Aytuna Tosunoglu
“HİZMETÇİ” ARANIYOR
Osmanlı ordusu kurmay subayı Mustafa Kemal mezhep ve aşiret temelindeki geri kalmışlık ve toplumsal parçalanmayı bilfiil yerinde gözlemleyebilmişti. Şam’daydı. Keza Sina/Filistin cephesinde bu ayrılıkların nasıl emperyalistlerce bir silah haline getirildiğini aralarında yaşayarak görmüştü. Bu karmaşadan çıkardığı stratejik sonuç mezhep üstü, laik bir Türk milleti tanımıydı. Şam’da bulunmasından 13 yıl sonrasının cumhuriyeti kurma felsefesinde hep bu yer alacaktı. Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının hem sohbetlerinde hem de aralarında yazdıkları raporlarda hep bu var.
Oyun
Pek çok şey gibi, buradaki yaşanmışlıkları görmezden gelmek emperyalist güçlerin Türkiye Cumhuriyeti üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunmasına izin vermek demek olacaktır. Şimdiki iktidarın ve ortağının kuralları emperyalistlerce konmuş, rolleri dağıtılmış, kostümleri biçilmiş bir oyunda yer almak istiyor gibi oluşu(!) akıllara ziyan bir durumdur.
Çarpan Soru
Konuyla ilgili külliyat ortadadır. Açıp tekrar ve tekrar okumak, öğrenmek zorunluluktur. Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal 1906’da atandığı 5’inci Ordu’da Suriye’yi görevli olarak boydan boya dolaşmıştı. Evet, Suriye Osmanlı topraklarındaydı. Ancak merkezi yönetimden uzaktaydı. Dolayısıyla gözlerden de ıraktı. Şam’da yerleşik Osmanlı ordu subaylarının rüşvet almadan kalem oynatmadıklarını, halkın işini savsattıklarını, çoğu yere hizmet götürülmediğini ve yetmezmiş gibi aşiret ve eşraf düzeninin halkı ezdiğini raporlarına, mektuplarına not olarak düşer, Mustafa Kemal. Akşam saatlerinde Şam sokaklarında dolaşırken toplumun bir orta çağ karanlığında olduğunu düşünür. Sokakta sefalet içinde, çamur içinde kıvrım kıvrım yatan insanlar arasında dolaşırken, “Bu, hayat mı?” diye sorar kendine. Cehaletin, mezhebe bağlı dar görüşlülüğün gerçekleri nasıl da perdelediğini yüreğinde hisseder.
Ortalık Hiç Mi Durulmaz?
Ali Fuat Cebesoy anılarında yazmış. Mealen, Mustafa Kemal Suriye’de patlak veren Dürzi isyanını bastırma harekâtında kimi Osmanlı birliklerinin sivillere kötü muamelesini çok eleştirir ve “Bir devleti zayıflatan, mezhep ve aşiret temelli düşmanlıklardır”, der. Merkezi yönetim (saray) adalet dağıtamadığında isyan gibi kırılmaların daha da derinleşeceğini söyler.
Haklıdır, Mustafa Kemal.
İşte bu nedenle “Din ve mezhep bağlarıyla değil, ortak yurttaşlıkla birleşmiş bir millet” fikrini pekiştirir ve 1906 yılı Ekim ayı içinde güvendiği birkaç silah arkadaşıyla birlikte örgütlü mücadelenin ilk adımını atar: Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurar. II. Abdülhamid’in otokratik yönetimine karşı durmak şarttır. Osmanlı İmparatorluğu yıkılmaktadır ve imparatorluktan bir Türkiye Cumhuriyeti çıkarma stratejisini dile getirir. Yoksa Anadolu topraklarında yaşayan halk yersiz yurtsuz kalacaktır.
Ünlü Rapor
11 yıl sonra 1917’de 7’nci Ordu Komutanı sıfatıyla Talat ve Enver Paşalara bir rapor gönderir, Mustafa Kemal. Raporda önemli pek çok şeye yer verir. Örneğin derki, “İngiltere İslam alemini kendine hizmetçi kılmak” ve Filistin’de “Hristiyan bir hükümet” kurarak ne kadar mezhebi ve dini ayrılık varsa onları tetiklemek amacında olduğunu ifade eder. Açıkça ifade eder. Arap çöllerindeki savaşın askeri değil, mezhebe dayalı ve milli ayrılıkları kışkırtan bir propaganda savaşı olduğunu da vurgular. Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı isimli kitabında Mustafa Kemal Atatürk’ün Ortadoğu’da Sünni-Şii ayrışmalarının emperyalist işgalcilerce kullanıldığına dikkat çekmişti ve kendi subaylarına “mezhebi çatışmaya sürüklenmeyin, askerinizi milli ruhla tutun” dediğini yazmıştı.
Bir dakikalığına düşününüz. Vatanımızı, şimdilerde olan biteni şöyle bir düşününüz.
Emperyalist ülkeler kendilerine hizmetçi arar. Bizim için geçmiş, ders aldığımız yer olmalıdır. Gelecek ise çıkardığımız dersi uyguladığımız yer…