Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

Hayalimdeki Casus

Benim casusum.

Sabah kalkıp kahvesini içerken kendine “Bugün hangi ülke için çalışıyorum?” diye sordu. Mottosu, günde üç vatan-bir gerçek. Soru varsayımsal değildi. Nereye, kime hizmet ettiğini unutuyor. Hatırlamaya çalışıyor, benim casusum. Bir gün vatan diyor, ertesi gün vatan kimdi diye soruyor. Başucundaki komodinin çekmecesinde küçük pırtık kağıtlara aldığı notlar var. Notlara rapor muamelesi yapıyor, “Bu İngilizler için olan analiz”, kâğıt parçasını yerine koyuyor, hayır koymuyor! Havaya bırakıyor, süzülüyor kâğıt. Başka bir tanesini alıyor, okuyor yüksek sesle, “Etkin pişmanlık video kılibi. Editli” … Kafası iyice karıştı, hayalimdeki casusumun.

Bir şizofren o.

Kâğıt parçalarının ve tuttuğu günlüklerin arasında belki de en dürüst hali bu: Deliliğin içinde bile sistemin emirlerine sadık kalmak. Dikkatli bakın, gördüğünüz sadece aklını yitirmiş biri değil, hepimizin unuttuğu bir şeyi hatırlatan biri: Gerçeğin kaç versiyonu olduğuna tanıklık eden bir tanık, bir sanık… Bugün vatan haini dediğin yarın kahraman, dün hain dediğin yarın danışman. Gerçeklik tıpkı benim casusumun zihin haritası gibi… Sürekli kendini inkâr.

Delirmemiş insanın güvenilmez olduğu bir çağ bu. Çünkü aklı başında kim varsa sisteme entegre olmuş durumda. Kurallara uyalım, sırayla düşünelim, sırayla susalım. Böyle iyi. Benim casusum susamıyor işte! Bugün hangi ülke için çalıştığının soru hali kahve fincanından bakıyor gözleri fer fecir. Cevap aynı anda kendi ağzından çıkıyor, “Bizimkine!”, “Hayır, onlarınkine!” Kendi kendine iki kişilik konuşuyor. Anlaşmaya varıyorlar; çekmecenin arkasındaki sarı siyah kareli kapağı olan günlüğün son sayfasına bakacaklar. Ne yazıyor?

Pazartesi: Bizim taraf.

Salı: Karşı taraf.

Çarşamba: Hangi taraf?

Perşembe: Tarafsızlık da bir taraf.

Cuma: Turpun büyüğü.

İstihbaratın Picasso’su benim casus. Gerçeği öyle bir parçalıyor ki bakınca hem ulusal güvenlik hem soyut sanat hem de AKBİL görüyorsun. “Bu bilgi doğru mu?” sorusuna, “Sorana göre değişir” diye cevap veriyor. Şoförlü arabasına bindiğinde radyodan duyulan haber başlığını kendine mesaj sanıyor. Çünkü o bir şizofren. Zihnindeki fikir uçuşmalarını, kalabalığın konuşmasından seçili cümleleri, reklam panolarındaki mesajları defterine sürekli yazar, bir şizofren. Harika bir belleği vardır, her şeyi hatırlar. Günün bir saatinde her şey anlam kazanır…

Onun düşünce zinciri düz bir çizgi olamaz. Düğümlü bir ip olur ancak. Bir düşünce başlar, aniden başka bir yöne sıçrar, oradan sembollere, kelime oyunlarına hatta bazen bambaşka bir gerçekliğe kayar. Mantık hala oradadır ama kendi kurallarıyla çalışır: İlgisiz görünen iki olay onun zihninde anlamlı biçimde bağlanır. Bir şizofren kendisinin casus olduğunu söyleyebilir çünkü o çağrışımların hızında yaşar.

Benim hayalimdeki casus bir şizofrendir.

Önce: şizofrendir.

Sonra: zihnindeki gürültü dinince, “Radyodaki şarkı bana mesaj gönderiyor”, diyen bir casus.

Not Niyetine: Casus Filmi Önerisi: Bir Hitchcock klasiği, “Notorious”, 1946 yapımı. Bergman ve Grant oynuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi