
Pelin Batu
Trajedinin vücut bulmuş hali: Camille Claudel
Bugün Fransa’nın en kıymetli heykeltıraşlarından biri sayılan Camille Claudel, hak ettiği ilgiyi ve saygıyı ölümünden kırk küsur yıl sonra gördü. Hayatı, yaratıcılık ve yalnızlık, aşk ve terk edilmişlik arasında bir delilik halinde geldi ve geçti. Ve biz, onunla ilgili yazılan kitaplarda ve çekilen filmlerde belki de haksız yere Rodin düşmanı oluverdik. Oysa bambaşka bir hayatı olabilirdi diye düşünmeden edemiyor insan.
Camille Claudel orta halli bir Fransız ailesine 1864 yılında Aisne, Fransa’da doğdu. Babası Louis-Proper Claudel kızının küçük yaşta gösterdiği muhteşem yeteneği gördü ve ölene kadar kızını destekledi. Koyu Katolik olan annesiyse heykeltıraşlığın kadınlara uygun olmadığını düşünüp hep bu hevesine karşı çıktı.
Ailesinde en yakın olduğu ve sevdiği kardeşi, daha sonra diplomatlığının yanı sıra oyunları ve şiirleriyle tanınan Paul Claudel’di.
Babası zamanında kız öğrencileri nadiren kabul eden okullardan biri olan Paris’teki Académie Colarossi’ye kaydettirdi.
Okuldayken, zamanın tanınmış heykeltıraşlarından Alfred Boucher hocası oldu ve Camille’in dehasını hep ön plana çıkarmak için el verdi.
RODIN ÖNCESİ, RODIN SONRASI
Kader bu ya, Boucher’nin Roma’ya taşınması icap edince Camille’i hocasız bırakmamak babında 1893 yılında August Rodin ile tanıştırdı. Ve Camille’in hayatında her şey Rodin öncesi ve Rodin sonrası oldu.
Camille, Rodin’in stüdyosunda asistanı olarak çalışmaya başladı. Rodin, Camille’in yeteneğini fark etmiş, mükemmel tekniğinin yanında, yonttuğu heykellerin dokunaklı, dışavurumcu, güçlü ifadelerini övmüştü.
Camille, bronz, mermer, onyx gibi her türlü materyalle heykel yapabiliyor, kendi olmaktan korkmuyordu.
Sadece Rodin değil, çeşitli salonlar da onun heykellerindeki psikolojik derinlik ve dinamizmi övüyordu.
İLHAM PERİSİ AMA…
Kendisinden 24 yaş büyük Rodin’e modellik de yapmaya başladı ve büyük heykeltıraşın ilham perisi oldu. Denilir ki Rodin’in meşhur mitolojik heykellerinde Camille’in yüzünü değilse bile bedenini model olarak kullanmıştır.
Ayrıca kimi sanat eleştirmenleri Camille’in Rodin’in sanatını da etkilediğini, meşhur devasa eserleri olan Cehennem Kapıları veya Calais’li Köylüler’de Camille’in parmağı olduğunu söyler.
İlişkileri son derece yoğun ve tutkulu bir hal aldı fakat buna rağmen Rodin, uzun yıllardır hayat arkadaşı olan Rose Beuret’i Camille için bırakmadı.
1892 yılında Camille kürtaj oldu. Ve ondan sonra ilişkilerinin ipleri koptu.
Arada birbirlerini görseler de Camille, Rodin’e karşı kırgın ve kızgındır. Erkekler Kulübü olarak nitelendirdiği sanat camiasında Rodin’in kendisini kollamadığına, hatta engellediğine inanır.
Bu, onun paranoyak vesvesesi mi, yoksa Camille ilişkilerini konuşup intikam alırcasına sanatını icra ettiği için Rodin kapalı kapılar ardından onun önünü tıkadı mı, bunları hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
RODIN’İ ÖFKELENDİREN HEYKEL
Ama şunu biliyoruz, Camille’in 1913 yılında yonttuğu bir bronz olan İleri Yaş (The Mature Age) adlı heykeli Rodin’i öfkelendirmiş ve şoke etmiştir.
Bir hayat alegorisi olan yontuda genç bir kadın, yaşlılığı sembolize eden ihtiyar bir adamı kurtarmaya çalışıyordur. Kimileri der ki Rodin, kendilerine gönderme yaptığını düşündüğü bu heykelin alınmaması için bakanlıktaki tanıdıklarına baskı yapmış, nüfuzunu kullanarak Camille’in önünü tıkamıştır.
BABASINI KAYBEDİNCE…
O yıl hayatı boyunca ona maddi manevi destek olan babasını kaybedince Camille’deki bazı dengeler şaşmaya başlar. Kendisini stüdyosuna kapatır, hiçbir mektubu almaz ve ziyaretçi kabul etmez.
Paranoyak bir şekilde Rodin ve ahbaplarının onun kariyerini bitirmek için uğraştığına inanır.
Bunun üzerine o çok sevdiği küçük kardeşi Paul ve annesi Louis Claudel kızını bir tımarhaneye yerleştirirler.
Ville-évrard’daki akıl hastanesinde kaldıktan sonra Avignon’daki Montdevergues hastanesine transfer edilir.
TIMARHANEDE 30 YIL
Doktorları ilk başta paranoya tanısı koysa da yıllar içinde aslında annesinin iddia ettiği gibi topluma bir tehlikesinin olmadığını ve tımarhanede kalmasının gerek olmadığını söyler. Ancak ailesi bunu hiç kabul etmez.
Böylece 30 yıl boyunca hiç de iyi olmayan şartlardaki bu deliler evinde yaşamak zorunda kalır.
Annesi onu bir kez bile ziyaret etmez. Kardeşiyse belki birkaç defa onu görmeye gitmiştir. Ailesi, onu ziyaret etmek isteyenleri de engeller. Böylece Camille yalnızlığına terk edilir.
HASTANENİN TOPLU MEZARINA…
Almanların Fransa’yı işgal ettiği dönemde, 1943’te hayata gözlerini kapattığında onu tımarhanenin toplu mezarına gömerler. Bu, parası olmayanlar için sıradan bir sondur. Dolayısıyla ailesinin yaşamı boyunca kimsesizler mezarında, adına mezar taşı bile olmadan yatar.
Toprağa verildikten on yıl sonra kemikleri başka kimsesizlerle karıştırılmış olarak tımarhane mezarlığından komünal mezarlığa taşınır.
Ölüsüne bile saygı duymayan kardeşi Paul, kendisi için bir ağacın dibine, güzel bir taşla bezenmiş bir mezar anıt vasiyet eder.
40 YIL SONRA GELEN KEŞİF
Camille öldükten kırk yıl sonra, 1980’lerden itibaren feminist sanat eleştirmenleri ve yazarlar tarafından yeniden keşfedilir.
1988’de Gerard Depardieu’nün Rodin’i, Isabelle Adjani’nin Camille’i canlandırdığı Camille Claudel filmi ismini daha çok insana duyurur.
Sonunda 2017 yılında doğduğu Nogent-sur Seine kasabasında onun adına bir müze yapılır.
Ayrıca bugün Paris’teki Rodin Müzesi’nde pek çok eseri sergilenmeye başlar.
O dehasıyla, kalıplaşmış geleneklere karşı başkaldırışıyla bir öncü olarak okunuyor.
Ama hayatı, tam bir trajedi.
Koyu Katolik ailesinin kızlarına karşı acımasız tavrı gerçekten anlaşılmaz.
Rodin ve şürekasına gelince, belki onu suçlamak mümkün ama Camille’in paranoyası da asılsız olmayabilirdi.
Tarih, birilerini yargılamak için kullanılmaz. Ama bizler böyle trajik biyografileri okudukça, öznemiz adına üzülür, içimizdeki isyan duygusuyla yalnız kalırız.