Aytuna Tosunoglu
Süreçten önceki son cümle
O öleli altı aydan fazla bir zaman aktı gitti.
Durmaz ki hınzır zaman. Sık konuşmasak, haberleşmesek de onun var olduğunu bilmek bu dünyada, bu ülkede içimi iyilikle kaplayan bir duyguydu. Sevenlerine öyle gelirdi. Sevmeyenleri de çoktu. Bendeniz ırmak gibi çağıldayan sevenler grubundanım.
Senaryo Stüdyosu
Sırrı Süreyya Önder 25 yıl önce de politik duruşu belli bir insandı ama ben onu yazdığı senaryoya yeni bakış açıları getirmek, yapımcı bulmak için heyecanla çırpındığı dönemde ikimizin de hocası ve dostu Barış Pirhasan’ın sayesinde ve Senaryo Stüdyosu’nda tanıdım. Bana “sıra arkadaşım” derdi. Sonra birlikte çalışacak kadar, birbirimizin yazdıklarını bozacak kadar yakın olduk. Bir dönem küstürdü beni. Sonra helalleştik… İyi ki de.
Güçlü Yanı
Geçmişe ağıt adına yazmıyorum bunları… Erkenden gitti, gitmeyeydi sizi temin ederim, dünya daha iyi bir yer olsun diye birbiri ardına sıralayacağı öyküleri, anılarından damıtılmış başka öyküler, senaryolar, sinema filmleri olurdu. İşte bu üzüyor beni. Ah ettiriyor. Fikrimce onun sanatçı yanı politikacı yanından çok daha güçlüydü…
Gelecekte Neler Olurdu?
Yaratıcı, sanatçı bir arkadaşımı kaybetmiş ve bu kaybın zamanlamasıyla hesaplaşan biri olarak yazıyorum. Bugün adı “Süreç” Komisyonu diye anılan olaylar zincirinde ve onca spekülasyon arasında sormadan edemiyorum: Sırrı yaşasaydı böyle mi olurdu? Sırrı yaşasaydı gelecekte neler olurdu? Barış ve diyalog her zaman bazı güç odaklarının işine gelmez. Bunun çok eski bir siyaset gerçeği olduğunu biliriz hepimiz. Bir de barışın kişilere değil de daha çok yapılara bağlı olduğunu… Ve tam da bu nedenle, Sırrı gibi köprü kuran, mizahla tansiyon düşüren, birbirinden farklı kesimlerde karşılığı olan, Suriye-Türkiye hattını kültürel olarak da anlayabilen bir insanın ortamdan çekilmesi hem bölgede hem içeride bazı “sertlik eğilimli yapıların” kendiliğinden alan kazanmasına yol açabilir. Sezgim, bu yapısal gerçeği fark ettiği için güçlü. O nedenle soruyorum. Aklımda dönüp duruyor, sorular.
Uzayıp Giden Yas
Üretken, barış yanlısı bir insanın, Sırrı’nın, ölümünün kritik bir politik döneme denk gelmesi, ölümünün siyasi gündemde bir boşluk yaratması, bir sürecin geleceği tartışılırken ortadan çekilmesi elbette bende neden şimdi duygusunu uyandırıyor. Hala yas tutan insan aklının doğal bir tepkisi olarak görün.
Uzayıp Giden Sorular
Bu noktada Sırrı’nın ölümünün olası sonuçlarını, hangi süreçleri sekteye uğratabileceğini bir sosyal bilim gözlüğü takarak tartışabiliriz, belki. O zaman buyurun sorularım: Sırrı’nın yokluğu Türk-Kürt ilişkilerinde yumuşama ihtimalini azaltmaz mı? Devlet içindeki sertlik yanlısı kanatların elini güçlendirmez mi? Suriye-YPG-ABD üçgeninde Türkiye lehine dengeleyici olabilecek bir yumuşak ses kesilmiş olmadı mı? Sırrı’nın yokluğu, muhalefetin çoğunlukla iki düzlemli yapı olarak gördüğü “Kürt Sorunu”na hem entelektüel hem duygusal bir ağırlık kazandırabilecek bakış açılarının da yokluğu değil mi? Hem sanatsal hem kültürel alanla siyaseti bağlayan damar kopmadı mı? Aklımda dönüp duran sorular…
Sırrı gibi insanlar çok azdır.
Onlar öldüğünde yalnızca bir insan değil bir bağlantı biçimi de ölüyor.