Aytuna Tosunoglu
Kardeş Düzeni
Sabahın erken saatlerinden itibaren yollar bir insan seline dönüştü. Güneş dağların ardında henüz ince bir çizgi… Arabalar trafikte ilerleyemeyecek bir hal alınca içinden inilmiş, yola yürüyerek devam ediliyor. Her yaştan kadınların elinde karanfiller, papatyalar var. Gençlerin elinde pankartlar, pankartlarda şiirler… Herkesin kalbinde aynı cümle yankılanıyor, “Geri dönen umut”.
Karanlığa sıkışmış, ürkek bir halk yürümüyor otobanda. Kimse parti tutmuyor, slogan atmıyor. Halk yürüyor sadece; sessiz, içten, birbirine benzeyen adımlarla… Sanki herkes aynı duygunun ritminde nefes alıyor: “Artık yeter.”
Demirtaş’ın adı, İmamoğlu’nun adı onları hapisten almaya gittiğimiz sabah iki insandan fazlasını temsil ediyor. Yitirilmiş yılların, ayların, bastırılmış gülüşlerin, yarım kalmış öykülerin sesi oluveriyorlar. Kapının açılıp çıkacakları anı bekleyen kalabalığın gözlerinde bir çocuk sevinci, bir anne duası, bir halkın içsel sızısı var. Bunun sadece bir özgürlüğe kavuşma anı olmadığının herkes farkında. Çünkü bu bir ülkenin kendine dönme anı.
Önce rüzgâr durdu, sonra kapılar açıldı. Sessizlik büyüdü, büyüdü. Dalga dalga bir alkışa dönüştü. İnsanlar ağladı, birbirine sarıldı, hoş geldin dedi, bazısı başını eğip gülümsedi. Herkesin içinde aynı cümle, “Bu güzelim ülke iyileşir. Yeni bir dönem doğar.”
Selahattin Demirtaş’ın ve Ekrem İmamoğlu’nun birlikte yönettiği, din işleriyle dünya işlerini ayıran, dini devlet işlerine karıştırmayan anlayış… Hepimizin devlet karşısında eşit haklara sahip olduğu, yasama, yürütme ve yargının güçler ayrılığı ilkesine dayanan, en önemlisi bize –halka- dayanan devlet anlayışıyla İmamoğlu ve Demirtaş. Özgürlüğü savunan, her zaman özgürlükten yana olan anlayışla, tam bağımsız bir Türkiye yönetiminde Demirtaş ve İmamoğlu. Biri başkansa öbürü ikinci başkan, biri cumhurbaşkanıysa öbürü başbakan, biri başkansa öbürü eş başkan. Egolar törpülenmiş. Amaç bir ve tek. İkisi de yanı başlarında öbekleşen ya da öbekleşe yazan bozguncu, işbirlikçi, fırsatçı ve hırsızlardan kurtulmuş… İkisi için de iktidar bir taç değil, bir emanettir. Bölmek yoktur, birleştirmek vardır. Susturmak yoktur, duymak vardır. Korku yoktur, adalet vardır. Ülke bölünmemiştir, her yer hepimizindir.
Kimse kimseden üstün değildir artık. İnançlar yan yana durur. Diller kardeştir. Fikirler özgürdür. Kadınlar yürür, çocuklar güler, medya sansürsüzdür. Anayasa kenara atılmış bir kitapçık olmaktan çıkar, ortak vicdanın da dili olur. Anayasanın herkesçe anlaşılması için çocuklara uygun dilde yazılmış olanı, gençlere uygun dilde yazılmış olanı okullarda dağıtılır, derslerde canlandırmalarla işlenir. Halk yıllar sonra ilk kez hukuk kelimesini kalplerine yakın bir yerden söyler. Ve Türkiye, kendi aynasında ilk kez umutla gülümser.
Yollara çıkmışız, almışız İmamoğlu’nu, almışız Demirtaş’ı mahpusluktan. Siyasi tutukluların, siyasi mahkumların hepsini almışız.
Geri dönmüş, umut. İki insanı karşılamaya değil de ülkemizi yeniden bulmaya gitmişiz. Bazı yollar öyledir çünkü.