Alla turca…

“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adını veriyor iktidar. “Türk usulü başkanlık sistemi” diyor yancı ortağı. Türk usulü. Alaturka yani. “Yerli ve milli” de diyebilirsiniz.
Muhalefetin farklı tanımları var. “Şahsım iktidarı”, “Tek adam yönetimi”, “Saray rejimi” gibi…
Adı ne olursa olsun, berbat bir yönetim sistemi altında yaşadığımızı her gün görüyoruz.
Bu sistemi bize ballandıra ballandıra anlatırken ne vaat ettiler? Beğenmedikleri parlamenter sistemin çıkardığı bürokratik engeller bu sistemle aşılacak, “daha hızlı, etkili ve istikrarlı” bir karar alma mekanizması kurulacaktı.
Öncelikle parlamento ve bağımsız yargıydı “bürokratik engel” dedikleri. Bir de devletin yılların tecrübesiyle oluşturulmuş kurum ve kuralları. Onları “halledince” ülke uçacaktı. Kimse tutamayacaktı. Çatlasındı Almanya.
Parlamentoyu etkisizleştirdiler. Meclis’in en önemli denetim araçları olan araştırma ve soruşturma önergelerini tümüyle reddettikleri gibi, milletvekillerinin sorularına bile cevap vermediler. Muhalefete mensup üyelerin kanun tekliflerini gündeme almadılar. Fazla konuşuyorlar diye konuşma sürelerini kısıtlıyorlar şimdi de.
Öyle ya, konuşmasınlar. Sussunlar. Eleştiri olmasın.
Bütçe hakkı halkın kendi bütçesini kendisinin yapmasıdır ve bu hak parlamento aracılığıyla kullanılır. Demokrasinin bu en temel koşullarından biri yok edildi. Sarayda hazırlanan bütçeyi Meclis’e bir memur sunuyor artık.
Uluslararası ilişkileri yürütürken arkanızda güçlü bir parlamento bulunması çok önemlidir. Devletlerle müzakere ederken “Ben bunu parlamentoma kabul ettiremem” diyebilmek elinizi güçlendirir. Bugün bunu söyleme imkânı var mıdır? “Hadi canım. Parlamentonuzun ne işe yaradığı ortada” demezler mi? Siz tek karar vericiyseniz, sizi “ikna etmek” yeterlidir. Öyle de oluyor zaten…
Bağımsız yargının da ayak bağı olmasının önüne geçmek gerekiyordu. Bu hedef de görevi hâkim ve savcıların tayin, terfi gibi işlemlerinin yerine getirilmesi olan Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) marifetiyle gerçekleştiriliyor. 13 üyesi var kurulun. Adalet bakanı, adalet bakan yardımcısı, TBMM tarafından seçilen 7 üye, partili cumhurbaşkanı tarafından seçilen 4 üye.
Öylesine kullanışlı bir araç ki bu HSK, iktidar beğenmediği kararları veren hâkimleri değiştirebiliyor, yerinden ediyor, oraya buraya sürebiliyor, canından bezdiriyor. Savcılar Sarayın ağzının içine bakıyor, iktidarı rahatsız etme ihtimali olan hiçbir konuda harekete geçmiyor. Hâkimlerin Saraydan gelen telefonlarla suçluları tahliye ettiği bile iddia edildi en son.
Böyle bir ortamda yargı bağımsızlığından söz etmek mümkün mü?
Söz eden de kalmadı zaten.
Bağımsız bir yargımız olsaydı “Rahibi ver” diye tutturabilirler miydi? “Bu can bu bedende oldukça…” diye başlayan cümle yargının bağımsız olmadığının cümle aleme ilan edilmesi değil miydi zaten? Veya “Ver papazı, al papazı” sözü?
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle “daha hızlı, etkili ve istikrarlı kararlar” alınabiliyor mu peki?
Genellikle tam tersi oluyor. Her konuda tek yetkili Saray olunca, oradan talimat gelmedikçe bürokrasi kılını kıpırdatmıyor, inisiyatif almıyor. Bu da birçok konuda gecikmelere yol açıyor.
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yarısından fazlası önceki kararnameleri değiştiren kararnameler. Bazı kararnamelerden birkaç gün veya hafta sonra o kararnameyi değiştiren yeni kararnameler çıkartılıyor.
Bu mudur istikrar?
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yürürlüğe gireli üç yıl oldu. Üç yıl öncesine kıyasla bugün daha iyi olan ne var?
Ekonomi mi toparlandı?
Demokrasi mi güçlendi?
Üretim mi arttı?
Tarım mı? Sanayi mi?
Nedir bugün daha iyi olan?
2018’in Ağustos’unda “Siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” dendiğinde dolar 4.74’tü. Yetki verildi, bir yıl sonra 5.80, iki yıl sonra 7,37, bu satırlar yazılırken 8.65.
Üç yıl öncesine kıyasla insanımız daha mı mutlu? Daha mı özgür? Geleceğe daha mı güvenle bakıyor? Sofrasına daha mı fazla et koyabiliyor? Gençler yurtdışına kapağı atma sevdasından vaz mı geçti?
Hızla karar verdiniz de memlekete memleket mi kattınız? Pandemiyi mi yendiniz yüzünüze gözünüze bulaştırmadan? Ne işe yaradı verdiğiniz hızlı kararlar? Hızlı yaptığınız tek şey İstanbul Sözleşmesinden çıkmak oldu.
Yangını söndürebildiniz mi hızla?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi