
Begüm Erdoğan
Kafeste Kısılı
Bu hafta Netflix’te bulabileceğiniz Kuzey Avrupa yapımı bazı gizem dolu diziler hakkında konuşmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi, yeni çıkan bir polisiye dizi olan “Glasskupan”. Diğeriyse, seneler boyu Netflix’in en sevilen dizileri arasında yer alan “Dark”.
Glaskupan (Yeni Dizi), Netflix
İsveç’te geçen mini dizi, çocukken bir kaçırılma vakası mağduru olan Lejla adlı bir kriminolojisti takip ediyor. Lejla, çocukluğunda yaşadığı travmayı hala taşıyor ve dahası bu konuyu meslek edinmiş. Kendisini evlat edinen ebeveynlerinden birinin vefat etmesi sonucunda uzun zamandır ziyaret etmediği memleketine dönüyor. Ancak kısa sonra bir cinayet işleniyor ve maktulün çocuğu kaçırılıyor. Lejla da bekleyeceğiniz gibi kendini olayları araştırırken buluyor. Arkaplandaysa bir maden işletmesi hakkında yaşanan toplumsal çatışmaya şahitlik ediyoruz. Cinayet ve kaçırılma olayında bunların da etkisi olduğunu hissediyoruz.
Bu dizi biraz Gilian Anderson’ın başrolünde olduğu “The Fall”u anımsatıyor. Olay örgüsünde çok sıradışı veya acayip yaratıcı olmasa da dizinin gergin ilerleyişi ve psikolojik yansımalarını kullanış biçimi onu ilgi çekici kılıyor. Bu tarz gizemli ve biraz da gerilimli işleri seviyorsanız, kesinlikle deneyebileceğiniz bir dizi.
Dark (2017-2020), Netflix
Kaybolan çocuklar ve soğuk Avrupa şehirleri derken Dark’tan bahsetmemek düşünülemezdi. Bu bilimkurgu gerilim dizisi, Winden diye bir hayali Alman şehrinde geçiyor. İki çocuğun kaybolmasının ardından, onları bulmaya çalışırken Winden’ın karanlık iç yüzü de ortaya çıkıyor. Ancak sadece bu değil, eski bir nükleer santralin altında bulunan, acayip bir sır da var. Ne olduğunu izleyip görmeniz gereken bu unsurla beraber, şehrin karanlık sırlarının zamana nasıl yayıldığını gösteriyor.
Bu arada şunu da ekleyelim: bu serinin yaratıcıları olan Baran Bo Odar ve Jantje Friese 2022’de yine Netflix’te beraber “1899” adında bir dizi daha ortaya koydular. Dizi inanılmaz başarılıydı ancak muhtemelen bütçesel sorunlardan iptal edildi. Şimdiyse Mike Flanagan (“Haunting of” serisinin yaratıcısı) ile beraber “Something is Killing the Children” (Bir şey çocukları öldürüyor) adlı yeni bir dizi üzerinde çalıştıkları duyuruldu ve bu çok heyecan verici.
Açıkçası Glaskupan mükemmel bir dizi değil. Ancak o Kuzey Avrupa soğukluğunun polisiye dizileriyle harmanalandığında garip bir uyum oluyor. Bu dizide de o var. İzlemesi eğlenceli bir “kim yaptı?” dizisi diyebiliriz kısacası. Ancak aynı damara basan kaliteli bir şeyler izlemek isterseniz, gitmeniz gereken dizi hiç şüphesiz Dark.
MUBİ’de Yaratıcı Kısalar
Canlandıranlar Film Festivali ile beraber sunulan seçkide, her biri Türkiyeli sanatçılar tarafından üretilmiş 8 kısa film gösteriliyor. Hepsi Türkiye’de değil, farklı ülkelerde üretilmiş yapımlar da var ve farklı milletten insanların bir araya gelerek ürettiği kısa filmleri izlemek çok keyifli. Aynı zamanda bu kısa filmlerin her biri biçimsel olarak farklı şeyler deneyen, yeni hikaye anlatma biçimleri üreten animasyonlar. Bu vesileyle, genç sanatçılarımızın yaptıklarına siz de göz atmak isteyebilirsiniz.
Pandaların Nesli Nasıl Tükendi, 2021, 4 dk
Çocuklara has anlatım biçimini benimseyen kısa film aslında son derece derin bir konuya parmak basıyor. Halim Yentür, pandaları şaman kökenli toplumlar için bir alegori olarak kullanıyor ve onların kültürlerinin yok oluşunu anlatıyor.
Oyun, 2022, 4 dk
Bu siyah-beyaz animasyonda Önder Menken, çocukluğun saflığı içerisinde hoş görmeye eğilimli olduğumuz savaş oyunları konusunu işliyor. Bu oyunlar ile savaş gerçeği arasındaki konuşulmayan zıtlığı görünür hale getiriyor.
Ev Diye Bir Şey Yok, 2022, 4 dk
Nur Özkaya’nın kısası, psikoseksüel imgelerin iç içe geçtiği, deneysel ve çarpıcı bir yapım. İnsanın yetiştiği ve “aidiyet” duygusunu yaşaması beklenen yerle kurduğu bağ hakkında karanlık bir anlatı sunuyor. Akışkan görselleriyle, karamsar ve kaygılı bir zihnin içyüzünü çağrıştırıyor.
Vision, 2023, 7 dk
Tokyo Sanat Üniversitesi’nde Çağıl Harmandar’ın yönetmenliği ile çekilmiş bu kısa film, görmenin ve görülmenin hislerini kısa filminde sunuyor. Yaşattığı görsel ve işitsel deneyime estetik haz da katıyor ve diğer kısalar gibi o da biçimsel yeniliğiyle ön plana çıkıyor.
The Maze, 2022, 5 dk
Selçuk Ören’in kısa filmi, özellikle son karesiyle, hepimizin içindeki çıkmazı anlattığını vurguluyor. Kişisel yaralarımızdan kaçışa gelince, bunu çıkışı olmayan bir labirent gibi aktarmak gerçekten basit ve etkili bir anlatım biçimi olmuş.
The Crowd, 2022, 7 dk
Mad Hatter’ın “topluluk bilinci” üzerine yapmış olduğu bir kısa film gibi hissettiriyor. Pelin Kırca’nın Lewis Caroll’un kitaplarına görseller üretmiş olması hiçbir şekilde mantığa uzak gelmiyor. İki sanatçının tuhaflıkları benimseyiş tarzlarında bir benzerlik var kesinlikle.
Kolaj, 2022, 9 dk
Çok tatlı ifade edilmiş bu film, insanların birbirleri üzerinde bıraktıkları izler ve kendimizi ifade biçimimiz hakkında bir yolculuk sunuyor. Gülce Besen Dilek imazlı yapım, kendini kurduğu bütünleşik bir alegori ile ifade ediyor.
As If It Could, 2023, 13 dk
Büyümek ve yuvadan uçmak ile alakalı, bir karikatür okuyormuş hissiyatını, film diline uyarlayan bir yapım izliyoruz. Şehir yaşantısının kalıpları hakkında da söyleyecek sözü olan Ada Güvenir imzalı Belçika yapımı film, ne yaptığının çok farklında.