Pelin Batu
Devrimin dipnotu: Charlotte Corday
Marie-Anne Charlotte de Corday d’Armont, ya da devrim tarihçilerinin kısaca yazdığı üzere Charlotte Corday, Fransız Devrimi’nin fırtınalı tarihinde Olympe de Gouges ve kellesi alınan mavi kanlılarla beraber adı anılan nadir kadınlardan biridir. Kısa hayatı kimi tarafından bir katil okunur, kimi için de düşüncesi ve hayat felsefesi yüzünden ölümü göze almış bir vatanperverdir. Yaşadığı zamanlar, muzafferin kurbana her an dönüşebildiği, katilin kahraman, kahramanın katil olabildiği, her an her şeyin değişebildiği çalkantılı zamanlardı. O da bu hararetli günlerin ürünü olarak kendini devrimin en azılı savunucusu, en dilbaz temsilcisi olan Marat’ın suikastçısı olarak tarihe bıraktı. Peki kimdi bu genç ve her daim genç kalacak olan kadın?
Charlotte, Normandiya’daki Saint-Saturnin des Ligneries bölgesinde varını yoğunu kaybetmiş, yani düşmüş aristokrat bir sınıfa mensup bir kız olarak 1768 yılında dünyaya geldi. Annesi (ve adaşı) Charlotte Marie Jacqueline Godefroy de Montenay o daha çocukken vefat etti. (Bu arada anne kızın uzun isimlerini özellikle belirttim çünkü isimlerinin uzunluğu aristokratik kanlarına işaret eder. İsim ne kadar kısaysa, o kadar avamsınızdır).
Anne bu kadar genç ölünce, babası Charlotte’u ve kız kardeşini parasız yatılı olarak düşmüş asillerin çocuklarını gönderdiği manastıra gönderir. Bu Aziz Benedict Manastırı’nda verilen sağlam eğitim sayesinde zamanında çok az kız çocuğuna nasip olacak iyi bir tarih ve edebiyat eğitimi alır ve hem devrimin alt yapısı olacak olan Voltaire ve Rousseau’yu hatmeder, hem de Plutakos gibi klasikleri okur. Denilir ki gençliğinde yaptığı bu okumaları ilerideki siyasi bakışını şekillendirecektir.
DEVRİMİN AMACI
Devrim sadece kralların ve kraliçelerin kellelerini almaz. Devrimcilerin en önemli gayelerinden biri kilisenin de gücünü lağvetmektir. Dolayısıyla giyotine pek çok kilise mensubu gönderilir, kiliseler kapatılır ve çok geçmeden Robespierre’in icat ettiği yeni deist kilise kurulur ve devrimciler devleti din işlerinden ayırarak laik bir sistemin ilk harcını atar.
Charlotte da bundan nasibini alır, zira Fransız Devrimi’nden sonra tüm manastırlar kapatılmıştır. Yaşadığı manastır damgalanınca Charlotte, Caen’deki kuzeni Madame Le Coustellier de Bretteville-Gouville’in yanına gidip siyasetteki gelişmeleri yakın takibe alır.
TERÖR DEVRİ
1790’lar Fransız tarihindeki en kanlı yıllardır. (Napolyon’unun Avrupa’yı kana bulaması kapıdadır). Daha ılıman devrimciler yani ‘Girondin’ler parlamenter ve federal bir sistem inşa etmeyi hayal ederken radikal ‘Jakoben’ler artık birbirlerini idam sehpasına göndermeye başlamıştır. Bir gün evvel kürsüde aynı tarafı savunurken ertesi gün kanlı panayır yerine dönen meydanlarda kelleniz uçuyordur. Boşuna bu döneme “reign of terror” ya da “terör devri” denilmemiştir.
Charlotte ülkesini bu “donsuz” delilere bırakmak istemez ve devrimin en azılı sözcüsü olan doktor ve gazeteci Marat’ı devrimin yıldönümü olan 14 Temmuz Bastille Günü’nde temizlemeye karar verir. Charlotte bu kararı vermeden hemen evvel, Marat, gazetesi vasıtasıyla Girondin’leri ülkeyi savaşa sürükledikleri için suçlayıp pek çok insanın idama mahkum edilmesini talep etmiştir. Marat daha 10 Ağustos 1793’te, yani Charlotte Paris’e gelmeden hemen evvel antik Roma’daki üç kişilik yönetim ya da “triumvirate” önererek, kendisi, Danton ve Robespierre’in yönetimi ele almasını Parislilere önermişti.
VATAN ELDEN GİDİYOR!
Charlotte bunların üzerine vatanının elden gittiğini düşünerek Caen’i gerisinde bırakıp idamı göze alarak Paris’e hareket etti. Bilmiyordur ki o yıl Bastille kutlamaları iptal edilecektir. Kutlamalar iptal edilince çareyi bir bahane bulup, firari Girondin’leri ispiyonlamayı vaat ederek 13 Temmuz 1793’te, bugün Doktor Sokağındaki Marat’ın evine kendini davet ettirir. Marat’ın kronik bir cilt sorunu olduğu için pek çok işini küvetinde görmektedir. Charlotte’un geldiği gün de istisna değildir. Marat, ona gizli bilgiler verecek bu genç kadını çeşitli tertiplerden mürekkep suyunun içinde karşılar ve neoklasik resmin en önemli temsilcilerinden Jacques-Louis David’in aynı yıl yaptığı tablosunda ebedileştirdiği gibi, banyosunun içinde Charlotte’un ispiyonladığı isimleri not etmeye başlar. Bu uyduruk isimleri verdikten on beş dakika sonra Charlotte elbisesinin altından çıkardığı bir ekmek bıçağını tam Marat’ın kalbine saplar ve karotid atardamarı patlayan Marat oracıkta ölür. Rivayet edilir ki Marat’ın son sözleri eşi Simonne Evrard’a, “Aidez-moi, mon chere amie” (Bana yardım et, sevgili arkadaşım) olmuştur.
100 BİN KİŞİYİ KURTARMA CİNAYETİ
Bundan sonraki süreçte Charlotte’un gayet sakin ve korkusuz olduğu gözlemlenir. Polislere sakin bir şekilde teslim olur. Dört gün sonra mahkemeye çıkar ve soğuk kanlı bir şekilde kendini, “100,000 kişiyi kurtarmak adına bir adamı öldürdüm” diyerek savunur.
17 Temmuz 1793’te görülen mahkemede bu cinayeti yalnız başına planladığını, hiç kimseyle işbirliği yapmadığını beyan eder.
Mahkeme, onun “memleketim için yaptım” savunmasından etkilenmez ve hiç beklemeden onu idama göndermeye karar verir.
KIRMIZI GÖMLEK İLE GİYOTİNE
Giyotine, Marie Antoinette’in giydiği bembeyaz kıyafetin aksine, katillere, hainlere ve suikastçılara reva görülen kırmızı bir gömlekle gider. (Bu chemises rouges geleneği kan dökenleri marke etmek için yapılan bir şeydir). Charlotte’un Place de la Revolution’da idam sahnesini bir görgü tanığı şöyle tarif eder:
“Güzel, sakin ve onurlu bir şekilde çıktı, ölümüne değil, adeta bir törene gider gibiydi.”
Marat’nın naaşı Cordeliers Klubü’nün bahçesine defnederler, Fransızların milli günü olan 14 Temmuz 1789’daki Bastille Hapishanesi’nin boşaltılmasındaki en önemli karakter olan Marquis de Sade da Marat’nın cenazesinde kaside okur ve konuşma yapar.
SUİKAST MELEĞİ
Charlotte’un idamından sonra kaos daha da artar. Charlotte kimileri için bir şehit ve kahraman, kimileri içinse beyni yıkanmış bir hain olur. Girondin’ler ve romantikler, onu bir “suikast meleği” olarak resmeder. 19. yüzyılda pek çok resimde, oyunda ve şiirde boy gösterir. Mona Ozouf gibi düşünür ve tarihçiler onun bir fanatikten çok bir felsefeci gibi davrandığını yazar. Devrimciler liderlerinden birinin bu kadar kolayca öldürülmesinden sonra Girondin’lere daha da acımasızca saldırırlar.
Marat’ın ölümünden sonraki süreç devrimin en kanlı süreci olur.
27 Temmuz 1794’te Robespierre giyotine gönderildikten sonra Jakoben çılgınlığı ancak diner. Ama bu devrim, dünyadaki tüm asillerin kendilerine bir çekidüzen vermesini de sağlar. Ardından da boyna bağlanan kırmızı kurdeleler vb. modalar çıkar.
Tarihte kimin iyi, kimin kötü, kimin hain, kimin kahraman olacağını, malumunuz, taktığınız gözlük belirler.