Gönç Selen
Muhalefet Mi? O Da Kim Oluyor?
Hadi itiraf edelim… Biz muhalefeti sevmiyoruz. Çünkü eleştiri kaldıramıyoruz. Birinin bize “sen haksızsın” demesini kabul edemiyoruz. Bırakın haksız olmayı, bir şeyin bizim düşündüğümüz ya da istediğimiz gibi değil de başka türlü olabilme ihtimaline bile tahammül edemiyoruz. Bildiklerimizin doğru, değerlerimizin iyi olduğundan hiç şüphemiz yok. Üstelik kendi ‘doğru’ ve ‘iyi’lerimizi yaşamak da yetmiyor, onları başkalarının da yaşaması gerektiğinden çok eminiz. Eleştirilmekten hiç hoşlanmıyoruz ama eleştirmeye de bayılıyoruz ve bunu da eleştirel düşünceyi hiç kullanmadan yapıyoruz. Çünkü eleştirel aklın nasıl işlediğini, eleştirel düşüncenin ne olduğunu da bilmiyoruz. Eleştirmeye bayılıyoruz dedim ama eleştiri nasıl yapılır aslında bilmiyoruz. Kötülemeleri, karalamaları; desteksiz, argümansız (kanıtsız) sözlerimizi eleştiri zannediyoruz.
Bu eleştirel akıl ve eleştirel düşünce çok önemli ve biraz derinlemesine işlenmesi gereken bir alan. Bu yüzden başka bir yazının konusu olarak onu şimdilik bir kenara bırakıyorum ve esas konumuza dönüyorum.
MUHALEFET İÇİN DEMOKRASİ LAZIM
Bu ara başlıktaki cümleyi bir de tersinden kuralım mı? Demokrasi için muhalefet lazım. Birinci cümle size doğru geliyorsa ikincinin de doğru geliyor olması lazım. Adeta palindrom (tersten okunuşu da aynı olan kelimeler. Örnek: ebe, kazak, teğet) kelimeler gibi. Literatürde böyle bir şey yok ama bir çeşit anlamsal palindrom’dan bahsediyorum. Bu tür ifadelerin özelliği şudur. Cümle içerisinde kullanılan iki kavram da var olabilmek için birbirine muhtaçtır. Yani biri olmadan diğeri olamaz. Bizim cümlemizden yola çıkarsak; muhalefet yoksa demokrasi, demokrasi yoksa muhalefet yoktur.
Bizler bireysel hayatımızda sürdüğümüz bireysel iktidarımıza muhalefet edenlere karşı nasıl davranıyoruz? Bazen bir tartışmaya giriyoruz, ama çoğu zaman onları dinlemiyoruz. Eğer çok ısrar ederlerse de onları hayatımızdan çıkartıyoruz. Böylece kendi hayatımızla ilgili başkalığı ve çeşitliliği kaybediyoruz. Bir başka deyişle kendi hayatımızda demokrat davranmıyoruz. Öyle olunca da demokrasi kavramını tam olarak kavrayamıyor, içimize de sindiremiyoruz. Kısacası demokrasi kültürümüz gelişemiyor. Bu da derdi demokrasi olmayan, hatta demokrasiyle derdi olan siyasetçiler için müthiş işe yarar bir ortam yaratıyor.
Öyle ya… Demokrasinin ne olduğunu kavrayamamış bir halka demokrasi diye neleri yutturabilirsiniz hiç düşündünüz mü? Mesela, bu halka demokrasi = sandık masalını anlatırsanız inanır. Bunun üstüne bir de çoğunluğun tahakkümü anlamını yüklediğiniz ‘millî irade’ sosunu döktünüz mü, işler iyice kolaylaşır. Artık halk “oy verebiliyorsam demokrasi var demektir” der ve bu yalana da inanır. Zaten eleştirel aklı çalıştırmadığı için, bu söylemi sorgulamaz da. Sonuç olarak demokrasinin olmazsa olmazı ‘kuvvetler ayrılığı’ onun için bir anlam ifade etmez. ‘Özgür medya’ da demokrasi için şart değildir. ‘Haklarda eşitlik’, ‘adalet’ gibi kavramlar da önemli değildir. Tüm bunları halkın gözünde değersizleştirip, demokrasiyle olan bağlarını koparmayı başarırsanız sıraya ‘muhalefet’i de koyabilirsiniz. Artık ona da gerek yoktur demokraside. Çünkü sandık varsa demokrasi vardır… Demokrasi kültürü olmayan bir halk muhalefet olmayınca aslında sandığın da olmadığının farkına varamaz. Sandık fiziken vardır ama gerçekte var mıdır, bunu da sorgulamaz. Artık bu seviyeye gelmiş bir inanışta, demokrasi için demokrasiye bile gerek kalmamıştır. İktidar gücü öyle bir ele geçirmiştir ki bu durumu ‘ileri demokrasi’ diye adlandırdığında bile halkın sesi çıkmaz, alıp kabul eder.
İKTİDARLAR MUHALEFET SEVMEZ
Evet, siyasi iktidarlar muhalefet sevmez. Tıpkı bizim de bireysel hayatımızda sevmediğimiz gibi. Bizler kendi hayatlarımızı yönetirken nasıl davranıyorsak, siyasi iktidarı eline geçirenler de halkı yönetirken öyle davranır. Tıpkı bizim gibi farklı seslere, farklı fikirlere, çoğulculuğa tahammül edemezler. Bunun bir istisnası demokrasilerde yaşanır. Aslında demokratlar da muhalefet sevmez ama demokrat oldukları için katlanırlar. Yani onlar için bile farklı sesler, farklı fikirler yeni bir şey öğrenmenin, daha doğrusunu yapmak için eleştirel aklı önemsemenin bir aracı değil, siyaseten katlanılması gereken şeylerdir. Bu anlamda demokratlar da popülist söylemler kullanır ve bu yolla muhalefeti yıpratmaya çalışırlar.
Demokrat olmayanlar ise bu duruma katlanmak zorunda değildirler. Mesela onlar ‘kuvvetler ayrılığı’nı yok ettikleri için muhalif siyasetçileri, gazetecileri, hatta vatandaşları mahkûm edebilirler. Nasıl olsa yasama onlarda, yargı onlarda, yürütme onlarda, her şey onlardadır.
Medyanın büyük bölümünü ele geçirip sadece propaganda aracı olarak kullanabilirler. Halkın haber alma hakkı varmış gibi gösterip, o medya kuruluşlarında gündemi manipüle ederek aslında halkın gerçeklik algısıyla oynayabilirler. Ele geçiremediği ya da bilerek ele geçirmediği birkaç medya kuruluşunu da beğenmedikleri muhalif söylemler olduğunda, çeşitli bahanelerle sansürleyip onlar üzerlerinde baskı kurabilirler.
Muhalefeti tamamen yok etmeseler de onları “dış güçlerin maşası” ya da “vatan haini” gibi söylemlerle hedef gösterip toplumda kutuplaşma yaratabilirler. Böylece muhalefetin taban desteğini zayıflatırlar. Muhalefeti öldürmez ama süründürürler.
Bir başka yöntem de muhalefeti kontrol altına almaktır. Kendi istedikleri kadroların muhalefette iş başına gelmesini sağlayarak o alanı etkisizleştirirler. Sözde bir muhalefet, sözde bir demokrasi anlamına gelir. Bu saatten sonra artık sandık olsa ne olur, olmasa ne olur?
Demokrat olmayanlar için halkın bir kısmıyla gönül bağı kurması yeterlidir. Kendilerini çeşitli popülist söylemlerle bu kesime sevdirirler. Muhaliflerin payına ise sevgi değil korku düşer. Onların en görünür olanlarını cezalandırıp toplumsal muhalefet içerine korku salarlar. Bu, “bak onun yolundan gidersen senin sonun da bu olur” demekten başka bir şey değildir. Toplumu sevgi ve korkuyla ikiye ayırdıkları için, kendilerini sevenlerin muhaliflere nefretlerini besleyerek siyasi güçlerini pekiştirirler.
Demokrasi onlar için amaç değil, araçtır. Bakın bu aslında sadece bu kadar söylendiğinde kabul edilebilir bir söylemdir. Çünkü bunu bir demokrat da söyleyebilir. Ama bunu söyleyenin demokrat olup olmadığı anlamak için en temel soruya cevap vermesi de beklenir: “Demokrasi neyin aracıdır?” Eğer bu kişi “demokrasi halk egemenliğinin, azınlıkların hakkının korunmasının, düşünce özgürlüğünün, huzurlu ve mutlu bir ortamın aracıdır” diyorsa ve siyasi iktidar eline geçtiğinde bu sözlerine uygun davranıyorsa, onun bir demokrat olduğunu söyleyebilirsiniz. Ama bu soruyu cevapsız bırakıyor ve demokrasiyi aslında iktidara gelme aracı olarak kullanıyorsa, onun demokrat olduğunu söylemek en hafif tabiriyle saflık olur.

DEMOKRAT OLMAYANLARIN EL KİTABI
Peki demokrat olmayanlar bu yaptıklarının rasyonel temelleri var mıdır? Elbette vardır. Çünkü rasyonel temeller akıl yoluyla atılır ama ahlaki olmak zorunda değildirler.
Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, felsefe tarihinde de kendisine yer bulmuş olan Niccolò Machiavelli ve tabii ki onun meşhur kitabı Prenstir. Bu kitap her ne kadar döneminin İtalyası hatta Floransası özelinde yazılmış olsa da evrensel tespitleriyle siyaset felsefesinin önemli eserlerinden biri hâline gelmiştir. O dönem Floransa’da yaşanan siyasi istikrarsızlığın giderilmesi için önerdiği çözüm aslında bir model önerisi olduğu için aynı zamanda evrenseldir. Bu bakış açısından, ortaya pragmatik ve realist bir siyaset anlayışı koymuştur diyebiliriz.
Ancak unutmamak gerekir ki Machiavelli sadece siyaset felsefesi yapmamış, siyasetin pratiğini de eylemiş bir kişiliktir. Floransa’nın siyasi yönetiminde (kimilerine göre bugünkü başbakanlık makamında) bulunmuş, ama Floransa’nın ünlü ailesi Mediciler tarafından devrilmiş bir politikacıdır. Prens isimli kitabını da devrik bir politikacı olarak yazmış, üstelik de bu kitabı kendisini devirmiş olan Mediciler’e ithaf ederek, onlardan yeni bir siyasi makam ummuştur.
Sırf bu tavrı bile, ona atfedilen “amaca ulaşmak için her yol mübahtır.” cümlesinin hakkını veren bir kişi olduğunun kanıtıdır. Tabii bu sözü olumlayan pek çok argüman vardır Prens kitabında. Demokrat olmayanların işine yarayacak o kadar çok argüman sıralar ki, o yüzden bu kitabın onların el kitabı olduğu savını atıyorum ortaya.
Neden böyle dediğimi, Prens’in muhalefet istemeyen demokrat görünümlü yöneticiler için neden bir el kitabı olduğunu ve dolayısıyla Machiavelli’nin bu siyasetçiler için nasıl da çok elverişli bir siyasi model yarattığını örnekler ve alıntılarla ortaya koymak isterim. Ama haftaya…