Dolores Ibarruri: No Pasaran!

1 Mayıs’ta neredeydiniz bilmiyorum ama ben Taksim Meydanı’nın yakınlarında kendimi İsrail’de gibi hissettim. Tüm sokaklar abluka altında, binlerce polis sabahtan akşamın karanlığına kadar caddelere yığılmış, Taksim Meydanı, Gezi Parkı ve yakın civarındaki her yer kafese alınmıştı. Ben de ne yapayım, evde dünyanın çeşitli ülkelerinde 1 Mayıs’ın olması gerektiği gibi nasıl bayram havasında kutlandığını izleyip durdum. Korkular ve hükmettikleri imparatorluklara acıyarak. Acı acı bir yere kadar, kendimiz acınacak hale geldik demeyi geçirdim içimden ama yediremedim. Bunun üzerine bir doz Ahmed Arif Anadolu’su, bir de ilham ve cesaret aşılayan bir kadının hayatı pakladı beni. Size de tavsiye ederim, anti-depresanlardan daha güçlü olduğunu düşünmekteyim. Öyleyse efendim, lafı fazla uzatmadan sizlere Dolores Hanım’ın uzun, ince hikâyesini anlatayım.

Isidora Dolores Ibárruri Gómez nam-ı diğer “La Pasionaria” ya da “tutkulu olan” boşuna böyle bir lakabı taşımıyordu.

İspanya Franco rejimi altında işkence görüp İspanyol İç Savaşı esnasında üç sene boyunca kırılırken Dolores, Madrid muharebesi sırasında, “No Pasaran” yani “geçemezler” deyip dimdik durdu. Hem de sonuna kadar.

Hayatının hikâyesi korkusuzluğuyla inşa edildi. 9 Aralık 1895 yılında Bask diyarındaki Bilbao’ya yakın bir yerde madenci bir ailenin 11 çocuğundan biri olarak dünyaya geldi.

15 yaşına kadar okudu ama daha fazla ileriye gidemedi çünkü ailesinin imkanları el vermiyordu. Bunun üzerine Dolores dikiş dikmekten garsonluğa ailesine katkı sağlamak için çeşitli işlerde çalıştı.

SOSYALİST FELSEFE İLE TANIŞMASI

Sosyalist felsefe ile tanışması eşi olacak, tıpkı babası gibi madenci olan Julian Ruiz ile oldu. 1915 yılında evlendiler, iki yıl sonra ilk çocukları doğduğu zaman kocası bir greve katıldığı için tutuklandı.

Dolores bu esnada sabahlara kadar Sosyalist İşçiler Merkezi’nde bulunan eserleri okuyup hatmetti, 1918 yılında sosyalist gazete El Minero Vizcaino’da La Pasionara mahlasıyla yazmaya başladı.

Bu yazılar İspanya gibi koyu Katolik bir ülkedeki kilisenin iki yüzlülüğünden kadınların eşitliğine, sendikalaşmanın ehemniyetinden siyasi eleştirilere kadar pek çok konuya değinerek dikkat çekti.

Tutku onu tanımlayan bir vasıf haline geldi. Çok geçmeden İspanya’da yeni kurulan Sosyalist Partisi’nin Bask ayağına katıldı. 1930’lara gelindiğinde Komünist Partisi’nin merkezi komitesindeki en etkin üyelerden biriydi.

1931 yılında Kral XIII. Alfonso tahtan indirilip İkinci Cumhuriyet ilan edildiğinde Dolores Madrid’e taşındı. Çeşitli seferlerde tutuklandı. Hapiste de saksı gibi oturmadı, herkesi örgütleyip Enternasyonel söylemekten açlık grevine kadar pek çok eyleme imza attı. Aynı zamanda da yazmaya devam etti.

images.jpg

ANTİ-FAŞİST ÖRGÜT KURDU

1933’te kadınlar için bir savaş karşıtı ve anti-faşist bir örgüt kurdu. Bir yıl sonra Franco’nun güçlerinin tutukladığı insanların çocukları kıtlık ve açlıktan ölmek üzereyken Asturias bölgesindeki yüz kadar çocuğu kaçırmak için bir operasyon düzenledi ve başarılı oldu. Bu çocukların Franco’dan korumak babında Rusya’ya gönderdi. Bu arada kendi çocukları da oldu ama çoğu hayata tutunamadı.

Dolores’in altı çocuğundan dördü çocuk yaşta öldüler. Eşi, kızlarından birini meyve sandığından yaptığı bir tabuta koyarak toprağa vermişti. Tek oğlu Ruben 22 yaşındayken Stalingrad Savaşı’nda hayata gözlerini kapadı. Tek bir kız çocuğu yaşamış oldu.

CEZAEVLERİNDE İŞKENCE GÖRDÜ

Franco rejimi boyunca çeşitli sefer hapse atılıp işkence gördü ama hiç yılmadı. Tutkulu konuşmaları insanları heyecan ve umutla doldurmakla birlikte güç veriyordu.

Bir slogana dönüşen meşhur “No Pasaran’ı” 1936 yılında bir radyo programında telaffuz etti ve ateş gibi yayıldı.

Aslında Dolores ilk kez “geçemezler” diyen değildi.

İlk olarak Fransız General Robert Nivelle tarafından Birinci Dünya Savaşı esnasında söylenmiş olmakla birlikte Dolores cumhuriyetçilerin mottosuna dönüşen cümleyi öyle doğru zamanda ve doğru yerde söylemişti ki bu iki söz faşist rejiminin duvarının altına yerleştirilen bir dinamite dönüşüp cumhuriyetçilere ilham verdi. İspanyol komünistlerinin de dünyada tanınmasını sağladı. Bir başka hatırda kalan sloganı, “Dizlerinin üzerinde yaşamaktansa ayaklarının üzerinde ölmeyi yeğlerim” oldu. Dolores nerede konuşma yapsa insanları fitilliyordu.

RUSYA’YA KAÇTI

1939 yılında cumhuriyet düşünce Dolores Rusya’ya kaçmak zorunda kaldı.

İkinci Dünya savaşı sırasında Stalingrad cephesindeydi ki belirttiğim gibi biricik oğlunu oracıkta kaybetti.

Yıllar boyunca İspanya komünistlerini bir araya getirmeye çalıştı. İspanya tarihinde bir parti başına geçen ilk kadın oldu.

Sürgünde yıllarca hiç boş durmadı, 1962 yılında kaleme aldığı otobiyografisi El único camino ("Tek Yol") sayesinde hayatının nasıl bir adalet savaşı etrafında döndüğünü anlayabiliyoruz.

İSPANYA’YA DÖNÜŞ

Memleketindeki faşist Franco rejimini devirmek için elinden geleni yaptı ama İspanya’ya ancak Franco öldükten sonra 1977 yılında dönebildi. Döndüğü gibi seçimlere katıldı ve 81 yaşında parlamentoda yerini aldı.

Tanıdığı Federico Garcia Lorca, onu acıların kadını olarak betimlemiş ama ona adayacağı eseri kaleme alamadan faşistler tarafından öldürülmüştü.

HEMINGWAY’E İLHAM VERDİ

Hemingway, İspanya’da yaşadıklarından hareket ederek yazdığı meşhur romanı Çanlar Kimin İçin Çalıyor’da karakterlerine Dolores’in oğlunu Stalingrad’taki savaşa neden gönderdiğini tartıştırıyor. Ama Dolores’in daha çok rock ve punk gruplarına ilham verdiğini görüyoruz. Rusya’dan Brazilya’ya pek çok grup ona şapka çıkararak atıfta bulunuyor.

Ben de buradan cesaret bulaşıcıdır diyerek geçmiş işçi bayramınızı kutluyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Batu Arşivi