
Begüm Erdoğan
Sevgiyi Kutlamak
Haziranın üçüncü pazarı yaklaşırken, etrafta bitki örtüsü gibi ortaya çıkan babalar günü reklamlarına takılıyor gözlerim. “Anneler günü” vesilesiyle mutfak robotlarını, elektrik süpürgelerini, muhtelif temizlik aletlerini indirimde görmeye alışmış gözlerim, bu sefer de indirime girmiş traş makinelerine, şık gömleklere, saatlere bakıyor. Her seferinde de rahmetli dedemin babalar gününü kutladığımızda hep söylediği söz geliyor. “Kızım eskiden bu günler mi vardı? Yeni işler çıkartıyorlar ama hep para kazanmak için,” derdi.
Sonuçta ailemizin, sevdiklerimizin hatrını saymak için özel bir güne ihtiyacımız var mı gerçekten? Varsa bile bunu indirimde ev alışverişi yaparak ya da gömlek seçerek mi yapmalıyız? Sanmıyorum. Hem de bu günler, kayıpları olanlarımız için epey yaralayıcı olabiliyor. Bu sebeple size bu hafta sadece klasik anlamda aileyi değil, sevgiyle bağlı her türlü aileyi kutlayan bir film seçkisi yapmak istedim. Çünkü bu tarz günlerde derinde yatan amacımızın, sevgiyi ve sevginin bağlarını kutlamak olduğunu düşünüyorum. Ki bu hergün kutladığımız bir şey değil mi? Değişik firmalar her ne kadar bunu yüzeyselleştirip fayda sağlamaya çalışsa da…
Bu seçkide olan filmlerin hepsi benim şahsen çok sevdiğim hatta bazıları da zaman zaman dönüp yineden izleyebildiğim filmler. Dolayısıyla küçüklerinizle eğlenerek izleyebileceğiniz işler olduklarından şüpheniz olmasın. İşte platformlarda, sevgiyi ve sevginin yarattığı aileleri kutlayan 6 film:
Lilo ve Stiç, Lilo&Stich 2002 (Disney+’ta gösterimde, appletv üzerinden kiralanabilir)
Biliyor olabilirsiniz, Lilo ve Stiç, bu sene çıkan canlı aksiyon filmiyle tekrar göz önüne geldi. Ancak canlı aksiyon filmi bayağı korkunç bir şey oldu. Bunu fırsat bilip, bu harika klasiği yeniden izlemek için vesile oldu diyelim. Eğer daha önce hiç izlemediyseniz de bir şeyler kaçırdığınızı belirtmeliyim. Filmin hikayesi şu şekilde:
Lilo kendisine has ve yaramaz küçük bir kız. Anne ve babasının ölümünden sonra onu çok seven ama zaman zaman tartıştığı ablası Nani ile birlikte yaşıyor. Ancak bir gün sosyal hizmetler ziyarete geliyor ve Nani’ye Lilo’ya iyi bakabildiğini göstermesi için yalnızca 3 gün veriyor. Lilo’nun bir arkadaşa ihtiyacı olduğunu fark eden Nani de onu bir barınağa götürüyor. Lilo’ysa tüm minnoş tatlı köpekler arasından mavi renkli, fazlasıyla haylaz ve tuhaf bir köpek seçiyor. Tahmin edin bu da kim? Evet, bu tabii ki de Stiç ve kendisi aslında laboratuvarda üretilmiş uzaylı bir silah! Tüm gariplikleriyle Lilo, Stiç ve Nani sevgi dolu bir aile olacaktır. Çünkü “Ohana aile demektir ve kimse geride bırakılmaz.”
Kung Fu Panda, Kung Fu Panda, 2008 (Tv+ ve AmazonPrime’da gösterimde, Appletv üzerinden kiralanabilir)
Bu yapımın ana karakteri Panda Po tamamen içimizden biri, gözleri pasparlak ve tam bir şapşal. Kendisi bir kaz olan babasıyla noodle dükkanlarında çalışıyor. İkisi normal hayatlarına devam ederken kung fu ustası Oogway, çok tehlikeli bir kung fucu olan Tai Lung’un hapisten kaçacağını ve Ejder Parşömeni denen çok güçlü bir eseri çalacağını öngörür. Bu kötülüğü önlemek için bir Ejder Savaşçısı seçilecektir. Çok özel olan bu kişi, Ejder Parşömeni okuyarak, Tai Lung’u durduracağı düşünülmektedir ve herkesi şaşrıtan bir şekilde bu kişi Panda Po’dur. Bizimki, kısa süre içinde çok sevdiği kung fu dövüşçüleri arasında eğitiliyor ve büyük sorumluluğu sırtına alıyor. Po’nun yolculuğu, kendimize olan inancımız hakkında güzel bir anlatı sunuyor ve ilk görünüşlerin altından farklı şeyler çıkabileceğine dair de bizi uyarıyor.
Kabakçığın Hayatı, Ma vie de courgette, 2016 (Appletv üzerinden kiralanabilir)
Fransız yazar Gilles Paris’in aynı isimli romanından uyarlanan film, oldukça dokunaklı bir yapım. Şöyle ki izlerken hem içinizi ısıtıp hem de kalbinizin ayarlarıyla oynayacak. “Kabakçık”, alkolik annesini kaybettikten sonra yetiştirme yurduna gelen 9 yaşında bir çocuktur. Burada kendisi gibi başından pekçok badire geçmiş başka çocuklarla tanışır ve beraber sevgiyi, umudu ve dayanışmayı keşfederler. “Kabakçığın Hayatı” klasik bir aile filmi gibi pembelere boyanmış bir resim çizmiyor. İçerisinde gerçek acılar ve üzüntüler, hayatın akışında kabul ediliyor ancak bunu yaparken çocukluğun sıcak ve eğlenceli tarafını da hiç bırakmıyor. Bu listedeki en hüzünlü film olsa da, içinde en çok umut ve sıcaklık barındıran da bu film olabilir.
Vahşi Robot, Wild Robot, 2024 (Appletv üzerinden kiralanabilir)
Peter Brown imzalı aynı isimli kitaptan uyarlanan film, bir vahşi adaya düşen robotun hikayesini anlatıyor. Roz, aslında mükemmel bir ROZZUM robotu, gelecekte insanların her türlü ihtiyacına yönelik öğrenebilen, güçlü ve dayanıklı makinelerden biri. Ancak o, içine düştüğü adada, hizmet etmesi gereken insanlar olmadan, sadece hayatta kalma içgüdüsüyle hareket etmek zorunda kalıyor. Kısa sürede hayvanların yaptıkları kopyalayarak daha kolay hayatta kalabildiğini fark ediyor ve onların yaptıklarını yapıyor. Hatta bir noktada dillerini bile konuşmaya başlıyor. Ancak hayvanlar ondan korkmayı bir türlü bırakmıyor, sürekli ondan kaçıyorlar. Ne zaman ki, Roz, yuvasında tek başına bir kaz yavrusu buluyor ve onu yetiştirmeye karar veriyor, hayvanlar da ona yaklaşmaya başlıyor.
İnsanlığımız hakkında, doğayla olan ilişkimiz ve aynı zamandan ondan kopukluğumuz hakkında bir anlatı olarak da yorumlayabiliriz aslında bu filmi. Roz’un edindiği kaz yavrusu onun çocuğu oluyor. Bu şekilde farklı bir aile anlatısı sunması bakımından da çok değerli diye düşünüyorum. Kitabının da yetişkin ya da çocuk fark etmeksizin okunması çok keyifli bir roman olduğunu belirtmeden geçmeyeyim.
Hadi Gidelim, Onward, 2020 (Disney+)
Büyünün ve mistik her türlü şeyin gerçek olduğu bir evren hayal edin. Tamam şimdi içine yine günümüzün teknolojilerini yerleştirin. Evet burası işte Onward’ın dünyası. Her türlü sihir gerçek ama teknoloji sayesinde artık pek kimsenin ihtiyacı kalmamış büyüye o yüzden ilgilenen de pek yok. Tabii ana karakterlerimiz Ian ve Barley kuralın istisnaları. Anneleri, Ian’ın 16. doğum gününde, vefat etmiş babalarından hediye olarak onlara bir büyücü asası veriyor. Bir de ölmüş kişileri bir günlüğüne kanlı canlı geri getiren “ziyaret büyüsü”nü. Bu sayede ilk defa babasıyla tanışmak için bir fırsat yakaladığını düşünen Ian, büyüyü yapıyor ancak işler fena şekilde ters gidiyor ve babalarının bedeninin sadece alt yarısını geri getirebiliyorlar. Bunu değiştirmek için evden kaçarak babalarını tamamlamaya çalışıyorlar. Anneleri de gittiklerini fark edince hemen arkalarından onların izini sürerek geliyor.
Hem dokunaklı hem eğlenceli hem de çok yaratıcı bir film.
Ailem Robotlara Karşı, Mitchells Vs. The Machines, 2021 (Netflix’te gösterimde, appletv üzerinden kiralanabilir)
Mükemmel bir animasyon ürünü olan bu film, ilişkileri bozulmuş bir ailenin yeniden bir araya gelme çabasını, bir robot apokalipsinin ortasında anlatıyor. Evet, garip duyuluyor olabilir ama kesinlikle çok eğlenceli olduğuna size garanti veririm.
Katie Mitchell, dünyayı kendi lensinden gören, yaratıcı bir genç ve onun dışarıdan bakıldığında sıradan görülebilecek bir ailesi var. Ancak içine girdiğinizde hiç de sıradan olmadığı hemen anlaşılıyor. Katie, California’ya üniversiteye gitmeden hemen önce babasıyla yaşadıkları tartışma sonucu aralarındaki gerginlik iyice artar. Ertesi gün uyanınca Katie babasını, tüm aileyi arabaya sığmaya çalışırken bulur. Babası onun uçak biletini iptal ederek, uçuşunu tüm aileyle Amerikan usülü, arabayla ülkeyi geçmeli bir yolculuğa dönüştürmüştür.
SBu sırada teknoloji devi bir firma da çok çok çok güvenli olduğunu iddia ettikleri bir robot serisi piyasaya sürer. Doğal olarak robotlar hiç ama hiç güvenli çıkmazlar. Çünkü bilmedikleri şey dünyadaki tüm akıllı aletlerin, çöpe attıkları bir önceki model tarafından ele geçerildiğidir! Robotlar tüm insanlardan kurtulmak için dünya çapında bir savaş başlatırlar. Tahmin edersiniz ki insanlık buna çok hazırlıksız yakalanmıştır. Tüm teknolojik aygıtlar onların aleyhine çalışırken Mitchellar dünyayı kurtarmaya çalışır.