Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik

Halkı tahrik etmeyen, bilakis toplum yararına olan eylemler, söylemler ve kurumlar “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek”le suçlanıyor, baskılanıyor, yargılanıyor, devlet gücüyle cezalandırılıyorken, halkı gerçek manada tahrik edenler elini kolunu sallayarak aramızda geziyor.

Geçtiğimiz hafta tam olarak bu şekilde ve sudan bir sebeple “Açık Radyo” yayın lisansı iptal edilerek cezalandırıldı. Gerekçe, bir yayında “Soykırım” ifadesinin geçmesi... Mesele; bunun doğruluğu veya eğriliği meselesi değil, fikir ve ifade hürriyeti olduğu söylenen bir ülkede, yayıncı kuruluşun, suç teşkil ettiği kararı verilen bu ifadeyi onaylayan bir tutumu ve açıklaması olmamasına rağmen kapatılması. Yayın politikası itibariyle gerçekten kâinatın sesi olmaya çalışan, her konuda eğitici ve öğretici programlar hazırlayan, harika müzik yayınları yapan, iletişimin boğulmaya çalışıldığı bir dönemde nefes almamızı sağlayan Açık Radyo’nun lisansı RTÜK tarafından iptal edildi. RTÜK’ün yasayla belirlenen amaçlarında “...yayın hizmetleri alanında ifade ve haber alma özgürlüğünün, düşünce çeşitliğinin güvence altına alınması...” gibi ifadeler var. Gülmeyin, müesses nizamı rahatsız etmeyen marjinal fikirlere ve hatta hakaretlere karşı oldukça hoşgörülüler. Sözüm ona hangi halkın tahrik olduğunu ve galeyana geldiğini de sadece RTÜK biliyor olsa gerek... Zira; böyle bir nedenle tahrik olması muhtemel toplum vasatı konudan bihaber görünüyor.

Açık Radyo’nun başına bunların geldiği bir ortamda üç beş satır yazmadan olmazdı. Hele bir de RTÜK kararında “...ırk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez…” yazdığını görünce bu girizgâh kaçınılmaz oldu. Çünkü üstünde durmak istediğim mesele aslen buydu. Son günlerde, planlı bir şekilde yabancı düşmanlığının körüklendiğini, birçok ilde göçmenlerin ve sığınmacıların evlerine, işyerlerine ve kendilerine saldırılarda bulunulduğunu görüyoruz. Kayseri’de yaşananlar fitili ateşledi. Kişisel bir suç eylemi göz göre göre yabancıların tamamına mal edildi ve birlikte yaşamakta olduğumuz ciddi bir nüfusa ahlaki sorumluluk yüklendi. Bir eylemi sonlandırmaya karar veren devlet gücünün nelere muktedir olduğunu gayet iyi biliyoruz... Oysa devletin bu olaylarda eylemcilere olan yaklaşımı kaygı verici. Saldırılara kontrollü olarak izin verildiği izlenimi uyandırıyor. Hani Ankara’da Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıdan akıllarda kalan bir kalıp vardı; “Mesajınız alındı, lütfen dağılın.” Bu süreçte de aynılarını duyduk. Dağılmayı tavsiye ederken, vandallığı “mesaj” olarak niteleyerek haklarını teslim etmekten geri durmuyorlar.

Konu salt bir kız çocuğunun yaşadıkları olamaz. Yurdun dört bir yanında benzer hadiseler vuku buluyor, elbette tepki de gösteriliyor ancak kitleselleşen bir eyleme tanık olmuyoruz. Kadın hakları için yürümeye kalkanların başlarına neler geldiğini, cemaat yurtlarında olanları, klasik üçüncü sayfa haberlerini herkes biliyor. Dolayısıyla; münferit bir hadiseden yola çıkılarak, -isteyelim veya istemeyelim- aynı topraklarda yaşadığımız sığınmacılara, mültecilere ve göçmenlere karşı özellikle ırk temelinde toplum tahrik ediliyor. 6-7 Eylül olaylarını anımsatan bir düzende insanlar taşınıyor ve saldırılar gerçekleşiyor. Bölgeye giden devlet görevlileri saldıran tarafla diyalog kurarken tehdit altında olanları rahatlatacak ve güvende hissetmelerini sağlayacak bir adım atmıyorlar. Evinden işine giden yabancıların aileleriyle helalleşerek sokağa çıktıkları kaos ortamının içindeyiz.

Son dönemde yapılan kamuoyu araştırmalarının tamamı göçmen sorununda ortaklaşıyor. Tüm temel politikalarda duvara toslayan AKP hükümeti, Suriye politikasında da çuvalladı ve ülkenin nüfusunu yüzde onlar seviyesinde artırdı. Ne bir bakanlık kurularak konuya eğilindi ne de entegrasyona yönelik politikalar üretilerek insanların bir arada barış içinde yaşamaları için zemin hazırlandı. Toplumsal gerilimlerin yaşandığı bugünlerde de gayet taraflı bir anlayışla hareket ediliyor. Sözde olayları teskin etmek için bölgeye giden bakanın argümanı, kız çocuğunun Türk olmaması idi!

Geçtiğimiz hafta Türkiye gazetesinde Türkiye’deki Yahudilerin Gazze’ye savaşmaya gittiklerini iddia eden ve aslı astarı olmayan bir haber yayınlandı. Tesadüf olmayan bu gelişmeler, tüm etnik unsurlara yönelecek bir kin ve düşmanlık balonunu şişirmeye teşnedir.

Bitirirken... İşin en korkunç tarafı da yabancı düşmanlığının, siyaset üstü bir strateji ve herhangi bir olayda görülmemiş bir toplumsal mutabakat ile yükseliyor oluşudur. Müesses nizam, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ediyor, halk da tarihte olduğu gibi maalesef bu oyuna geliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi