Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

Şok!

Artık sanıyorum herkes 2023 sonrası dönemde yalnızca bir ekonomik krizin değil aynı zamanda derin bir rejimsel dönüşüm sürecinin içine sokulduğumuzun farkındadır. Üstelik sanıldığının aksine ekonomiyi yeniden düzenlemek ve kurtarmak adına bir şey yapılmadığı, her şeyin iktidar tarafından ve sonucu bilinerek, bilerek, isteyerek sokulduğunun da farkına varmıştır. Ekonomik iflaslar, otoriterleşme, toplumsal kutuplaşma, kurumsal çürüme derken bizim yani halkın kolektif dayanma gücünün kırılması aşaması sürüyor. Henüz tam olarak onu da başardık, diyemiyorlar. İçleri o kadar da rahat değil…

İktidarın yönetim stratejileri kriz çözmek şöyle dursun, krizden bir rejim konsolidasyonu üretmek amacıyla işliyor. Bilerek yapıyorlar. Nereden bildiklerini de yazacağım, lütfen bekleyiniz. Biz yani halk, pes edersek literatürün “seçimli yoksullaştırma” dediği ve makroekonomik çöküşe giden bataklık içinde can çekişeceğiz. Bazı ekonomistler kitle iletişim araçlarından en az birini ve her gün kullanarak bütçenin borçla döndüğünü, üretimsiz kalmış ekonomiyi, dövize bağlı cari açığı anlatıyor. Hepimizin belini kıran zamlarla bizim yani halkın, alım gücünün bilinçli olarak baskılandığını, sadaka sistemini yurt içinde genişletmek için yatak hazırladıklarını da ifade ediyorlar. Buradaki amacın iktidarın yanında durmayan orta sınıfın çökmesi olduğunu siz de biliyorsunuz, ben de. Sermayenin kaçışı da var, tabii. Biz battık, sen kaç kendini kurtar diye gönderdiğimiz çocuklar, torunlar, genç beyinler de cabası.

Bir yanda eğitim sisteminin çökmesi, adalet sisteminin tarafsızlığını yitirmesi ve halkın yani sizin, benim yurttaş olmaktan çıkarak “yardım alan” statüsüne geçişimiz toplumsal hareketliliğimizin tamamen marjinalleşmesi ve kitlesel apati yaşamamız tehlikesini barındırıyor (Apatinin ne olduğunu bilmeyenler için açıklayıcı not: İlgi, coşku ve endişe gibi his/duygu eksikliğine bağlı umursamama, duyarsız olma, kayıtsız kalma).

Yakın gelecekte PKK’nın silah bırakması/bırakmaması gibi hayali açılımlarla oyalandığımızı hemen ardından da askeri-siyasi bastırma politikalarıyla göz boyama, göz korkutma ne derseniz karşı karşıya kalacağımızı düşünmemek için bir nedenimiz var mı? Üstelik DEM Parti’nin kapatılması ve özerklik isteyen yapılarla çatışma bile bu menüde yer alıyor.

Bitmedi. CHP ve diğer muhalif partiler iktidar eliyle bir parçalanır pir parçalanır. Liderlerin üzerine damperli kamyon gibi sürdükleri yargı baskısı da var. Siyasal rekabet tamamen ortadan kalkmış olur ve iktidar tek sesli sitemini kurar. Tüm bunlar kitlesel umursamama, duyarsız olma, kayıtsız kalma halimiz devam ederken gerçekleşecek.

Biz yani halk bilerek bu hale getirildik.

Uygulanan sistematik plan “Şok Doktrini”nden başkası değil. Bu doktrinin (yani öğretinin) kavramsal altyapısı 1970’lerde Chicago Üniversitesi’nde Profesör Milton Friedman tarafından oluşturulmuş. Reagan ve Thatcher’ın danışmanlığını yapmış olması insanlığa ne tür bir fayda sağlamış olabileceğinin göstergesi olarak okunmalıdır. Ancak 2007 yılında bu öğretiye bir ad vererek ve onu sistematik bir şekilde açıklayarak kullanıma sokan aktivist Naomi Klein olmuştur.

Nedir bu Şok Doktrini?

Büyük krizlerin mesela ekonomik çöküşlerin ardından toplumun kolektif bilincinin geçici olarak sersemletilmesinden faydalanarak, daha önce kabul edilmeyecek ölçüde radikal politikaların, rejim değişikliklerinin hayata geçirilmesinin adıdır, Şok Doktrini. Halk yani siz, ben, hepimiz müdahale edilmeyen ve giderek yükselen enflasyon karşısında, işsizlik karşısında, yolsuzluklar karşısında, özgürlüklerin kısıtlanması karşısında, cinsiyet ayrımcılığı karşısında serseme dönünce halk olarak gür bir sesle “Ne oluyor?” diye hesap soramayacak hale geliyoruz. Eh, böyle olunca atı alan Üsküdar’ı geçiyor.

Mahalle meclisleriyle örgütlenmek ve öyle mücadele etmek şart!

Bugün örgütlenmek için ne yaptım diye kendinize sorunuz.

Not: Bu yazımın da uzun bir kaynaklar listesi var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi