Kadının Adı ne Zaman Çalındı?

Kadınların “kaybediş” hikâyesinin kökenine inildiğinde karşınıza ilk olarak Bachofen ve ardından ondan hareketle kadının tarihteki ikinci sınıfa indirgenme sürecini irdeleyen Engels çıkar. Ancak 1860’lardan bu yana çok şey değişti ama heyhat; sorunumuz ve sorumuz hala aynı..

Kıymetli Gazete Pencere okurları,

Bundan böyle her Pazar sizlerle birlikteyim.

Yıllar önce birlikte çalıştığım ve her daim sevgi ve saygı beslediğim arkadaşlarım Yavuz Oğhan ve Tahir Özyurtseven beni arayıp burada yazmamı önerince, kafamda şöyle bir düşünce belirdi: Yıllardır çeşitli yayımlarda tarihle ilgili programlar yapmış ve yazılar yazmış biri olarak tarihte kadınların genellikle birilerinin kızı, eşi ya da sevgilisi olarak pejoratif yaftalarla  geri planda tutulmuş olmasına fena halde takmış, bunu tersyüz edilmesi gerektiğine inanmış bir insanım. Dolayısıyla, bir yerde konuşma yapmaya mı davet edildim, kadın tarihini bir şekilde dillendiriyor, tarihle ilgili bir program mı çektim, müstesna bir kadını bir şekilde konuyla ilişkilendiriyorum. Bunu yapmaya devam ediyorum ve edeceğim. Binaenaleyh burada yazmam teklif edilince bizlere her hafta ilham verecek, yol gösterecek bir kadının hayatını kaleme alayım dedim. Böylelikle, hiç de yalnız olmadığımızı hatırlar, tüm zorluklara rağmen cesaretimizi toplarız. Kadın/erkek ayırt etmeksizin, bir kişinin ruhuna işleyip onlara güç verebilirsem, ne ala.

 

BİN YILDIR DEVAM EDEN HAKSIZLIKLAR SİLSİLESİ

Neolitik çağlardan bu yana kadın tarihini araştırdıkça kadın emeğinin ve hayatının sömürme tarihi olduğu açık bir şekilde görünür.

Dünya Ekonomik Forumunun Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2023 Raporuna göre cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi için ortalama 131 yıl gerekiyor, bu ücret eşitsizliği olunca 202 yılı buluyor. Kamu kurumlarında doğum anından başlayan ve süregelen eşitsiz şartlar ve cam tavan sendromundan dolayı dünyadaki 149 ülke arasında sadece 17 kadın lider var. Eğitime ve hukuka erişim konusunda da halimiz pek iç açıcı değil. Peki 146 ülke arasında cinsiyet eşitliği konusunda tahmin edin ülkemiz kaçıncı sırada? 129. Sonlardayız. Neresinden bakarsanız bakın tutulacak bir yer yok. Bin yıllardır devam eden haksızlıklar silsilesi, bazı ferahlatıcı istisnalar dışında devam ediyor.

KAYBEDİŞ TARİHİNİN KÖKENİNDE NE VAR?

Şayet dünyamızda evrensel diyebileceğimiz bir şey varsa o da Norveç’te de, Hindistan’da da, ülkemizde de kadının hakkının yenmesidir. Kadınların güçlü olduğu toplumlarda bile şiddettin bin bir türlüsüne maruz kalan yine kadınlardır.

Tablo bu kadar vahim olunca, ben bu “kaybediş” hikâyesinin kökenine inmeye çalışıyorum. Bu konulara giren çoğu kişi gibi karşıma ilk olarak Roma Hukukçusu Bachofen ve ardından ondan hareketle kadının tarihteki ikinci sınıfa indirgenme sürecini irdeleyen Engels çıkıyor. Takdir edersiniz ki 1860’lardan bu yana çok şey değişti, hatta feminizm tarihine adını altın harflerle yazdırmış olan Simone de Beauvoir bile yer yer tutucu bulunup eleştirilir hale geldi...heyhat sorunumuz ve sorumuz aynı: Biz nerede kaybettik? Eski zaman antropologlarına göre homo sapiens tarım toplumuna geçtikten sonra kadın metalaştırıldı, ilk yazılı kanunlardan itibaren eğitim, miras, temel hukuki haklardan mahrum edildi ve ancak Aydınlanma Çağına gelindiğinde belli şeyler sorgulanıp, söz sahibi olmaya başlandı. Tabii o zamanlarda da kadınların hayatı güllük gülistanlık değildi. Ve Madame de Stael gibi salon sahibi aristokrat kadınlar ya da Mary Wollstonecraft gibi gazeteci öncüler, toplumda parmakla gösterilip mimlenecek kadar azdı. Ama yine de bu, çoğu kadın, 40 bin ila 100 bin kişinin işkenceye maruz bırakılıp diri diri yakıldığı 300 küsur yıllık cadı avlarından iyiydi! Çağdaş sosyolog ve antropologların çoğu gerçek anlamda bir matriarkinin varoluşunu sorgulayıp çok da iç açıcı sonuçlara varmıyorlar. Ezcümle, kadın tarihi dediğimizde pek çok teori ve yaklaşımla karşı karşıya kalıyorsunuz ama eski ön yargılar ve kavgalar devam ediyor.

KADININ HAKKININ YENMESİ EVRENSELDİR

Kadın ve kadınlara hakkını teslim eden erkekler pek çok kez devrim yaptı. Ama her ne kadar 1789’da, 1917’de veyahut 1966’da da kadınlar ön saflarda yer almış olsalar da çok geçmeden patriarki ayaklarının altındaki halıyı çekip Olympe de Gouge’ları giyotine gönderdi, Kollontai’ları da sürgüne...

Velhasıl ben kadınların tarihten silinme hikâyesini araştırmaya, yazmaya, konuşmaya devam ediyorum ve edeceğim çünkü neolitik çağlardan bu yana kadın tarihini araştırdıkça kadın emeğinin ve hayatının sömürme tarihi olduğu açık bir şekilde görüyorum. Yeni belgeler ve bulgularla tarihten silinen kadınları ön plana çıkartıyor, kötülenen kadınların avukatlığını yapmak değil ama ön yargılarla nasıl karalandıklarını okumaya çalışıyorum. Burada tam da bunu yapmaya çalışacağım. Şayet dünyamızda evrensel diyebileceğimiz bir şey varsa o da Norveç’te de, Hindistan’da da, ülkemizde de kadının hakkının yenmesidir. Kadınların güçlü olduğu toplumlarda bile şiddettin bin bir türlüsüne maruz kalan da kadındır. Fakat şu da bir gerçek, kadın güçlendikçe o toplum daha bir eşitlikçi, hümanist ve adil oluyor. Hayat çiçek açıyor. Kadın, ve kadınlara hakkını teslim eden erkekler pek çok kez devrim yaptı. Ama hepimizin bildiği üzere, her ne kadar 1789’da 1917’de veyahut 1966’da da kadınlar ön saflarda yer almış olsalar da çok geçmeden patriarki ayaklarının altındaki halıyı çekip Olympe de Gouge’ları giyotine gönderdi, Kollontai’ları da sürgüne... Yine de her dem optimist bendeniz, 21. Yüzyıldan çok umutluyum. Dünyamızı öldürürken biz kadınlar Mad Max dünyasını İnanna ve Gaia gibi yeşertebiliriz. Ama önce kendimizin farkına varmamız lazım. Önce bahçemiz, sonra ormanlarımız.

 

Önümüzdeki Pazar’dan itibaren bir kadının hikâyesiyle buluşmak üzere, herkese merhaba.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Batu Arşivi