Bir “İnce” siyasi portre…

Muharrem İnce’nin bu kadar kritik bir seçimde, üstelik Erdoğan’a kazandırmak pahasına ortaya atılışının nedenlerini biliyoruz. Kaybettiği seçim akşamı ortalıktan kaybolmasaydı ve “Adam kazandı…” kalıbını belleğimize kazımasaydı hak da verebilirdik. Ancak; bazen siyasi kariyer hayatında yapılan ilk hata, son hata oluyor, kişinin üstüne yapışıyor ve zamanla etkisi azalsa da izi kaybolmuyor. Üstünden bu hadiseyi unutturacak bir zaman geçmemiş olsa da; gramla yapılan oy hesaplarının İnce’ye yüklediği anlam, onun siyasi nişanesi hâline gelen bu lekeyi karanlıkta bıraktı. Belki hayırlısı da buydu. Tüm bunlar yaşanmayabilir, İnce de er ya da geç CHP çatısı altında sıranın kendisine gelmesini bekleyebilirdi. Bu durumda onu destekleyen milyonlarca insan o gece yapılan hatayı mazur görebilir, filmin sonunda nasıl bir fiyasko ve hayal kırıklığı ile karşılaşacağını da bilemeyebilirdi. 

Bu tespiti yapıyor olmamızın tek nedeni İnce’nin yüklendiği “Muhalefete muhalif politikacı…” misyonu değil. İsmet Berkan’ın birkaç gün önceki yazısında dile getirdikleri, girizgâh için yeterince ilham verici. “Her markanın, her ürünün ve elbette her seçim öncesi politikacıların da birer öyküsü olsun istenir. Pazarlama iletişimi bu öykü üzerinden ve öykünün kurgusu üzerinden yapılır…” İşte konu tam da burada düğümleniyor. İnce’nin kendince gördüğü haksız muamele dışında anlatacağı bir öyküsü yok. Örneğin; hunharca eleştirdiği muhalefetin açık bir hedefi, bu hedefe ulaştığında da neler yapacağını anlatan “mutabakat metni”, seçim beyannameleri ve “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” vaadi var. Keza Tayyip Erdoğan’ın yirmi küsur senelik icraatlarını arkasına alarak “Yaparsa AKP Yapar...” mottosu ile pazarladığı vaatleri ve kas kaybı nedeniyle sığındığı güvenlik politikaları var. Hülasa, her iki tarafın da farklı siyasi angajmanlara sahip kitlelere ulaşmak için birer öyküleri var ve esasen kendileri de öyküleriyle varlar. İnce’nin ise bir öyküsü yok, dolayısıyla onu var edecek bir şey de yok. 

Fatih Altaylı ile olan görüşmesinde; “Onlar 17 parti, 11 büyükşehir belediyesi, Halk TV, KRT, Tele 1... Bir otobüs, bir telefon ile yeneceğim onları...” derken bile niyetini faş ediyor. Sedat Peker’in rızası var mıdır bilinmez ama slogan onun yadigârı, velhasıl özgün değil, intihal... Böylesi bir yarışta; devletin tüm imkânlarını kampanyası için seferber eden bir siyasi iktidar varken muhalefeti diline dolaması dahi, İnce’nin kime ve neye hizmet ettiğinin açık göstergesi. Hani emin olduğumuz bir şey vardır da duyarak ayrı bir tatmin hissine ulaşmak isteriz… İnce ile program yapan herkesin; ona asıl derdini söyletme gayretleri de buna benziyor. Bu çabanın sebebi anlaşılıyor lakin ısrara lüzum yok; su, yolunu buluyor. Takke yavaş yavaş düşüyor. İnce’nin siyasi kariyerinin son demleri; bağıra bağıra ölen, yazın neşesi Ağustos böceklerini (Anadolu’da Cırvaluk da derler) andırıyor. 

Normal bir adayın seçim kampanyası sürecinde ilk başta söylemesi gerekenler, İnce’nin misafir olduğu programların son on beş dakikasına sıkışıyor. “Öyküsü yok” tespitini yaptığımız kesit de burası. Ülkeyi nasıl yöneteceğini kurguladığını söylüyor. Hepsi aklında, ötesi yok. Bakanlıklar bünyesinde oluşturacağı kurullardan, 300 kişilik bir yönetim kadrosundan, ayrıca “Aksaçlılar”dan söz ediyor. Bu kalabalığın nasıl koordine edileceğine dair bir karine yok. Muhayyel iktidarı döneminde çocukların et yiyeceğini söylüyor; Ortodoks, Heteredoks her neyse ekonomi politikasına dair bir mesajı yok. “girişimci çocuklar” için hayallerini anlatıyorken –siyasi hareketine Kuvayı Milliye benzetmesi yaptığı gibi– Cumhuriyet dönemi politikalarını örnek gösteriyor, kıvılcım olarak gönderilip ateş topu olarak dönen gençlerden hareketle Mustafa Kemal’e öykünüyor ki; bu elbise ona fazla bol geliyor. “En iyi bildiğim konu” dediği eğitim başlığı altında başkaca bir planı da yok. Dış politika ve güvenlik politikalarına ise zannederiz ki sıra gelmiyor. 

Nagehan Alçı gibilerinin “Seküler Tayyip Erdoğan…” benzetmeleri; ona oy vermeyi düşünen toplum vasatının eylemlerine rasyonel bir anlam yükleme çabası kokuyor ki, tipik bir algı operasyonu. Bu iki siyasetin kesişme kümesinde agresyon, popülizm ve hitap ettikleri toplum vasatı var. Anket sonuçları da gösteriyor ki; İnce, bugün için ülkenin kader yolculuğunda önemli bir hatta duruyor. Yarın nasılsa olmayacak, en doğrusu bugünden ciddiye almamak ve yok saymak gibi görünüyor.

  • Tüm İslam aleminin Ramazan Bayramı’nı kutluyorum…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi