Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

“PANDEMİ NASIL YÖNETİLDİ ?”

Bendeniz bugün köşemi Hacettepe Üniversitesi, Halk Sağlığı Uzmanı Doç.Dr. Cavit Işık Yavuz’un “Doğanın Talanı, Pandemi ve Kapitalizm” başlıklı yayımlanmış makalesinin bir bölümüne ayırdım. Türkiye’de pandemi vakalarının yönetimi, yayılımın önlenmesi, alınan önlemlerin değerlendirilmesi olarak bölümlediği üç ana unsur üzerinden ve hepimizin anlayacağı bir dilde ortaya bir serim çıkartmış. Önümüzdeki yıllar içinde yeni pandemilerin olanak dahilinde olduğu bilinciyle nelerin yapılmaması gerektiğine kafa yoranlar okusun lütfen. Biz de bize gerçeği söyleyecek yöneticiler seçelim…

  • “Vaka yönetiminde etkisi kanıtlanmamış ilaçların kullanımı uzun süre sürdürüldü, hatta bunlardan bazılarının ciddi yan etkileri dünyada çok erken dönemde ortaya konmasına rağmen Türkiye’de kullanımına devam edildi ve bu durum pandemi yönetimi tarafından bir “başarı” olarak yansıtıldı.
  • Pandeminin başından itibaren en sorunlu alanlardan biri test stratejisi ve test olanaklarıydı. Vakaların ülke geneline yayılımının engellenmesinin kritik olduğu pandeminin ilk günlerinde uzun süre Türkiye’de tek merkezde test yapıldı, sayılar çok uzun dönemde ancak üçer beşer arttırılabildi.
  • Kamudaki test merkezi sayısı yetersiz kaldı. Ocak 2022 rakamları ülke genelinde toplam 521 yetkilendirilmiş test merkezi olduğunu gösteriyor. Bunun ancak %43’ü kamu sağlık kurumlarında.
  • Vakalar tespit edilerek çevrelerine bulaşmasının engellenmesi amacıyla izolasyona gidilmesi açısından önemli olan test stratejisinde sadece belirtileri olanlara test yapılması tercih edildi. Vakalarla temas eden ve virüsü taşıma riski bulunan kişilere uzun süre test yapılmadı. Kısa bir dönem aşısız olanlara test zorunluluğu getirildi ve sonrasında bu zorunluluk da kaldırıldı.
  • Vakalarla temas eden kişilerin belirlenerek karantinaya alınması işlerini kapsayan sistematik bir temaslı takibi çalışması geç başlatıldı. Vaka tespitiyle izolasyon, temaslı tespitiyle karantina uygulamaları ve bu faaliyetlerde görev alan ekiplerle ilgili farklı sorunlar yaşandı.
  • Kısıtlama önlemleri ile ilgili kararlar ve uygulamaları her dönemde farklı tartışmalar oluşturdu. Bu önlemlerin sosyal ve ekonomik desteklerle birlikte yürütülmemesi, toplumda sosyal ve ekonomik sorunların derinleşmesine neden oldu.
  • Veriler salgının her döneminde tartışma yarattı. Gerek verilerin kapsamı, gerekse de açıklanma biçimi sorunlarla doluydu. Açıklanan verilerin türleri ve kapsamları sürekli değiştirildi. Bunun yanında “her hasta vaka değildir” söylemi ile açıklanan verilerin vakaların tümünü kapsamadığı anlaşıldı. Dönem dönem bazı verilerin açıklanmasına son verildi, bazı yeni veriler açıklandı. Bu durum salgının dönemlerini karşılaştırma ve epidemiyolojik bir değerlendirmeyi olanaksız kıldı.
  • Salgın süresinde önemli tartışma konularından biri de aşı ve aşılama başlığıydı. Tercih edilen aşının aşırı övgüsü ve yeni teknolojili aşılar hakkında bizzat Sağlık Bakanı’nın ağzından kurulan cümleler, toplumda aşı kararsızlığının oluşumunda etkili bir faktör olarak öne çıktı. Sağlık Bakanlığı’nın aşılamanın yaygınlaştırılması ve arttırılması ile ilgili çabaları yetersiz kaldı. Varyantlarla değişen salgın dinamiklerine karşın aşılı nüfusun hızla arttırılmasına ilişkin bir yanıt geliştirilemedi.
  • Sağlık Bakanlığı salgınla ilgili tüm kararları Bilim Kurulu tavsiyeleriyle alınıyor izlenimi vermesine karşın bunun böyle olmadığı görüldü ve Bilim Kurulu sık sık tartışıldı. Salgın verilerinin kurul üyeleriyle bile paylaşılmadığı, alınan tavsiye kararlarının ne kadarına uyulduğunun bilinmediği anlaşıldı. Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nın bazı uygulamalarından Bilim Kurulu üyelerinin de haberi olmadığı kamuoyuna yansıdı.
  • Salgın yönetiminde katılım mekanizmaları hiç kullanılmadı. Sağlık meslek örgütleri, sendikalar süreçten dışlandı. Toplum katılımı mekanizmaları da kararlarda kullanılmadı.
  • Salgın yönetiminde merkeziyetçilik öne geçti. Yerel koşullar ve öncelikler göz önüne alınmadan merkezden gelen kararlar her yerde uygulanmaya çalışıldı. İl pandemi kurulları adıyla oluşturulan kurulların işlevsel bir etkisinin olmadığı görüldü.
  • Pandemi, COVID-19 hastalığı dışındaki sağlık sorunlarını da yoğun olarak etkiledi. Farklı dönemlerde farklı etkiler olsa da, COVID-19 dışındaki sağlık sorunlarının ya da sağlık hizmeti gereksinimlerinin ertelenmesine, ötelenmesine neden oldu. Pandemi yönetiminin bu duruma dair çözümler üretemediğini gördük ve bu etkilerin kısa, orta ve uzun vadede toplum sağlığı açısından birçok sorun ortaya çıkaracağını biliyoruz.
  • Salgınla ilgili iletişimde “bireysel önlemlerin” ana iletişim stratejisi olduğu giderek belirginleşti. Halk sağlığı önlemlerinden ziyade “kendinizi koruyun, korunun” mesajlarına giderek daha çok ağırlık verildi. Özellikle 1 Temmuz 2020’deki serbestleşmeden sonra bu durum daha da belirginleşti, hatta günlük ölüm sayıları 150-200 arasında seyrediyorken “virüs artık eski gücünde değil, salgın bitiyor” mesajları yoğunlaştı. Pandemi yönetimi her fırsatta bir “başarı hikayesi” yazıyor, ancak insanlar hasta olmaya ve ölmeye devam ediyordu.
  • Pandemi ve kısıtlamaların etkisiyle toplumda büyük bir ekonomik ve sosyal parçalanma ortaya çıktı, eşitsizlik derinleşti ve salgının maliyeti çalışanlara yansıtıldı. Bu etkiyi Korkut Boratav şu cümlelerle ifade ediyordu: “Korona virüsü krizinin hafifletilmesine yönelik bütün yöntemler burjuvazi lehine uygulandı. Dolayısıyla gelir dağılımı, özellikle ücretli emek kesiminin aleyhine bozuldu. TÜİK verilerine göre milli gelirde ücretlilerin payı 2019-2020 arasında 2 puan, 2021’in ilk altı ayında da, önceki yılın ilk altı ayına göre 4 puan düştü. Bu ne biçim gaddar bölüşüm politikasıdır ki, ekonomi büyüyor, fakat yoksulluk artıyor! … IMF istatistikleri gösteriyor ki, salgın döneminde Türkiye’de bütçe, emekçilerden esirgendi. Ücretliler lehine mecburi transferler bütçeden değil, zaten birikmiş olan İşsizlik Sigorta Fonu’ndan karşılandı.””

Yazının tamamını okumak için:

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi