İnsanlığın Yeni Savaşı

21.yüzyılda teknolojinin itici kuvvetinin tesiriyle insanlık, sanayi devriminden bugüne bir kez daha çok önemli bir kırılma noktasına ulaşmış idi. Yapay zekâ ve insansı robotların geleceğimizi nasıl şekillendireceği üzerine fikirler öne sürüyor, geleceğimizin 1984’e mi Cesur Yeni Dünya’ya mı daha çok benzeyeceğini tartışıyor, gün geçtikçe devleşen teknoloji firmalarının ve tekno-elitlerin dünyayı nasıl bir noktaya taşıyacağı üzerine kafa yoruyorduk; ki gözle göremediğimiz bir varlık, küçücük bir virüs bambaşka bir yarının şafağında olduğumuzu gösterdi bizlere.

       “Korkunç görünüşlü azgın Kerberos hayvanı,

köpek gibi havlıyordu üç ağzının üçüyle,

sulara gömülü ölülere.

       Gözleri kırmızı, sakalı yağlı, karaydı,

karnı kocaman, elleri tırnaklıydı;

ruhları tırmalıyor, derilerini yüzüyor, parçalıyordu.”

(Dante, İlahi Komedya, Oğlak Yayınları)

                İlahi Komedya’da ünlü İtalyan şair Dante, Kerberos’u bu şekilde tasvir eder. Rehberi

Vergilius ile Cehennemin derinliklerine doğru yaptıkları gezide ebedî yağmurların yağdığı ve işkence gören oburların olduğu üçüncü dairede rast gelirler bu mitolojik canlıya.

                Yunan mitolojisine göre Hades’in yönettiği yeraltındaki ölüler diyarının kapısında nöbet tutan Kerberos, dirilerin içeri girmemesini ve bir girenin de bir daha çıkmamasını sağlamakla görevliydi. Üç kafası ve yılandan oluşan kuyruğu ile oldukça ürkütücü görünen bu korkunç köpeğin, efsaneye göre sırtında sayısız yılan başı bulunurdu ve ısırıkları da zehirliydi.

                Herakles’in efsanevi on iki görevinde de Aeneis destanında ve hatta Harry Potter maceralarında da rastlayabilirsiniz bu mitolojik canlıya. Kimi zaman kapanarak, kimi zaman açılarak geçirdiğimiz salgınla sarmalanmış zorlu bir yılın ardından hayatımızı şekillendiren üç kavram dikiliverdi karşımıza üç başlı korkunç Kerberos gibi.

                Pandemi.

                Neoliberalizm.

                Medya.

Değişen değerler       

Geçtiğimiz ay Ayrıntı Yayınlarının Schola dizisinden çıkan ve editörlüğünü Yasemin G.

İnceoğlu ve Savaş Çoban’ın yaptığı “Pandemi Neoliberalizm Medya” isimli kitap, işte bu üç kavram çerçevesinde hayatımızda bir yıl içinde nelerin değiştiğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor, görmek isteyenler ve/veya görebilenler için.

                Neler yaşadık, neler gördük bir yılda hiç düşündünüz mü?

                Mesela ben, pandeminin başında uzmanların “Hayatımız artık eskisi gibi olmayacak.” iddiasını pek ciddiye almadığımı hatırlıyorum. Oysa şimdi ne çok şeyin yaşantımızdan usulca çekildiğini, sessiz sedasız yeni alışkanlıklar, normlar edindiğimizi fark ediyorum. Eskiye dair görüntülerde insanların dip dibe, sarmaş dolaş halleri ne çok rahatsız ediyor şimdi. Sanki çok uzak bir mazidenmiş gibi.

                Oysa çok daha derin çatlakları ortaya koyuverdi pandemi. Vahşi kapitalizmin ve neoliberal politikaların insanlığı getirip bıraktığı yerin hiç de öyle çiçek böcek olmadığını bizzat yaşadıkça gördük. Kâr hırsıyla, insan canını tehlikeye atma pahasına üretimin sürdürülmesi, halk sağlığı yerine büyük şirketlere sunulan yardım politikaları neoliberalizmin gerçek yüzünü gösterdi bizlere; ya da bu yaşanılanlarla anladık sağlığın bile sınıfsal bir olgu olduğunu.*

                İşimizi, dersimizi, eğlencemizi, sosyalleşmemizi evden yaptığımız; evlere hapsolup ekranlara mahkûm kaldığımız bu yeni düzende okulların, kafelerin, lokantaların ve bilumum sosyalleşme mekânlarının kapalı kalması, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması bu konularda gelecekle ilgili kaygıları da beraberinde getiriyor. “Pandemi” kavramı pek çok örnekte görebileceğimiz üzere bir örtü gibi tüm katı, otoriter yaklaşımların üzerini örtüveriyor.

İnfodemi

                Yine bu dönemde yazılı, görsel ve de sosyal medyanın sınıfta kaldığına; hemen tüm iletişim kanallarının hegemonya kurma ve ideoloji yayma aracı olarak son haddine kadar kullanıldığına şahit olduk. Yalan yanlış bilgilerin fütursuzca etrafa saçıldığını gördük; ki artık bu durumun ciddi bir boyuta ulaştığını gören Dünya Sağlık Örgütü salgınla ilgili (doğru, yanlış) bilgi bombardımanının, insanların sağlam kaynaklara ve güvenilir bir rehberliğe erişmesini güçleştirdiği saptamasını yapmış ve bunu “infodemi” olarak nitelendirmiştir.** 15 Şubat 2020 tarihinde bu sözcüğü ilk olarak kullanan Dünya Sağlık Örgütü Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus koronavirüsten daha hızlı yayılan yalan/yanlış bilgilerin önemine dikkat çekmiş ve “sadece bir pandemiyle değil, infodemi ile de mücadele ediyoruz” demiştir.*** Yine bu dönemde baş döndürücü bir komplo teorisi rüzgârı zihinlerimizi şöyle bir yoklayıp geçmiş, bazılarında 5G teknolojisinin bu virüsü yaydığı, lisan yahut gen seçtiği, sirke, sarımsak, paça karşısında aman dilediğine kadar pek çok ilginç inanış koskoca haber kanallarında bile kendine yayılım sahası bulmuştur.  Dünya genelinde (yönlendirilmiş) medyanın bu dönemde ekranları Guy Debord’un ifadesiyle tam bir “gösteri” ortamına çevirip durumun ciddiyetini sulandırdığına, insanların nazarını başka taraflara çevirip panayır havası estirmeye çalıştığına dair örneklere de rastladık. Bu duruma istinaden medyanın daha dikkatli haber yapmasının önemi ortaya çıkmış, bazı sosyal medya kanalları ve iletişim uygulamalarında yanıltıcı haberlere karşı uyarıcı ifadeler görülmeye başlanmıştır.

Görmek isteyenler ve/veya görebilenler

                21.yüzyılda teknolojinin itici kuvvetinin tesiriyle insanlık, sanayi devriminden bugüne bir kez daha çok önemli bir kırılma noktasına ulaşmış idi. Yapay zekâ ve insansı robotların geleceğimizi nasıl şekillendireceği üzerine fikirler öne sürüyor, geleceğimizin 1984’e mi Cesur Yeni Dünya’ya mı daha çok benzeyeceğini tartışıyor, gün geçtikçe devleşen teknoloji firmalarının ve tekno-elitlerin dünyayı nasıl bir noktaya taşıyacağı üzerine kafa yoruyorduk; ki gözle göremediğimiz bir varlık, küçücük bir virüs bambaşka bir yarının şafağında olduğumuzu gösterdi bizlere. Pandeminin yarattığı ekonomik sıkıntılar pek çok insanın boğazını her geçen gün daha fazla sıkan bir urgan misali. Ancak bugünü kurtarma çabasına düşmüşken yarının nasıl olacağına dair kaygılardan ve düşüncelerden de uzak kalamayız. Aksi takdirde Herakles misali karşısına dikilip boynuna tasmayı geçirmediğimizde Pandemi, Neoliberalizm ve Medyanın (yalan,yanlış ve yönlü haber yapanlar pek tabii) oluşturduğu bu üç başlı canavarın bizi bugünden daha karanlık bir yarına sürüklemesi çok da imkânsız görünmüyor.

                İşte bu noktada “Pandemi Neoliberalizm Medya” kitabı yaşananlara daha derinlemesine bakmanızı sağlayacak önemli bir eser olarak karşımızda duruyor; görmek isteyenler ve/veya görebilenler için.

   *Pandemi Neoliberalizm Medya, Ayrıntı Yayınları, s.11,19

 **Pandemi Neoliberalizm Medya, Ayrıntı Yayınları, s.79

***Pandemi Neoliberalizm Medya, Ayrıntı Yayınları, s.123

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem Gürel Arşivi