Dünya lideri’ efsanesi Şeyh uçmaz, mürit uçurur!
Dünya liderleri; küresel çapta bilgisi, birikimi, kavrayışı ve ortak bir ‘insanlık’ vizyonuyla öne çıkan, ufkun ötesini görebilen, diğerlerini motive edebilen, örgütleyebilen, somut bir başarı elde edebilen, insanlık adına olumlu ve kalıcı değişikliklere sebep ve etken olan kişilerdir.
‘Köşesinde gereğini yapan’ bir gazeteci, geçen ay Arnavutluk’ta yapılan Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesini anlatırken, “Erdoğan’a küresel lider denilmesine itiraz etmek epey zorlaştı” diyordu. Erdoğan Tiran’da büyük ilgiyle karşılanmış, ‘küresel liderliği’ tescillenmiş!
Bu nasıl olmuş derseniz; Erdoğan'ı görünce fırsatı kaçırmayan (!) Fransa devlet başkanı Macron, selamlaşmak üzere yanına gelmiş, Erdoğan da onun parmağını tutmuş. O anlar, salondaki kameralar tarafından saniye, saniye kayda alınmış. Aynen böyle…!
Şimdi de Hollanda’daki ‘NATO zirvesine Erdoğan-Macron tokalaşması damga vurmuş’ diyorlar; aralarındaki ‘bilek güreşi, Greko-Romen güreş’ karışımı itişmeyi anlatıyorlar.
Bir kere; bu seviyedeki temaslarda gözetilmesi ve uyulması gereken, yazılı olmayan kural ve normlar vardır. Değil bir ülkenin cumhurbaşkanı, otelin kapıcısının bile parmağı yakalanmaz.
Sizinle konuşmaya gelen biri varsa ayağa kalkıp kendinize beklediğiniz saygının ona da gösterilmesi gerekir. Fiziki temas, hele fiziki güç kullanımı Batı’da da Doğu’da da yadırganır.
‘Monşer’ diye aşağıladıkları gerçek diplomatlardan hala kalan varsa sorsunlar, öğrensinler.!
Basın toplantısına gelince; işte o tam bir felaket…!
Takke düştü kel göründü derler ya, öyle…
Konuşma, yani okuma 15 dakika; soru-cevap süreci ise 25 dakika kadar sürüyor…
Aynadan, yavaş yavaş, kelime, kelime okuyor; çok yorgun olduğu belli…
Bir Azeri gazeteci “Rus tehdidine karşı Türk ordusu ne zaman Azerbaycan’a gelecek (konuşlanacak)?” diye bir soru soruyor. Aslında provokatif bir soru; Erdoğan soruya cevap vermek yerine Karabağ’a yaptığı ziyareti anlatıyor, sonra da “Yatırımlar hayırlı olsun” diyor.
Mısırlı bir kadın gazeteci (‘Bayan’ diye parmağıyla işaret ediyor), “İsrail’le Türkiye arasında bir çatışma patlarsa NATO’nun V. Md. gereği Türkiye’yi savunacağına inanıyor musunuz?” diyor. Bu soruya da cevap vermeden “Garip gurebanın yanında yer almaya devam ediyoruz” diyerek uzun uzun Gazze’ye ‘ayni yardımları’ anlatıyor. (Gureba, garip kelimesinin çoğulu).
Bir Türk gazeteci ‘Yüzde 5’e çıkacak savunma bütçesinin kaynağını’ ve ‘Alman Şansölye ile görüşmede Eurofighter’ konusunu soruyor. NATO’ya desteğimizi ‘milli bütçeden’ vermiş olacakmışız. Eurofighter konusunda da ‘olumlu gelişmeler’ varmış.
Sabah’tan bir kadın gazeteci, “İsrail’in NATO ile iş birliğine Türkiye’nin karşı duruşunu’ ve gelecek yıl Türkiye’de toplanacak zirvenin hangi şehirde olacağını soruyor. Uzun uzun hangi şehirde olabileceğini anlatıyor ama ‘NATO-İsrail iş birliği’ sorusuna cevap vermiyor.
İsrailli gazeteci, bölge istikrarı açısından Amerika’nın ‘İran nükleer tesislerine saldırısı’ gibi ‘Gazze tünellerindeki rehinelerin bırakılması’ ve Hamas liderlerinin Katar ve Türkiye’ye gitmeleri’ konusundaki görüşlerini soruyor; “Türkiye-İsrail ilişkileri daha iyi olabilir mi?” diyor. Kritik bir soru; ama o bir kez daha Gazze’yi anlatıyor ve bu soruya da cevap vermiyor.
Bir Amerikalı gazeteci, “Türkiye F-35 programına geri dönmek için S-400’lerden vazgeçecek mi?” diye soruyor. Aslında çok basit bir ‘evet ya da hayır’ sorusu ama o ‘Eurofighter’ konusunu bir kez daha anlatıyor; “F-35 çalışmalarını sorumlu arkadaşlar sürdürüyorlarmış”.
Bir Batılı gazeteci, Trump’la görüşmesinde, onun “Gazze’yi devralma, onu bir cins askeri sömürgeye dönüştürme, Filistinlileri oradan sürme” ve orada “Kumarhaneler, tatil köyleri kurma önerisini” ele alıp almadıklarını soruyor; “İsrail’e ağzınıza geleni söylüyorsunuz ama İsrail’e her konuda tam destek veren Trump’a da söyleyecek bir şeyiniz yok mu?” diyor.
Basın toplantısının en kritik sorusu aslında bu; ama o sanki komik bir şeyler sorulmuş gibi gülerek, ‘kumarhanelerin’ gündeme gelmediğini söylüyor; o kadar.!
Gülüşü, gerçek ötesi bir görüntü…
Kosovalı bir gazeteci Türkiye’nin ‘Kosova’nın kuzeyindeki sorunlu bölgeye ilişkin stratejik yaklaşımını’ soruyor. El-Cevap; “Bizim KFOR’umuz orada olduğu sürece inşallah herhangi bir sıkıntı olmaz, olmayacaktır”.
KFOR, 1999’dan beri Kosova’da; NATO liderliğinde 28 ülkeden oluşan çok uluslu bir güç… Türkiye’nin sadece 350 kişilik bir birliği var. Komutanı İtalyan tümgeneral; yani, ‘Bizim KFOR’ diye bir şey yok. İbar nehrinin böldüğü Mitrovitsa bölgesi Balkanlardaki en kritik sorunlardan biri ve soru da zaten buna yönelik.!
Bir gazeteci ‘Rusya’nın Ukrayna barış görüşmelerinde samimi olup olmadığını’ ve Avrupa ile ‘savunma sanayi iş birliği kanallarını’ soruyor. Tercümeyi anlamakta zorlanıyor, duraklıyor, birkaç kez ‘Kimler?’ diye soruyor. Görülüyor ki artık yoruluyor. “[Görüşmelerin] neticesi gayet güzel başarılı oldu” deyip geçiştiriyor; AB ile savunma sanayi iş birliğine hiç girmiyor.
İspanyol gazeteci, ‘İspanya başbakanının %5 yerine %2 savunma harcamasında ısrar etmesi’ konusundaki görüşünü soruyor. “Bu on yıl içinde olacak, hemen değil” diyor ama artık yorulduğunun o da farkında; bir Türk gazeteciye “Sen Türkiye’de sorarsın” diyerek söz vermiyor, sonra da “Kifayet-i müzakere olmayacak mı?” diye soruyor. Kifayet-i müzakere, Meclis’te bir konu uzarsa görüşmelere son vermek için başvurulan bir yöntem.
Yine de son bir soru alıyor ki o da Rudaw’dan; PKK’nın silah bırakma süreci üzerine…
“Kürt halkına—Türkiye’de ve tüm bölgedekilere—kişisel mesajını soruyor. “Herhangi bir sıkıntı söz konusu değil; ülkemin bütünlüğünü korumak da benim görevimdir” diyor.
Artık nasıl anlarsanız öyle anlayın.!
Sonra da “Kifayeti müzakere diyelim” diyerek basın toplantısını sonlandırıyor.
Yani ya sorulara hiç cevap vermiyor ya kısmen cevap veriyor ya da anlamsız ifadelerle geçiştiriyor.
Bunları canlı yayında tüm dünya izliyor ve bizim gördüğümüzü onlar da görüyorlar.
Ama, asıl görmesi gerekenler görüyorlar mı emin değilim…
İlgili arkadaşlar ülkenin cumhurbaşkanını bilgilendirmeli, bu toplantıya hazırlamalıydılar.
Hem ‘heybedeki büyük turplar’ hem de dünya meseleleri olmuyor elbette.!
Hazırlayamadılarsa o toplantıya çıkartmamalıydılar.
Hadi çıkarttılar, ‘parmağını, kolunu yakalamak’ gibi konuları marifet gibi anlatmamalılar.
Hadi onu da yaptılar; bunları ‘dünya lideri’ kanıtı olarak sunup komik duruma düşmemeliler.
Bir de Avrupa’nın ortasında, basının önünde cumhurbaşkanını alkışlamaktan vazgeçmeliler.