Pelin Batu
Dünyanın ilk bilgisayar programcısı Ada Lovelace
Tarihte kimi kadınlar ne kadar dahi, müstesna veya ilginç olurlarsa olsunlar erkekler tarafından geri plana atılma yaklaşımı değişmiyor. Ada’nın hayatı şaşırtıcı olsa da benzer kadın öyküleri arasında yerini almış. Özellikle de teknoloji ve yapay zekanın bu kadar gündemde olduğu bir çağda hak ettiği üne kavuşamamış. O yüzden bugünkü yazı kahramanı Ada Lovelace.
Ada Lovelace 36 yaşında vefat ettiğinde daha sonraki yüzyılda matematik, bilgisayar ve hayal gücü arasındaki bir köprü olacağını kimse tahmin etmezdi.
Pencere yazılarıma başlamadan evvel kendimce hoş bir rutin geliştirdim. Önce, yazılarımın yayımlandığı Pazar gününde doğmuş olan insanları tarıyorum ve böylece daha önce hiç dikkatimi çekmemiş insanları keşfediyorum. Fakat bu sefer biraz farklı şekilde oldu. 9 Kasım’da kimler doğmuş diye bakınırken en çok sevdiğim bilim insanlarından biri olan Carl Sagan’ın doğum günü olduğunu öğrendim, oradan da zihnim matematik ve fizik dünyasındaki kadınlara gitti. Daha evvel üzerine makale yazdığım Hypatia’dan başlayarak nice kadınlar aklıma geldi. Sonunda geçtiğimiz günlerde oğluma okumaya başladığım Ada Lovelace’in hayatını yazmaya karar verdim. Aslında Ada’yı değil babasını çok iyi bilirim; gençlik yıllarımdan beri okuduğum işbu “enfant terrible” ya da kötü çocuğun hayatını, maceralarını, Osmanlılara karşı Yunanlıları savunmak için Çanakkale Boğazı’na gelip boğulmasına kadar gelen süreci neredeyse kronolojik anlatabilirim. Ama görüşmediği eşi ve kızı benim hayatıma çok sonraları girdi. Ve yine, tarihte kimi kadınlar ne kadar dahi, müstesna veya ilginç olurlarsa olsunlar geri plana atılma yaklaşımının değişmediğini hatırladım. Ada’nın hayatını okudukça, şaşırdım... Özellikle de teknoloji ve AI’ın bu kadar hayatımıza nüfuz ettiği bir çağda hak ettiği üne kavuşamamış olduğunu sorguladım. O yüzden bugün büyük bir iştahla sizler için Ada Lovelace’i yazmaya karar verdim.
TEK MEŞRU ÇOCUK
Lovelace Kontesi nam-ı diğer Augusta Ada King aslında Byron soyadını taşıyordu. Zira babası (bed) namlı şair Lord Byron idi. Babasının tek meşru çocuğu olarak kayıtlara geçti.
Byron’un Elizabeth Medora Leigh ve Clara Allegra diye başka kız çocukları da oldu, düşmanları öz annesinden çocuk sahibi olduğunu yazdılar, Mary Shelley’nin üvey kardeşini de hamile bıraktığı konuşuldu, Yunanistan’a gittiğinde 9 yaşında Hatice isimli bir kızla ilişki yaşayıp onu Ada’ya oyun arkadaşlığı yapsın diye İngiltere’ye gönderme planları kurgularken öldü.
Kısacası, Don Juan’ın yazarı kendisi bir Don Juan’dı. Aynı zamanda büyük bir şair ve bir nevi ajan provokatördü. Hayatı boyunca romantik çağa yakışır bir şekilde oradan oraya sürüklendi, sürgün hayatı yaşadı, maceradan maceraya koştu.
Ada 10 Aralık 1815’te doğduktan bir ay sonra annesi Annabella Milbanke, Byron’la yollarını ayırdı, o da karısını ve kızını bırakıp bir daha İngiltere’ye dönmemek üzere ülkesini terk etti.
Byron, Ada 8 yaşındayken Yunanistan bağımsızlık savaşına katılarak hayatını kaybetti.
Annesi Annabella, kızının deli dolu, konvansiyon karşıtı, Pan-vari babasını ondan hep sakladı, bu yüzden Ada 20 yaşına gelene kadar babasının resmini bile göstermedi.
Kızının Byron’a benzemesinden korkuyor, onu korumak istiyordu. Yine de “ahlak-dışı” bulduğunu eski kocasını hayatlarından silmesine rağmen tutucu ve baskıcı bir çağda dedikodulardan kurtulamadı. Ama kızını bir nebze korumayı başardı- bunu da Ada’yı fanusun içine hapsederek değil, kızını pozitif bilimlere yönlendirerek yaptı. Kızına mürebbiyeler vasıtasıyla matematik, bilim, musiki ve muhtelif dillerde özel dersler verdirdi.
KIZINA HAFİYELİ TAKİP
Ada’nın hayatından çıkarılan ve unutturulan böyle eksantrik bir baba figürü varken annesiyle birbirlerine sıkıca tutundukları varsayılabilir… Heyhat! Hayır- Lady Byron, kızını annesine bıraktı ve kızının etrafına bir çeşit hafiye sistemi kurdurarak Ada’nın babasına çekmediğinden emin olmak istedi.
Lady Byron’un kendi annesiyle mektuplarından yola çıkarak kızıyla ne kadar mesafeli olduğunu görebiliyoruz.
Bir mektubunda, kızına “it” yani eşyaya ya da hayvana hitap edermişçesine yazıyor. Annesinin adeta bir “potansiyel delilikten kurtarma operasyonu” gibi ele aldığı kızının eğitim projesi, Ada’nın dehasını görüp değerlendirmek isteminden değil, eski kocası gibi olmaması içindi.
Maalesef Ada çocukluğundan itibaren hastalıklı bir çocuktu. Ciddi baş ağrıları çekiyor ve bu yüzden bazen görme yetisini yitiriyor, nöbetler geçiriyordu. 1829’da kızamık olduktan sonra da uzun süre yatalak olarak hayatına devam ediyordu. 1831’de baston yardımıyla yürümeye başladı. Bir yürüdü, pir yürüdü.
12 YAŞINDA UÇMA DENEMESİ
Buna mukabil zihninin berrak ve parlak olduğu aşikârdı. Daha 12 yaşındayken uçabilmek için araştırma yapıp kuş kanatlarını incelemeye başladı.
“Flyology” adını verdiği defterinde Da Vinci-vari resimler ve hesaplar yaptı.
1833’te özel hocası Mary Somerville onu zamanın önemli bilim insanlarından Charles Babbage’le tanıştırdı. Bugün “Philosophers Walk” (Feylosof Patikası) olarak bilinen yolda uzun uzun fikir teatisi yapar, matematik problemleri üzerine tartışırlardı.
İkili, Babbage’in bilgisayarın öncüsü olarak bilinen “Analytical Engine” üzerine çalışmaya başladı.
Bu “bilgisayar” hiç inşa edilmedi fakat önce Babbage bununla ilgili bir makale kaleme alıp Ada’ya gönderdi. Ada da makaleden daha uzun 7 tane not iliştirdi ve makaleyi çevirdi.
İLK BİLGİSAYAR PROGRAMI
Bu makale ilk bilgisayarın ve algoritmasının kodlarını içeriyor, dolayısıyla Ada Lovelace’in “Not G” olarak bilinen eklentileri, dünyada yayımlanmış olan ilk bilgisayar programı olarak kabul ediliyor.
Torino Üniversitesi için 1843 yılında kaleme alınıp yayımlanan “Not G” Ada Lovelace’in yaşadığı süre boyunca sadece teoride kalmıştı. Ada öldükten yüz yıl sonra bu notlar değerlendirildiğinde, bilgisayar ve yazılım programlarının (atası değil) anası olarak kabul edildi.
Ada, yaşamı boyunca hem takıldığı aristokratik çevrelerde ve sarayda saygı uyandırıp övgülere boğuldu. Mamafih, annesi hiçbir zaman kızının babası Byron gibi delireceği paranoyasından kurtulamadı.
KUMAR ALGORİTMASI
Ada daha uzun yaşamış olsa daha ne gibi icatlar ortaya koyacağı bilinemez. Kumara meraklı olup at yarışlarında doğru tahminlerde bulunmak için bir hesap sistemi kurup ciddi borçlandığı ve bunu da kocasına itiraf etmek zorunda kaldığı biliniyor ama!
30’lu yaşlarında kansere yakalanınca annesi yanına gelip hem sevdiği insanları ve belki de evlilik dışı ilişkilerini bertaraf etmiş hem de giderayak kızını doğru yola sevk etmek için Ada’yı Tanrı’yla barıştırıp dindar olmasını sağlamıştır. Ama annesi kızının baba sevdasını silememiş olsa gerek ki o iki oğluna babasının ilk ve ikinci ismini vermiş, ölmeden evvel de babasının yanına defnedilmeyi vasiyet etmiştir.
Bugün baba-kız, Nottinghamshire’da bulunan St. Mary Magdalene Kilisesinde bulunun aile mezarında beraber istirahat ediyorlar.
Ada Lovelace 27 Kasım 1852 yılında 36 yaşında vefat ettiğinde daha sonraki yüzyılda matematik, bilgisayar ve hayal gücü arasındaki bir köprü olacağını kimse tahmin etmezdi.
Günümüzde bilgisayarlardaki bir program dili olan “Ada” onu onore etmek için verildi ve her sene Ekim ayının ikinci haftası STEM (Science, Technology, Engineering, Mathematics) yani bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik dünyasındaki kadınların günü “Ada Lovelace” günü olarak kutlanıyor.
Ne diyelim, ‘‘per numeros ad veritatem”… (Numaralar vasıtasıyla hakikate ulaşabiliriz).