Bahattin Yücel
Orta Doğu ve majestelerinin muhalefeti
Orta Doğu yeniden dünyanın gündeminde. Hamas’ın başlattığı savaş, bölgeyi on binlerce masum sivilin hayatlarını kaybettikleri cehenneme dönüştürdü. Bilinçli olduğu su götürmez bir provokasyon ile başlatıldı süreç. Ardından İsrail yönetimi onlarca yıl boyunca sıkıca sarıldığı, Nazi soykırımının daha ağırını Gazze’deki Filistinlilere uyguladı.
Geçtiğimiz gün Mısır’da imzalanan protokol ile birden bire barıştan söz edilmeye başlandı. İsrail’e gelişmiş silahlar verdiğini gururla açıklayan ABD Başkanına bakılırsa Orta Doğu yeniden yapılanıyor. Bölgenin yeni efendisi Trump’a göre artık eskiye dönüş olmayacakmış.
Başka bir gelişme daha yaşandı. Trump’ın gelişmiş silahları ile yok edilen Gazze şeridinin, bir turizm cennetine dönüştürülmesi amaçlanıyor. Bölgenin yeniden inşası için sıraya girenler arasında, anlaşıldığı kadarıyla Türkiye de yer almanın telaşında. Aşırı sıcak ve nemli iklimsel özellikleriyle yaz aylarında bunaltan Gazze, bir turizm cenneti olacak mı? Yoksa Çin’in ticaret yollarına alternatif bir ticaret limanı mı? Hep birlikte göreceğiz.
Yetkililerimize bakılırsa Türkiye bu barışın mimarisine katkı yapmaktan çok mutlu. ABD Başkanının övgü dolu sözlerinin, iktidara içerideki başarısızlarının tartışılmasını önleyecek bir alan açtığına kuşku yok. Muhalefeti bölerek Kürt siyasal hareketi ile demokratları, cemevi inşaatı ile Alevileri de bu oyuna katma istekleri ne denli etkili olacak yakında anlaşılır.
İsrail’i tam destekleyen ABD’nin bölgeye ilgisinin geçmişi uzun yıllara dayanır. Konunun bu yanı nedense unutuluyor. Türkiye kamuoyundaki genel kanı 1990 yılı Ağustosu’nda Körfez Savaşı ile başladığı yönünde.
Kısaca anımsayalım.
Askeri ve diplomatik birikimi yetersiz Irak’ın eski devlet başkanı Saddam, 1980-1988 yılları arasında süren İran Savaşı’nın ardından 1990 yılı Ağustos ayında Kuveyt’i işgal ederek, bölgede günümüze kadar uzanacak kanlı bir süreci başlattı. Bağdat’taki ABD Büyükelçisinin işgale karşı çıkmayacaklarını ima eden konuşmalarından etkilendiği kısa sürede anlaşıldı. Saddam büyük olasılıkla olabilecekleri kestirememişti.
Süreç içinde ABD Başkanlarını, dünya kamuoyunu aldatan, gerçek dışı tehlike uyarıları yaptılar. Örneğin Saddam’ın elinde Irak’tan ABD’yi vuracak nitelikte uzun menzilli “Cehennem Topu” bulunduğunu, biyolojik savaş için yeterli silahlara sahip olduğunu korku masalları tadında anlattılar. Başkan Bush, kamuoyunu etkilemek için New York ile başkent Washington arasında uçağa binmekten kaçınan, Amerikalıları etkilemek amacıyla eşinin iki kent arasındaki yolculuğunu günlerce reklam amacıyla kullanmaktan çekinmedi.
Eski dünyanın merkezi konumundaki Orta Doğu’da, Ağustos 1990 gününden bu yana artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Saddam yok. Irak üçe bölündü. Suriye’de Baas rejimi Rusya’nın desteğini çekmesiyle çok kısa sürede düştü. Yerini ABD destekli kökten dinci bir örgüt aldı.
Sınırlarında bu denli tehlikeli gelişmeler yaşanırken, iktidarı ve muhalefeti ile Türkiye’yi yöneten siyasetçilere düşen, geçmişten ders alarak sorumlu davranmak olmalıydı.
İktidar içeride muhalefeti bölerek, kendi seçmenine Orta Doğu’nun yeni hakimi olduğu izlenimi uyandıracak mesajlarla güç kazanmaya çalışıyor. ABD’nin bölgeye ilişkin tasarımında rol üstlenmeye hazır.
Kamuoyuna gelişmelerin gerçek yönünü anlatması beklenen, ana muhalefet partisi konumundaki CHP şaşırtıcı bir karara imza atıyor. Parti yetkililerinin hazırladıkları raporda NATO’nun, CHP’ye göre bölgedeki en büyük tehlike olan, İran’a karşı savaş dahil her türlü alternatifi uygulamaya hazır olması öneriliyor.
CHP bir anlamda Saddam’ı tuzağa düşüren,1990’yılının Bağdat’taki ABD Büyükelçisinin rolünü, günümüzde gönüllü olarak üstlenmeye hazır oldukları izlenimi uyandırıyor.
Kısa sürede bu rapor geri çekilmez ise, bırakalım iktidara alternatif olmayı, majestelerinin muhalefeti (His majesty’s opposition”) olmaktan öteye gidemezler.