Cengiz Erdil
İki ölümün bana hatırlattıkları…
Sonbaharın ilk günlerinde iki ölümden ilki çok konuşuldu, manşetlere çıktı. Özelikle magazin medyası üzerinde tepindi durdu. Teras katından aşağıya atıldı, intihar etti, ayağı kaydı düştü, yok çok içkiliydi belki kafası dumanlıydı… Haberden çok dedikodularla sayfaları ve ekranları doldurdular. Arabeskin yıldızlarından Güllü’den bahsediyorum.
İkinci ölüm ise ‘Babıali’ denilen yazılı basının son temsilcilerinden, yeniliklerin gazetecisi aynı zamanda denizciliğe gönül vermiş bir çınarın devrilmesiydi. Necati Zincirkıran’ı 95 yaşında kaybettik.
Bu iki ölümlü ile canlı hücreleri faaliyetteyken tanıştım.
Önce Güllü… 80’li yılların sonuna gidelim. TRT’nin ikinci tv kanalı daha emekleme devresinde. Ancak yapılan programlarla ve haberleriyle dikkat çekiyor. Haber müdürlerimizden rahmetli Baki Şehirlioğlu da (sonradan ATV ve CNNTÜRK’ de birlikte çalıştık) “Basında bu hafta” adı altında bir program yapıyordu. Programında Sabah Gazetesi Muhabiri Erhan Bağcı’nın özel haberinin ele alınmasına karar vermişti. Bu haberinin manşeti “Pavyonda çalıştırılan çocuk” idi. O çocuk da Güllü’den başkası değildi. Haberin takibi için beni görevlendirdiler.
Erhan Bağcı’ya ulaştım, O da gazetesinden izin alarak beni ve kameramanı Güllü’nün annesiyle yaşadığı Maltepe’deki evlerine götürdü.
Karşımda sarışın ufak tefek bir kız çocuğu vardı. Hayli tedirgindi, “ Hem okula gidiyorum, hem şarkı söylüyorum” gibi laflar ediyordu. Güngörmüş ve hayli zorlu bir hayat yaşadığı belli olan annesi ise “ orası pavyon değil, şarkılarını bitirip hemen evine geliyor “ falan diyordu. Yani sesi olağanüstü güzel olan Güllü’yü çocuk yaşta ilk ekrana çıkaran ben olmuştum. Aradan yıllar geçti, Güllü yine yolun başındaydı. Artık genç bir kız olmuştu. Bu kez özel televizyonda ilk durağım Kanal 6’da karşılaştık. Hayatı roman olan Güllü’ye ilk karşılaşmamızı hatırlatınca; “ Abi o gün dilim tutuldu, konuşamadım. Benim o garip anam neler çekti, çocuk yaşta sahneye çıkmam, keyif için değildi, sesimi herkes çok beğeniyordu, fakirlikten ve zaruretten gece kulüplerinde çalıştım…”
Güllü ile bir daha hiç karşılaşmadım, sırlarla dolu ölümünün ardından onun ilk televizyon macerası film şeridi gibi gözümün önünden geçti.
GAZETESİNİ BİR MİLYON TİRAJA ULAŞTIRDI
Hürriyet ve Günaydın gazetelerinin efsane Genel Yayın Yönetmeni, basınımızda yeniliklerin yaratıcısı, şimdilerde yerlerde sürünen gazete tirajlarını bir milyon baskıya taşıyan Necati Zincirkıran… Zincirkıran’ı tanıdığım zaman Sabah Gazetesi’nin yazarıydı, ben de ATV Haber Merkezindeydim.
Necati bey 1992 yılında ‘Uzaklar’ adlı 8 buçuk metrelik yelkenlisiyle dünya turuna çıkan Osman Atasoy’un haber ve izlenimlerini gazetesinde kaleme alıyordu. O zaman ancak posta yoluyla gelen görüntüleri de zaman zaman kurgulayıp ATV’nin haber bültenlerinde yayınlanıyordu.
Aynı zamanda usta bir denizciydi Zincirkıran. Deniz Harp Okulu terbiyesi almıştı ve amatör denizciliğin gelişmesinde büyük katkısı olmuştu. Atasoy haberleri sayesinde sık sık görüşür olduk, bana yol gösterirdi. Atasoy’dan önce 60’lı yıllarda Sadun Boro’nun dünya turunu gazetesine taşımış ve Boro’yu gençlerin bir idolü haline getirmişti.
Osman Atasoy’a gelince dünya turunu 1997 yılında tamamladı. Yurda gelince Ali Kırca, ona hava durumu sundurdu. Bence çok iyi fikirdi, havayı Osman’dan daha iyi koklayan adam olur muydu? Ama ya o sıkıldı ya reyting kurbanı oldu yine attı kendini denizlere…
İşte böyle; herkes bir hayat yaşar, muhabirler ise biraz farklı hayat yaşar.
Metrekareye daha fazla insan manzarası düşer çünkü.
Bu yüzden mesleğimi çok sevdim.