Çok okuyan mı, çok gezen mi?

            Bilinmez olan insanı daima korkutmuştur. Zira insan çoğunlukla güveni tercih edecektir. Güvenli ve konforlu olan bilinmeyene karşı çok daha kolaylıkla galip gelecektir. Bu durumda zamanla insanın etrafına görünmez duvarlar örülmeye başlanır. Bu duvarların içi “Konfor Alanı”, dışı ise bilinmeyen, zorlanmaması gereken, gereksiz risk içerendir. İnsan yine güvenliği ve konforu için hiç bilmediği güzelliklere sırtını dönmekte, onları yok saymaktadır. Oysa gelişme, ilerleme dediğimiz şey ancak bu konfor alanından dışarı atılan adımla başlayacaktır. Bilinmeyene karşı merak ve hayret etme yetisi ilerlemenin itici gücü olacaktır. Sofi’nin Dünyası kitabında Norveçli yazar Jostein Gaarder enfes bir metaforik anlatım kullanır ve filozofların bu dünyayı anlamamızda/tanımamızda olan etkisine değinir:

            “İşin acıklı yanı, büyüdükçe sadece yerçekimi yasasıyla kalmaz alıştıklarımız. Aynı şekilde tüm dünyaya alışırız. Büyüdükçe, dünyaya hayret etme yeteneğimizi yitiriyoruz, anlaşılan. Ancak bu arada çok önemli bir şeyimizi yitirmiş oluruz ki, filozofların bizde yeniden canlandırmaya çalıştığı şey de budur. Çünkü her şeye rağmen içimizde bir ses, yaşamın büyük bir sır olduğunu söyler. Bu bizim, bir zamanlar, daha düşünmeyi öğrenmeden önce yaşadığımız bir duygudur.

            Altını çiziyorum: Felsefi sorular herkesi ilgilendirmekle beraber, herkes filozof olmaz. Pek çok değişik sebepten, insanların çoğu gündelik hayatın öyle bir esiri olur ki, hayatı sorgulamak onlar için gerilerde bir yerde kalır. (Tavşanın tüylerinin dibinde bükülüp istedikleri ortamı bulurlar ve hayatlarının sonuna kadar da orada kalırlar.)”

•••

            Sadece filozoflar değildir tabii bizi bugünlere taşıyanlar. Bilim adamları ve kâşiflerin bilinmeyene doğru açtıkları yelkenleri sayesinde ulaşmıştır insanlık tüm elde ettiklerine. Onların dünyaya ve evrene karşı hayret ve merak duygusu sayesinde bugünkü konforumuz ortaya çıkmıştır. Karşımızdaki kahraman kimi zaman kendi vücudu üzerinde deney yapan bir çılgın bilim adamı olabilir (bilim tarihi bunun örnekleriyle doludur); kimi zamanda okyanusun sonsuzluğuna dalıp bilinen dünyanın sınırlarını genişleten bir kâşif.

            Bugün elde ettiğimiz/elde etmek için didinip durduğumuz hemen her şey konfor alanımızın duvarlarını daha muhkem kılmak için kullanılıyor adeta. Sevgili Doğan Cüceloğlu “Var Mısın?” kitabında bu duruma şu şekilde yaklaşır:

            “Konfor alanı içinde kalınca hayat rahat; dışarı çıktığın zaman belirsizlik başlayacak ve bu tehlikeli... Cesaret ister. Ama için biliyor ki heyecan da orada. işte bu heyecan önemli, aksi hôlde bir ölüden farksızsın.”

            Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Canan’ın bir konferansta dile getirdikleri ise konuya farklı bir açıdan yaklaşmaktadır:

            “Tabiatın uzmanlık alanı benzersizlik üretmek, doğal denge üzerinde hayvanlar ve bitkiler birbirini eksikleri sayesinde tanıyorlar maalesef biz bunu gerçekleştiremiyoruz. Eksiklerimizi görebilsek kazançlı çıkacağız, konfor bizi öldürüyor ve gücümüzün farkında olmadığımız için depresyona giriyoruz…Hep aynı fikirde olan insanlarla vakit geçiren insanların kafası bir süre sonra çalışmamaya başlar, farklı fikirlere sahip insanlarla bir araya gelip zaman geçirdiğimizde zihnimiz açılır, değişik düşünceler bizi geliştirir ve beynimizde kenarlar oluşmasını sağlar. İki şey arasında oluşan kenar, ben buna kenar etkisi diyorum, o kenarda birçok şey birikir, toplanır. İnsanı insan yapan hayatın anlamını sorgulaması ve soru sormasıdır.”

•••

            Farklı coğrafyalara ulaşmak, farklı topluluklarla karşılaşmak, farklı insanlarla tanışmak… İşte dünyanın gizemi orada saklanmış durumda. Ve o gizem muhakkak ki kendi kendimizi hapsettiğimiz konfor alanının dışında bir yerlerde. Arayıp bulacak, ter dökecek, riske girecek insanlar için bulunmayı bekliyor. Ama bugünün ekonomik şartları içinde pek çok insan “yaşamak” değil “yaşayıp gitmek” zorunda bırakılıyor. Bu da dünyanın bir kıyıcığında ömür tamam edip bu muhteşem güzellikleri ıskalamak anlamına geliyor. “Azıcık aşım kaygısız başım”la bizi teselli eden düşünce yeri gelip “İcat çıkarma!” ya da “Otur oturduğun yerde!”diyerek de konfor alanımızın dışına bir bakış atmamızın önüne geçmektedir.

            Dünya kitaplara ya da internete sığamayacak kadar büyük. “Çok okuyan mı daha fazla bilir çok gezen mi?” sorusunun anlamlı bir cevabı yok.

            Zira öğrettikleri şeyler bambaşka.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem Gürel Arşivi