Bir cinayetin anatomisi: Helene Rytmann

Bugün Marxist felsefeci Louis Althusser’in doğduğu gün. Ben de 1980’lerde dünya basınında büyük yankı uyandıran “karısını boğdu” haberi ve akabinde yükselen tartışmaların ışığında öldürdüğü eşi Helene Rytmann’ı yazmaya karar verdim, zira boğularak öldürülmesinin ötesinde; cesareti, dik duruşu, sosyoloji üzerine çalışmaları ve yazıp çizdikleriyle incelenmeyi hakkediyor. Ayrıca, üzeri bir şekilde kapatılıp “geçici delilikle” açıklanan cinayeti de masaya yatırmak ve Althusser’in ölümünden sonra yayımlanan bir çeşit günah çıkarma/kendini aklama ve anlama teşebbüsü olarak okuyabileceğimiz “L’Avenir Dure Longtemps” (Gelecek Uzun Sürer) adlı otobiyografik eserini de sorgulamak gerek. Cinayetini psikanalitik bir şekilde çözümlemeye çalıştığı için hem feministler hem kendi camiası tarafından eleştirilmiş olan Althusser, vahim olaydan sonra gölgelerde kalmayı tercih etmiş. Eşiyse tamamen unutulmuş. Bu vesileyle hayatını keşfe çıkarak, hakkettiği ışığı ona yöneltmiş olacağım.

Litvanyalı-Rus Yahudi’si olarak 15 Ekim 1910 yılında dünyaya gelen Helene Rytmann’ın çocukluğuna dair hayatı tam bir muamma çünkü zaten psikolojik sorunlarla cebelleşen Althusser’in onun hakkında yazdığı anılarının ne kadar gerçek ne kadar kurgu olduğu tartışılır. Şayet Althusser’e inanacak olursak, Helene’in taciz ve ölümle dolu, travmatik bir gençliği olmuş. Aile doktorları ergenliğinde Helene’i cinsel olarak taciz etmiş, ardından da önce kanserden muzdarip babasına ardından annesine öldürücü dozda morfin enjekte ederek ötenazi yapmış. Çeşitli kaynaklara göre Althusser, “travma-biyografisine” hayali anılar yerleştirdiğini itiraf ettiği için 13 yaşındaki Helene’in anne-babasını doktor tavsiyesi üzerine öldürdüğü ister istemez büyük bir soru işareti.

NAZİLERLE SAVAŞ

Helene 1930’lu yıllarda Fransız Komünist partisine üye oluyor ve faşizmin şaha kalktığı zamanlarda gayet faal bir şekilde yükselen Nazi tehdidine karşı savaşıyor. Naziler 1940-44 arasında Fransa’yı işgal ettiklerinde Yahudi yıldızını takmayı reddedip Fransız rezistansının yeraltı hareketine katılıyor.

Bu dönemde sergilediği kahramanca davranıştan dolayı pek çok insanın hayatının kurtarılmasında parmağı oluyor. Fakat savaş bittikten sonra Fransız solundaki bölünmelerden dolayı partiden ihraç ediliyor- Fazlasıyla patriarkal olan partide Helene’in suçu Troçkist olması! Bu elbet Helene’i durdurmuyor, o hayatının sonuna kadar Marxist ideolojiden ve yaşam biçiminden ödün vermiyor.

VE ALTHUSSER…

Tam da bu zamanlarda Ecole Normale Superieur’da yolu Althusser’le kesişiyor. Etnografiye meraklı bir sosyolog olarak sınıf, ideoloji, eğitim gibi konulara eğilen Helene’in çalışmalarının Althusser’in düşünce yapısını etkilediği söylenir.

Neredeyse otuz yıl süren evlilikleri boyunca Helene’in Althusser’i dengelediği, bir entelektüel olarak eşiyle De Beauvoir/Sartre ilişkisindeki gibi müthiş bir uyum içinde olduğu ve çocuk yapmama kararı alıp eşine anaç bir şekilde baktığı, yaşamını yazanlar tarafından belirtilmiştir.

Althusser’in son dönem yazılarında da belirttiği gibi Helene yazılarını okuyor, eleştirilerini yapıyor ve özellikle de Marxist çalışmalarındaki etik meselesine eğilerek Althusser’in felsefesini derinden etkiliyordur.

AHENK BOZULUNCA…

Ve fakat bu evlilikteki ahenk 1970’lerden itibaren bozulmaya başlıyor.

Althusser kırılgan halet-i ruhiyesi, depresif psikolojisi ve hastalıkları yüzünden sık sık hastanelik oluyor, psikiyatri kliniklerinde yatıyor ve ilişkileri iyice geriliyor. Ama 16 Kasım 1980’deki o meşum güne kadar kimse bir tehlike sezmiyor; ikili beraber okumalar yapıp yazmaya, akademik çalışmalarını sürdürmeye ve biraz uzaklaşmış da olsa evde birbirine destek olan (ve hatta birbirine masaj yapma ritüeline sahip) bir çift olarak hayatlarına devam ediyorlar.

O gün tam olarak ne oldu bilinmiyor çünkü Althusser hiçbir şey hatırlamadığını, geçici deliryum geçirdiğini ifade ediyor.

İTİRAFLAR VE DELİRME HALİ

Bildiklerimiz, Althusser’in kendi itirafları şu şekilde…

Rue d’Ulm’deki evlerinde Althusser eşine her zamanki masajlarından birini yaparken ne yaptığını anlamadan eşini boğuveriyor.

Doktor raporuna göre eşinin gırtlağını sıkıp onu nefessiz bırakmış.

Eşinin ölü bedenini görünce şoke olup hemen üniversitelerindeki doktoru çağırıyor ve polisi kendi arıyor.

Görgü tanıklarına göre çılgına dönüp nöbetler geçirirken kendinde değil ve üç kişi onu zor tutuyor.

Onu daha sonra akşam saatlerinde sorguya alan polis ve hakim akli dengesinin yerinde olmadığını dolayısıyla legal sürecin normal şekilde yürütülemeyeceğini söyleyerek Fransız Ceza Hukukunun 64’üncü maddesindeki “akut psikotik/melankolik deliryum” tanısıyla suçlanamayacağını söylüyorlar.

Şubat 1981’deki mahkeme kararına göre önce Sainte-Anne Tımarhanesine ardından da L’Eau-Vive adlı özel kliniğine yatırılıyor.

İKİ YIL TIMARHANE

Aşağı yukarı 1983 yılına kadar bu şekilde gözlerden ırak vaziyette gözetim altında tutuluyor.

Hastanelerden eve çıkınca tedavi görmeye devam ediyor ve gözlerden ırak bir hayat sürmeyi tercih ediyor.

Bu süre zarfında Helene’in cinayetini eleştiren, Althusser’in herkes gibi cinayetle yargılanmasını talep eden, mahkeme kararını eleştirenler de çıkıyor tabii. Ama sonucu değiştirmiyor, Helene öldürülmüş ve unutulmuş oluyor.

Judith Butler gibi yazarlar hakkının verilmesi ve bir cinayet kurbanı olmasının ötesinde kendi hayatı ve eserleriyle anılması gerektiğini söylese de edebiyatı tarayan bendeniz bile günümüzde hakkında bu sansasyonel cinayetin ötesinde pek bir şey bulamıyor.

AKLAMALAR VE UNUTULAN HELEN

Sonuç. Ecole Normale Superieur ve Milli Eğitim Bakanlığı, Althusser’i onu erken emekliye ayırıp tecrit ediyor.

Roudinesco gibi tanıdıkların yazdığı yaşam öyküleri onun yıllar içindeki psikolojik tarihçesini gerekçe göstererek kronik akıl hastalığından dolayı aklıyor, ama kimi kritikler, gazeteciler ve feminist akademisyenler onun “meşhur erkek felsefeci” olarak kayırıldığını ve böylece Helen Rytmann’ın silindiğini tartışıyor. Biz onun hakkını teslim edelim:

1930 ve 40’larda ritüel gibi konularda Maussian geleneğe göre okumalarını, sosyoloji günlüklerini, özellikle Althusser’in siyası yazıları üzerinde yaptığı düzeltmeleri (Althuser, siyasetle ilgili öğrendiğim her şeyi ondan öğrendim demiştir) ve daha nice katkısını analım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Batu Arşivi