
Haldun Solmaztürk
“Neresi yaslı ada be.! Canına okumuşsun [adanın]…!”
Altı yıl kadar önce bugünlerde, Yassıada’yı geziyordu.
Büyük Çamlıca Camii'nde namazını kılıp, helikopterle adaya gelmişti.
Ada o sıralarda tam bir ‘hizmet ve eser’ şantiyesi…
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012’de adayı sit statüsünden çıkarmış, 2013’te o akıllara seza ‘torba yasa’ yöntemiyle kültür ve turizm bölgesi yapmış, ardından da Çevre Bakanlığı yüzde 65 inşaat yapma izniyle imara açmış.
Sonunda ada bir beton yığınına dönüşüyor, Yassıada ‘Beton Ada’ oluyor—o ‘Yaslı Ada’ diyor.
Yanında, İçişleri Bakanı—eskisi, Hazine ve Maliye Bakanı Damad-ı Şehriyârî, Çevre ve Şehircilik Bakanı—şimdilerde “Kanal İstanbul gündemimizde yok” diyen, Kültür ve Turizm Bakanı—turizm şirketi sahibi olan, Sözcü Bey—artık MİT Başkanı, İstanbul Valisi—şimdiki İçişleri Bakanı, AKP genel başkan yardımcıları, bir de ‘Mücahit’ var.
Kambersiz düğün olmaz, İletişim başkanı da orada—adanın adını ‘Demokrasi ve Özgürlükler Adası’ yapmakla demokrasimizin sınıf atladığına (!) kamuoyunu ikna etme görevi onda.!
Yani tam kadro sahadalar…
MESA Holding Yönetim Kurulu Başkanı ile TOBB Başkanı da oradalar.
Çalışmalar hakkında bilgi alıyor, sonra her yere yanında taşıdığı ‘gastecilerle’ sohbet ediyor.
“Bu adayı şöyle ele alalım” demişler ve “Proje için Çiğdem Hanımlar vesaire çalışmayı yapmışlar”. Adayı, “Ulusal ve uluslararası toplantıların yapıldığı bir yer olarak” değerlendireceklermiş. “Neden Camp David gibi bir yer olmasın?” diye soruyor.
Karşıdaki el kadar Sivriada'yı da ‘çok çok önemli bir cazibe merkezi’ haline getireceklermiş.
MESA ve TOBB ne alaka derseniz; görevi TOBB’a vermiş, MESA da yüklenici firma…
Kültür ve Turizm Bakanlığı adayı ‘yap-işlet-devret’ modeliyle TOBB’a devrediyor. İşletmesini de TOBB yapacak. Ne akla hizmetse orasını zat-ı alileri biliyor ama daha o zaman “Belli toplantılarda bu oteller kullanılırsa burası yürümez, iflas eder” diyen de kendisi!
"Şu anda bu işareti onun için vermek istedik” diye söze giriyor. “Bakın sizin darbe yaptığınız yeri biz güllük gülistanlık, pırıl pırıl hale getirdik” demek istiyormuş. Neyi işaret (!) ettiğini de açıklıyor; “23 Haziran'da [İstanbul] Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi var. Bakın kimler bu işle ilgileniyor. Ama bunlara inşallah bu fırsatı vermeyeceğiz” diyor.
Aslında eski başbakanla—yeni Aksakal—birlikte Belediye Başkanlığı yarışına giren kendisi.!
Yüksek Seçim Kuruluna 31 Mart’ta ‘aynı zarfa’ atılan dört pusuladan birini iptal ettiren de…!
Korku—bugün olduğu gibi—dağları bekliyor…
“Öğrenciler [a.b.] adaya yoğun bir şekilde taşınarak, bunun arkasında kimler var, milli irade burada nasıl, kimler tarafından dar ağacına çekilmiş?" konularında bilgilendirilecekler, “Özellikle bir CHP anlayışının ne olduğu burada bizzat yerinde” görülmüş olacakmış. İletişim Başkanlığı’nın kadrolu gastecileri talimatları tek tek not alıyorlar; “Bunları okurlarınıza özellikle işlemeniz, televizyon programlarında aynı şekilde anlatmanız gerekiyor” diyor.
Doğal ve tarihi çevreyle ilgili bazı eleştiriler, “Ağaçlar kesildi, ağaçlar söküldü, şu, bu oldu, falan” gibi laflar edenler varmış ama “Buradaki inşaat dikilecek ağaçlar arasında kapatılmış olacak.!”. Orman ve Su İşleri Bakanı’na sorarsanız “3-5 ağaç kesilmiş”, MESA’ya göre de birkaç ağacın yeri değiştirilmiş. Tüm tarihi yapılar muhafaza edilerek ve çevredeki yeşil dokuyla entegresi sağlanarak bir dönüşüm gerçekleştiriliyor—yerseniz.!
Halbuki, müze diye başlanan projeden lüks otel, beton villalar, konferans salonu, 1200 kişilik cami çıkıyor.! Yassıada—ve Sivriada—kültürel, ekolojik, tarihi ve arkeolojik varlıkları için hiçbir koruma planı yapılmadan imara açılıyor ve yok-yere yok ediliyor.
Gerçekte adanın üstünden silindir gibi geçilmiş; ne tarihi doku kalmış ne de tarihe saygı.!
Bir de 24 metrelik ‘Demokrasi Feneri’ var; “Demokrasiye olan saygı ve inancı canlı tutacakmış—kendi ifadesi, aynen böyle.!
Aslında o da görüyor herkesin gördüğünü—kör değil ya.!
Yine de güzel güzel anlatıyor—canlı yayında, masal niyetine…
Tam, “Yassı Ada demiyorum, yaslı ada diyorum” derken mikrofonunun açık olduğundan habersiz NTV sunucusunun ağzından, herkesin duygularına tercüman olan o cümleler dökülüyor: “Neresi yaslı ada be. Canına okumuşsun [adanın]…!”
Hemen, “Aslında tepkim projeyi hazırlayanlara yönelikti” falan diyerek ‘çevir kazı yanmasın’ yapıyor ama baltayı taşa vuruyor; projenin mimarı o ‘Çiğdem Hanımlar vesaire’ AKP Genel Başkan Yardımcısı. Projeyi eşiyle ortak olduğu şirket üstlenmiş, götürmüşler… ‘Projenin fikir mimarı’ da Erdoğan’ın kendisi…
İlahlar kurban istiyor ve NTV, Oğuz Abi’yi hemen kapının önüne koyuyor.
TOBB, 29 yıllığına aldığı adayı işletemeyip zarar edince iki yıl sonra Bakanlığa geri verdi—Bakanlık da 20 yıllığına Albayrak grubuna devretti…
Oğuz Abi’ye bir daha hiçbir televizyon kanalı iş vermedi.
NTV, İletişim Başkanlığının talimatları doğrultusunda sadakatle görevine devam ediyor.
Beton Ada ne oldu derseniz, orada öylece duruyor; ne giden var ne de gelen …!
Sadece Yassıada’nın değil tüm bir ülkenin, Türkiye’nin canına okudular.
Yassıada çevre kıyımının abidesi oldu; Demokrasi Fenerini de üstüne tüy diye diktiler.
Bırakın demokrasiyi, artık ‘özgür olmayan’ kategoride bir ülkeyiz. Basın özgürlüğündeki yerimiz 180 ülke arasında 159. Hukukun üstünlüğünde 117. sıradayız.
Yarın 27 Mayıs; bakarsınız yine birileri oraya gider ‘demokrasi’ ve ‘özgürlük’ nutukları atar.
Hiç sıkılmadan.!