Halkı yanıltıcı bilgi

“Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” diye bir suç icat etti “Hukuk devletimiz”. Yoksa “Yargı ülkemiz” mi olacaktı? Her neyse.

Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak…

Gazetecilerin peşine düştüler halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaydıkları iddiasıyla.

Altı gazeteciyi “mevcutlu olarak” emniyete götürdüler. İfadelerini aldılar. Saçma sapan sorular sordular. Sonra bıraktılar. Ama “Telefonlar bizde kalsın” dediler. Bakacaklar zahir kimlerle konuşmuşlar, kimlerle aynı yerden aynı zamanda sinyal vermişler diye.

Yani mesela maça gidiyorsunuz. Alaattin Çakıcı da o maçta. Ve sizin telefonunuzla onunki aynı anda, aynı yerden sinyal vermiş. Buyurun bakalım. Yandığınızın resmidir. Adamı tanımadığınızı, hiçbir ilginiz olmadığını ispat etmeniz sizden bekleniyor. Gerçi Alaattin Çakıcı makbul sayılıyor şimdilerde. İttifak ortağı.

Herkesle konuşabilmesi gereken, herkesle konuşmaları zaten işlerinin gereği olan, mesleki görevleri olan gazetecilerin kimlerle konuştuğuna bakacaklar. Beğenmedikleri kişilerle konuştuklarını saptarlarsa ek sorular soracaklar.

Gazetecilere İBB başkanının basın danışmanıyla telefonda görüşmüş oldukları için tuhaf tuhaf sorular sormuşlar. “Neden görüştün? Suç örgütüne yardım mı ettin?” filan…

Pek de bir sonuç elde edemediler galiba. Nasıl etsinler ki? Gazetecilerin İBB başkanının basın danışmanıyla, yani gazetecilerle konuşmakla görevlendirilmiş kişiyle telefonla konuşmasından suç çıkarmayı bunlar bile beceremezler.

Ama ben adalet sistemimizin “Halkı yanıltıcı bilgileri alenen yayma” suçunun peşine düşmesini memnuniyetle karşılıyorum doğrusu.

Yok öyle halkı yanıltıcı bilgileri paylaşmak! Hem de alenen. Ne oluyoruz?

Adalete yardımcı olmayı bir vatandaşlık görevi kabul ediyor ve sevgili adaletin dikkatine sunuyorum:

“Kabataş’ta başörtülü bacımızın taciz ve darp edildiği ve üzerine çiş yapıldığı” iddiası halkı yanıltıcı haberi, alenen yayma suçuna girdiğini düşünür müsünüz?

“Gezi direnişi sırasında biber gazından kaçan gençlerin sığındıkları camiye ayakkabılarıyla girdiklerini ve cami içinde içki içtiklerini” söylemek halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak olabilir mi?

Pandemi sırasında dünyanın bütün ülkelerinde insanlar ücretsiz olarak aşı olduğu halde, "Bugün Avrupa'nın en gelişmiş ülkeleri dahi bu aşıları ücretle yapıyorlar. Bugün İngiltere 100-150 sterline aşı yapıyor. Biz ise ücretsiz aşı yapıyoruz. Aramızdaki fark bu. Almanya'ya gidiyorsun bakıyorsun 100-150 avro. Ama bizde böyle bir şey yok" şeklinde konuşmak halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak sayılmaz mı?

Yıllar önce bitirilmiş havaalanlarını, yıllar önce öğretime başlamış üniversiteleri Akape iktidarına mal etmek, halkı yanıltmak, yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak değil mi?

1954 doğumlu bir T.C. vatandaşının tek parti döneminde okula gitmiş ve 75 kişilik sınıflarda ders dinlemiş olduğunun söylenmesi halkı yanıltıcı bilginin alenen yayılmasına girmez mi?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yüzlerce terorist çalıştırıldığı gibi bir yalanı yaymak neyin nesidir? “Biz o lafları siyaseten söyledik” demek halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak suçundan kurtarır mı söyleyeni?

Ana muhalefet partisi lideri ve cumhurbaşkanı adayını Kandil’de PKK liderleriyle el çırparken gösteren ve “ha montaj, ha şu, ha bu” denen videoları seçim kampanyası sırasında mitingde ahaliye izlettirmek, halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak kavramının ders kitaplarında okutulabilecek bir örneği değil midir?

O çok sevdikleri Kadir Mısıroğlu (Fesli Kadir), İsmet İnönü’nün, yani Kurtuluş Savaşı kahramanı İsmet Paşa’nın asker kaçağı olduğunu iddia etmişti vaktiyle. Ona bile inanan olmuştu. Ben de ona şaşarım.

“CHP camileri ahır yaptı” da dedilerdi. Ahmet Emin Yalman başlatmıştı Vatan gazetesinde. Sonra Necip Fazıl ve tabii ki Fesli Kadir devam ettirdiydi. Bugün hâlâ bunu söyleyen ve de üstünde tepin tepin tepinenler var. Bu, halka doğru bilgi vermek midir?

Esas başka sözler var ki halkı yanıltıcı bilgiyi yayma suçunun dik âlâsı.

Mesela “Faiz sebep, enflasyon netice.”

Mesela “Türkiye’de basın özgürdür.”

Gülüyor millet bunlara. Sesli gülüyor.

“Yargı bağımsızdır” diyorlar. Saray’dan “Bu can bu bedende, bu fakir bu görevde olduğu sürece o teroristi (Rahip Brunson) alamazsınız” sesleri yankılanıyor. Birkaç gün sonra o terorist salıverilince anlıyoruz ki yargımız Saray’a değil, Beyaz Saray’a bağımlıymış.

Ama esas bir yalan var ki, Yeni Türkiye’nin adalet bakanı iseniz her Allah’ın günü tekrar etmek zorundasınız: “Türkiye bir hukuk devletidir.”

Her gün söylüyor adam. Siz de duymuşsunuzdur. “Türkiye bir hukuk devletidir.”

Yalanın kuyruklusu. Ve bu “halkı yanıltıcı bilgiyi” yani yalanı alenen yayan herhangi biri değil, bir bakan.

***

Bugün 10 Kasım. Büyük Atatürk’ün ölüm yıldönümü. Minnetle ve sonsuz bir bağlılıkla anıyorum.

O bizi hiç yanıltmadı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi