Derya Kömürcü

Derya Kömürcü

Henüz Kazanılmış Bir Şey Yok

Son günlerde açıklanan araştırmalarla birlikte kamuoyunun 19 Mart’ta başlatılan “İmamoğlu operasyonu” hakkındaki görüş ve tutumuna dair daha çok veri var elimizde. Toplumsal muhalefetin ülke geneline yayılan tepkisini görmüş olsak da Türkiye seçmen evrenini yansıtan örneklemlere dayanan bu araştırmaların ortaya koyduğu bulgular bize daha derinlikli analizler yapma imkanı sağlıyor.

Bu araştırmalardan hareketle iktidarın “İmamoğlu operasyonu”nun kamuoyunda olumlu bir karşılık bulmadığı, aksine güçlü bir karşı çıkış olduğu görülüyor. Diploma iptali, tutuklamalar, protestoların marjinalleştirilmesi, boykotun kriminalleştirilmesi gibi başlıkların tümünde iktidarın gerçekleştirdiği hamlelere destek, çekirdek AKP ve MHP seçmenlerinin oranını yansıtacak şekilde yüzde 25-26 seviyesinde kalıyor. Yükselen toplumsal muhalefetin etkisiyle CHP’nin ve cumhurbaşkanı adayı olarak İmamoğlu’nun oy oranları da artmış görünüyor. 19 Mart sonrası ortamın muhalifler açısından kararsızlığı kaldıramayacak derecede ciddi riskleri içinde barındırması nedeniyle “kararsızlar”ın CHP lehine azalma eğiliminde olduğunu görüyoruz.

Erken seçim isteyenlerin oranı azımsanmayacak derecede artmış olsa da henüz iktidarı erken seçime mecbur bırakacak bir seviye ve toplumsallığa ulaştığını söylemek güç.

Toplumsal ve siyasal muhalefetin yükselişi sonucunda iktidar için toplum yönetilemez hale gelmediği ya da siyasal aritmetikte bir değişim gerçekleşmediği sürece erken seçimin gerçekçi bir olasılık olduğunu düşünmek şu an için pek mümkün değil.

19 Mart’tan bugüne yaşanan gelişmeler değerlendirildiğinde 2 Nisan boykotunun bu anlamda iktidarı en çok zorlayan hamle olduğu söylenebilir.

Ancak araştırma bulgularından daha önemlisi, bu tür araştırmaların sonuçlarına dair yorumların Türkiye'nin karşı karşıya olduğu somut durumu gölgelememesi. Başka bir deyişle, kamuoyu araştırmalarında ortaya çıkan muhalefet açısından olumlu olarak yorumlanabilecek tablonun, şu anda toplumun geniş kesimleri tarafından verilen demokrasi mücadelesini tavsatmasına izin vermemek gerekir. “Bir sonraki seçimi kesin olarak muhalefet kazanacak” psikolojisine girmek, tüm mücadeleyi sadece seçime endekslemek, 19 Mart'tan bugüne ortaya konan toplumsal muhalefete verilecek en büyük zarar olur.

Bugün Türkiye'de adeta bir bilek güreşine tutuşmuş iki siyasal dinamik kıyasıya bir güç mücadelesi halinde. Bu dinamiklerden biri, orantısız derecede güçlü, devletin tüm imkanlarına sahip, medyanın çok geniş bir kısmını kontrol eden, muazzam bir iktisadi kaynağı kullanabilen, kazanmak için her türlü gayri ahlaki, gayri hukuki ve hatta gayri insani hamleyi yapmaktan çekinmeyen bir yapıya sahip.

Buna rağmen toplumsal/siyasal muhalefet bu güç karşısında hâlâ yenilmiş değil. Ancak siyaset bilimi literatürü ve dünyadaki yaşanmış örneklerin bize öğrettiği bir şey var ki bu güç, sadece seçim günü sandığa giderek, oy kullanarak yenilemez.

Yenileceği düşüncesine tekrar tekrar kapılmanın muhalefet açısından kendi yenilgisinden başka bir şey üretmeyeceğini, dahası bundan sonraki aşamanın yepyeni bir siyasal rejim olduğunu bilerek araştırma bulgularını yorumlamak, toplumu bu doğrultuda yönlendirmek gerekiyor.

Bir boyutuyla kutuplaşmanın etkisi, diğer boyutuyla hafiflemek bir yana yoksullaştırıcı etkisi daha da fazla hissedilen ekonomik kriz ortamında, sorunları çözeceğine inanılan ikna edici bir siyasal aktörün sivrilememiş olması, iktidarın oy desteğinin dramatik bir biçimde azalmamasındaki temel etkenler.

Burada Ekrem İmamoğlu'nun gelinen nokta itibariyle bu açıdan büyük bir potansiyele sahip olduğunu, ancak cumhurbaşkanı adayı olup olamayacağına dair muğlaklık nedeniyle yurttaşlarda İmamoğlu'na dair bir kafa karışıklığının devam ettiğini not edelim.

Yurttaşların önemli bir kısmı İmamoğlu'na yönelik operasyona ikna olmamış durumda. Tablonun sadece siyasi sonuçlarını değil, bu tür müdahalelerin ekonomik sonuçlarını da dert ediyor ve bu yüzden inşa edilmeye çalışılan yeni rejimi benimsemiyorlar.

Ancak unutmamak gerekir ki artık son aşamasına gelinen yeni rejimin bir noktadan sonra temel ihtiyacı toplumsal rıza, seçmen desteği ve siyasal toplumsal meşruiyet değil, mutlak gücü elinde bulundurarak siyaseti, toplumu, bireylerin düşünme ve yaşam biçimini dizayn etmektir.

Tam da bu yüzden bugün iki dinamik arasındaki güç mücadelesinin toplumsal ve siyasal muhalefet tarafından kaybedildiği bir tabloda, olası cumhurbaşkanı adayınızın “önümüzdeki Pazar seçim olsa” yüzde kaç oy alacağının bir önemi kalmayacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Derya Kömürcü Arşivi