Bir gotik hikâye: Inês de Castro

Onun hikâyesi belki de İber diyarının en namlı gotik hikâyesidir. Yüzyıllar boyunca anlatıla anlatıla tuhaflaşmış, daha da karanlık bir hale bürünmüş olması muhtemel işbu hikâyedeki başroller, İspanya’nın Galiçya bölgesinden gelen bir soylu kadın ve Portekiz kralı olacak olan bir adama ait. Tarihler 1300’lü yıllarda geçtiği ve haklarında onlarca asar olduğu için artık neyin gerçek neyin abartı olduğu bilmek zordur ama şurası gerçektir: Inês ve Pedro’nun efsane boyutuna gelen aşkları.

Hikâyemiz bir yasak aşk olarak başlıyor. Anlatılanlara göre kendisi Galiçyalı yani Kelt kökenli bir soylu ve saraylı olan Inês, Lemos ve Sarria bölgesinin lordunun kızı olarak 1325 yılında dünyaya geliyor. Ailesi Kastilya Kraliyeti ile de yakinen ilişkili olduğu için bölgede elleri güçlü. Aile ağaçlarına baktığınızda o kadar çok gayri meşru çocuk var ki, kimin eli kimin cebinde belli değil. Bu dallı budaklı aile ağacının sayesinde herkes herkesin sarayına girip çıkıyor, birbirinin nedimesi ya da metresi oluyor. Geleneksel tarihçeye göre Inês de 1340 yılında Kraliçe Constance’ın nedimesi olarak Portekiz’e geliyor. Ama kimi kaynaklara göre Inês belki Portekiz sarayına Constance’tan bile önce gelmiş olabilir. Hangisi hangisinden önce oraya yerleşti bilinmez ama kendi çağlarında yazmış olan tarihçilere göre bilinen, kendisinden beş yaş büyük olan ve Constance ile evli olan Prens Pedro, Inês’e aşık oluyor ve ilişki yaşamaya başlıyorlar. Bu ilişkiyi en çok Pedro’nun babası Kral IV. Afonso karşı çıkıyor, zira gelecekte kral olacak oğlunun Kastilya bölgesinden gelmiş olan sevgilisi Inês yüzünden o bölgenin Portekiz’e nüfuz edeceğinden ve siyasi anlamda domine edileceğinden endişeli.

MEMLEKET İÇİN RİSK

Kastilya o dönemde çok güçlü ve Afonso’ya göre kendi ülkesindeki istikrarı tehdit edebilir. Ayrıca Pedro’nun Constance’tan tek varisi hastalıklı bir erkek çocuğu, o yüzden kral için bu ilişki memleketinin geleceği için bir risk. Bunun üzerine Kral Afonso ve danışmanları Inês’i Portekiz’den uzaklaştırıp ilişkilerini sonlandırmak için çeşitli hamlelerde bulunuyor. Önce Inês’i 1344’te Albuquerque göndertiyor, nafile.

Başka yerlere post ediyorlar, nada.

Inês’i bir manastıra hapsetmeleri bile bir işe yaramıyor.

Sonunda Constance 1349’da üçüncü çocuklarını doğururken vefat edince Inês ve Pedro artık aleni bir şekilde beraber yaşamaya başlıyorlar. 1350’de ilk oğulları oluyor, ismini Afonso koyuyorlar ama o da kralın gönlünü almaya yetmiyor. Ardından John, Denis ve Beatrice isimli üç çocukları daha oluyor. Aile olmaları yetmezmiş gibi bir de Pedro, Inês’in erkek kardeşleriyle de çok yakınlaşıyor. Bu da babasının korkulu rüyası. Kral Afonso hâlâ Inês’i uzaklaştırmak ve oğluna münhasip bir gelin bulma derdinde ama hiçbir şeyin işe yaramadığını gördüğünde çok kanlı fiile imza atıyor.

ÇOCUKLARININ ÖNÜNDE…

Meşum karar 1355’te uygulanıyor. Zamane belgelerine göre, Kral Afonso’nun emri üzerine, Pero Coelho, Alvaro Gonçalves ve Diogo Lopes Pacheco, Coimbraa’da Inês’in yaşadığı manastıra gidiyor ve küçücük çocuklarının gözleri önünde Inês’in kafasını kesiyorlar. Kronikler, cinayetin herkesin içinde ve çok vahşi bir şekilde işlendiğinin altını çizmişler.

Tahmin edileceği üzere Pedro deliriyor.

Bir ordu toplayıp Douro ve Minho nehirlerinin arasındaki bölgeyi altüst ediyor.

İki sene sonra 1357’de babasıyla zorla da olsa barışıyor, babası Afonso da hemen sonra ölünce Kral I. Pedro olarak Portekiz tacını takıyor. Ama Pedro aşık olduğu kadının cinayetini hiç unutmuyor ve çoktan firari olan katilleri bulmak için birkaç sene boyunca uğraşıyor. Coelho ve Gorçalves’i 1361 yılında Kastilya’da yakalatıyor. Bu ikili için halka açık, adeta bir şova dönüşen bir idam düzenliyor ve kalplerini canlı canlı kesip çıkarttıktan sonra, “Benim kalbimi küle çevirdiniz, bunu hak ediyordunuz” diyor. Ardından Pedro, Inês ile gizli gizli evlendiklerini velhasıl çocuklarının meşru olduğunu beyan ediyor. Fakat kanıtı yok. Zamanın Papası VI. Innocent da kendi memleketindeki bazı hukukçular da bu iddiayı kabul etmiyor. Bunun üzerine Pedro, nice şaire ve yazara mürekkep döktürecek bir hamle yapıyor. Orta çağlarda çok konuşulan ve yazılan sahne gerçekten de Tim Burton gibi yönetmenlere ilham verecek türden.

CESET KRALİÇE…

Bazı kaynaklara göre, ki bunları çoğu Pedro çağından sonra yazılmış şeyler, Pedro kral olduktan sonra Inês’in bedenini topraktan çıkarttırıp taç takıp elmaslar ve değerli taşlarla donatıp şaşalı kraliyet kıyafetleri giydirmiş. Sonra da “corpse bride’ını” (ceset gelini) tahta oturtup halkına ölü kraliçesinin eteklerini öptürtmüş.

Böylece anlatılara göre hayattayken göremediği saygıyı ölüyken almış Inês.

1577 yılında Jeronimo Bermudez’in oyununa konu olan bu tuhaf seremoninin ne kadar mit ne kadar gerçek olduğu tartışılır.

Çoğu tarihçi Pedro’nun grotesk taç seremonisinin bir orta çağ dedikodusundan ibaret olduğunu söylese de hikâye bugünlere kadar gelmiş, hala da üzerine yazılıp çiziliyor. Pedro’nun Inês’e verdiği ehemmiyet, Inês’ten olan çocuklarına verdiği unvanlar ve güçlerden zaten anlaşılıyor. Portekiz ve İspanya tarihinin seyrini değiştirmiş, kendisinden sonraki yüzyıllarda İber Yarımadası’ndaki taht savaşlarını ve ittifakları doğrudan etkilemiş görünüyor.

TEK SOMUT GERÇEK, AŞK

Bu ölü-gelin garabetin gerçekliğini bir tarafa bırakacak olursak, Inês ve Pedro’nun mezarlarından gerçek bir “aşk” hikâyesi çıkarabiliriz. Bugün Alcobaça Manastırı’nda defnedilmiş olan Inês’in gotik mimari unsurları taşıyan mezarının tam karşısında, birbirlerine bakacak şekilde Pedro’un benzer şekilde inşa edilmiş mezarı bulunuyor.

Post mortem efsaneye göre kıyamet gününde insanlar canlandığında, Inês ve Pedro mezarlarından çıkar çıkmaz birbirlerini görebilmeleri için mezarları bu şekilde karşı karşıya yerleştirilmiş.

Ölüm ve aşk klişesi sadece Romeo ve Juliet gibi tiyatro eserlerinde değil, gerçekte de olabiliyormuş demek! Ya da ölümle beraber değeriniz artıyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Batu Arşivi