İşçisin sen işçi kal.. Zehra Kosova

1 Mayıs dünyanın pek çok yerinde bayram gibi kutlanırken bizler adeta bir Star Wars filminden hortlamış sahnelere tanıklık ettik. Sanki George Lucas Valens su kemerinin önüne Stormtrooper'larını dizmiş, galaktik bir savaş sahnesine hazırlanıyordu. Bu arada devletlülerimiz Amerika’daki barışçıl öğrenci protestolarına karşı kullanılan kaba kuvvetin ve polis/milis güçlerinin gazlarına, coplarına, ters kelepçelerine şaşkınlıklarını dile getiriyorlardı! Sanki yıllardır anayasal haklarını kullanıp bir araya gelen kadınlara, işçilere, LGBT bireylerine, öğrencilere, ormanlarını korumak isteyen yaşlı teyzelere, Cumartesi annelerine ve daha nice ötekileştirilmiş kişiye benzer şiddeti reva görmemiş gibi davranmaları da bizleri şaşırtıyor. İroni binbir renk ve tonda yükseldikçe gerçeklik kavramı anlamını yitiriyor. Oysaki çıplak gerçek, çok acıtıcı. 1 Mayıs’a nasıl gelindiğini, o haklarının ne pahasına kazanıldığını ve o yüzden ne müthiş bir heyecan içinde kutlanması gerektiğini biliyoruz bilmesine heyhat, yıllardır bir paranoya, yaftalama ve karalama kokteyli içiyoruz, içiriliyoruz. Onca emek ve özveri sayesinde bugün günde 8 saatlik çalışma saati ve daha medeni iş ortamlarında çalışabiliyorsak, o cesur insanların mücadeleleri sayesinde olduğunu her daim hatırlamamız gerekiyor ki 1 Mayıs’ın ehemmiyeti de burada.

Zehra Kosova (1910, Kavala-2001, İstanbul)

Tam da korkulu 1 Mayıs’ı geride bırakmışken ülkemizin gördüğü en dişli amazonlardan birinden bahsetmek istiyorum: ilk kadın sendikacılarımızdan “yoldaş” Zehra Kosova’dan. 1910 yılında Kavala’da dünyaya gelen Zehra, 12 yaşındayken 1923 mübadelesiyle Kavala’dan Tokat’a gelir. Kavala’dan yerleştirilen 80 haneden biridir. Ardından işçi ailesiyle Samsun ve Erbaa’ya taşınan Kosova, okulu bırakıp ailesi gibi tütün fabrikasında çalışmaya başlar. Çocuk yaşta sınıf mücadelesi, kadın hakları ve yokluk kavramlarıyla tanışır. O dönemde erkek tütün işçileri 10 kuruş alırken kadın işçiler 2,5 kuruş almaktadır. Kadınlar sadece ekonomik anlamda ezilmiyordur, hep hor görülen, tacizle cebelleşen de onlardır. Bu tanıklıkları ilerdeki Zehra Kosova’yı etkiler. 20 yaşındayken İstanbul’da ustabaşı olan abisinin yanına gelir. Burada çok geçmeden TKP’ye katılır ve işçi hakları için mücadeleye başlar. Babası 1932 yılında veremden ölünce ailenin tüm sorumluluğunu üzerine alır. 1934’te parti tarafından Moskova’daki Doğu Halkları Emekçi Üniversitesi’ne gönderilir. Moskova’da 8 Mart’ta evlenir ve ‘Ayten’ ismini verdiği bir kız çocuğu dünyaya getirir. Ardından kızını Rusya’da bırakarak tütün işçilerinin yanına döner ve çok geçmeden sendikaların öncü isimlerinden biri olur. (Parti yolun çok tehlikeli olduğunu söylediği için kızı Ayten’i yanına alamamış, onu ömrünün sonuna kadar görememiştir.)

pelin-batuya-kitap-bu-versiyon-da-var.jpeg

Kosova, Samsun ve Bafra’da tütün işçileriyle çalışır. Müstakil Tütüncüler Sendikası’nı kurmak için emek verir, tütüncü grevlerine dahil olur. İkinci kızını doğurur fakat yedi ay sonra yitirir. 1946’da sendikalarla ilgili broşür basıp dağıttığı için gözaltına alınıp 13 gün işkence görür. Aynı yıl Tütüncüler Sendikası’nın kuruluşuyla Türkiye’nin ilk kadın sendika yöneticisi olur. Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’nin kurucu üyelerindendir. 1951’de TKP davası yüzünden cezaevinde yatar ve burada tekrar işkence görür. Anılarında cezaevinde komün kurup ortak iş yaptıklarını ve işçi sınıfının içindeki sınıfsal ayrımlara dair gözlemlerde bulunup yazar. Onun için ayrı bir önemi olan 8 Mart 1995’te DİSK tarafından “Kadın Emek Ödülü’ne” layık görülür. 2001 yılında yaşamını yitirir. Ardında yitmeyen bir mücadele hikâyesi ve umut bırakmıştır. “Ben İşçiyim” adlı anı kitabı ülkemizdeki işçi mücadelesini içtenlikle anlatan güzide bir belge niteliğindedir. “İnsanların ezilmeyeceği bir dünyanın özlemiyle yaşadım” demiştir.

Zehra Kosova kendinden önce benzer şeyler yaşamış ve mücadele etmiş olan Clara Zetkin, Alexandra Kollontai, Nadezhda Krupskaya gibi kadınlarla adil bir dünya için didindi durdu. Kimbilir 2024 yılının 1 Mayıs’ında koskoca sendikaların geri adım atıp gıkını çıkarmadığını görse, binlerce işçinin kaydolduğu sendikaların o işçilerin haklarını korumak yerine gücün tarafında yer aldıklarına tanıklık etse nasıl kahrolurdu, değil mi? Ama her dönem, “her dönemin insanları” olduğu gibi, konformist, fırsatçı, dönekler de her daim vardır, olmaya da devam edecektir. İşin güzel tarafı, rüzgara karşı yüzen, haysiyet ve hak için direnen güzel insanların da her daim olduğunu biliyoruz. Tarihi de onlar değiştiriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Batu Arşivi