Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

Bozulmadan, Eksilmeden

Dünyayı bir grup deli yönetirken biz durumumuza bir bakalım derim. Sosyal demokrasi deyince ne anlıyoruz, sosyal demokrat diye kime deniyor? Çünkü uçlara savrulmak için ortam oldukça müsait. On yıllar içinde sosyal demokrasinin yükü ağırlaştı. Onca yüke rağmen bizimki gibi renkli, karışık ve katmanlı bir toplumda adalet, özgürlük ve eşitlik gibi sosyal demokrasi de vazgeçmeyeceğimiz bir norm bir değer olmak zorunda değil midir? Bugün anlamını yitirmiş, aşındırılmış bir görüntü sergilese de insanın insanca yaşama hakkını savunmak sosyal demokrasilerde var.

Gitmeyiz, Kalıcıyız

Piyasanın acımasızlığına teslim olmakla devlet dediğimiz mekanizmanın tahakkümüne boyun eğmek arasında bir seçim yapmayı reddetmek sosyal demokratlıktır. Dengeyi sağlamak, o dengeyi sağladıktan sonra bozmamak, oraya buraya çekilmesine izin vermemek lazım gelmez mi... Din konusunu insanın manevi ve özel yaşantısından çıkartıp mecralarda görselleştirmemek, kullanmamak, kısaca din satmamak bu topraklarda yaşamını sürdürmek isteyenler için bir zorunluluk değil midir… Bizi din dışında bir arada tutan değerlerimiz yok mudur…

Hakça Bölüşme

Teknolojik değişimler oradan buradan dürterken, sermaye sınır tanımaz bir iştahla ülkeyi ve insanı sömürürken bir sosyal demokrat ısrarla insan onuru, insanca yaşam hakkı diye haykırmaya devam edecek. Sosyal demokratlığı bir ideolojik etiket olmaktan çıkartıp somut bir eşitlik, hakça bölüşme mücadelesine çevirmenin ve kalıcı kılmanın zamanıdır.

İnsanca Yaşam

Sosyal demokrasi mücadelesinin elli yılı aşkın bir mücadele olduğunu hatırlayalım. Yıllar önce Ecevit’in “Toprak işleyenin, su kullananın” sloganıyla kendisini göstermeye çalışmıştı. Aslında Türkiye’de sosyal demokrasinin ilk ve güçlü halk buluşması bu sloganla gerçekleşmişti. Dolayısıyla sosyal demokratlık Cumhuriyet Halk Partisi’yle birlikte anıldı. Bu toprakların eskisinden daha güçlü bir ihtiyacıdır; hakça bölüşme, insanca yaşam. Ne acıdır ki, Türkiye’de sosyal demokrasi Avrupa’daki kadar kurumsallaşamadı. Askeri darbeler, ekonomik krizler, kimlik siyasetleri, köy sahibi “derebeyleri”nin baskısı ve piyasa ekonomisinde “bırakınız yapsınlar” anlayışı kurumsallaşamamanın nedenini oluşturur. Ayrıca oy isterken yedi yıldızlı demokrat olan politikacıların iktidara gelince durumları kendine yontan, adil olmaktan uzaklaşan politikalar ürettiğini biliyoruz. Bilmek başka ders çıkartmak başka bir şey…

Sınav

Türkiye’nin yaralarını saran, milyonlara umut olan bir hareket filizleniyor, onca iktidar baskısına rağmen filizleniyor üstelik. Sosyal demokrasi dün olduğu gibi bugün de sadece bir siyasal etiket değil, insanca yaşamın adıdır. Toplum ne zaman yorgun düşse bu adı yeniden çağırır. Çünkü özgürlüğün, demokrasinin ve eşit bölüşümün kucaklaştığı tek adres hala orası. Unutmadan söylemeliyim; yapay zekâ Türkiye’de de iş kollarını değiştirecek, yeni eşitsizlikler doğacak. Sosyal demokrasi teknolojiye teslim olmayan ancak teknolojiyi adalet için kullanan bir çizgi izlemek zorundadır. Fikrimce yarının en büyük sınavı budur. Yoksa yirmi birinci yüzyılın işçisi yalnızca fabrikada sömürülmeyecek, ekrandaki algoritmaların beyaz ışığında da sömürülecek.

Gelecek Bir Gün Gelecek

Sosyal demokrasi için politika üretenler eski kalıplara sıkışıp kalmamalı. Gençlere kendi eski ve yaşlı diskurlarını (söylemlerini) ezberletip konuşturmamalı. Bunu da marifet saymamalı. Gençlerin özgün sesi duyulmalı… Sosyal demokrasi ancak geleceğin diliyle konuşmaya başladığında umut olabilir.

Yarının bugünden daha adil olacağına inananlar adına yazdım bugün. Yoksa delilerin yönettiği bir dünyada fakir, eğlencesiz, kuru, solmuş, hayalsiz, müziksiz, düzensiz ve fakat bir türlü delirememiş olarak yaşayacağız nesiller boyu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi