Pelin Batu
Eğitimi yeniden tanımlayan kadın: Maria Montessori
Bazı okullar açıldı, bazıları açılmak üzere. Şayet çocuğunuz varsa eminim Montessori sistemini bir şekilde duymuşsunuzdur. Günümüzde pek çok okul Montessori’nin eğitim yönteminin bir şeklini uyguluyor. Kendi zamanı için eğitimde devrim sayılan yenilikler getiren Maria Montessori’nin bugün doğum günü, bu münasebetle de hayatını yazayım dedim.
Maria Tecla Aretemisia Montessori 31 Ağustos 1870 yılında son derece koyu Katolik bir orta sınıf İtalyan ailesinin içine doğdu. Babası Alessandro Montessori katı ve tutucu bir adamdı. Neyse ki annesi Tenilde yenilikçi ve açık görüşlü bir kadındı dolayısıyla kızının okumasını ve yüksek eğitim almasının önünü açtı. 19. Yüzyılda çok az sayıda kadın tıp eğitimi alabiliyordu. Maria kararlıydı, pedagoji ve daha yeni yeni doğmakta olan psikiyatriye yöneldi. 1897 yılında Roma Üniversitesi’nden mezun olan nadir kadın doktorlardan biriydi. Eğitim sırasında özellikle çocukların gelişimlerinde zorlandıkları noktaları yakinen görmüş oldu. Bu da onun ilerde inşa edeceği eğitim teorilerini şekillendirmesi açısından çok önemliydi.
‘EĞİTİLEMEZ’ DENEN ÇOCUKLAR
Eğitimi tamamladıktan sonra Maria “eğitilemez” denilen çocuklarla ilgilenmeye başladı. Ona göre eğitim demek bir çocuğun bağımsız, kendine yeten bir bireye dönüşmesi ve zaten doğaları itibariyle öğrenmeye ve yeniliğe açık olan çocukların cesur yeni dünyaları kendilerinin keşfetmesinden geçiyordu. Bu minvalde çocuklarla birlikte eğitmenler/öğretmenler de eğitilmeliydi. 19. Yüzyılın katı, “Tom Brown’s School Days” ya da “Kemalettin Tuğcu ekolünden hikâyelerde gördüğümüz şekilde eli sopalı, öğrencileri aşağılayan bir eğitim sistemi” vardı. Roald Dahl’ın “Mathilda’sındaki” korkunç, domuz gibi müdireler olağandı. Maria 1907’de “Casa dei Bambini” (Çocuk Evi) adlı deneysel okulunu özellikle Roma’nın en fakir mahallelerinden birinde açtı. Burada çocukların bağımsız ve disiplini dışarıdan gelen bir havuç/sopa olarak değil, kendini disipline eden, günümüzün en büyük sorunlarından biri olan konsantrasyon meselesine eğildi. Çocukların mucizevi bir şekilde yol almasıyla Montessori dünyanın da ilgisini çekmeye başladı. Öyle ki, bir on yıl içinde Avrupa ve Amerika’da dahil pek çok ülkede Montessori sistemi deneniyordu.
MONTESSORI TEKNİĞİ NASIL ÇALIŞIYOR?
Peki neydi bu teknik? Maria Montessori, çocukların belli sınırlar içinde deney yaparak ve daha çok özgürlük tanındığında daha iyi öğrendiklerini gözlemlemişti. Sınıflar çocukların rahat hareket edebilecekleri, kendi boylarında mobilyalar kullanılarak evde hissedebilecekleri yerler olarak tasarlanmıştı. Montessori, çocukların her şeyi göz önüne getirerek daha felsefi/matematiksel konseptleri dahi daha iyi göz önüne getirmeleri için soyut kavramları somutlaştırmak taraftarıydı. Dolayısıyla sayı çubukları ya da harfler çocukların öğrenmesine yardımcı oluyordu. Bugünün aksine Montessori farklı yaşlardaki çocukların karma sınıflarda okumasının daha yararlı olacağını düşünüyordu. Abileri ve ablaları böylelikle küçük kardeşlerine yardımcı olabilecek, onlar da daha fazla sorumluluk sahibi olacaklardı. O zamanlarda çok kültürlülük ve renklilik siyasal anlamda da sosyal hayatta da doğrucu değilken, Montessori okullarında Benetton’un reklam kampanyalarında yapmak istediği şeyi tahayyül ettiğini söylüyordu. Kendi kendini inşa eden çocukların özgür iradelerini ve seçimlerini kullanarak hareket ettiklerinde ideal bir şekilde gelişeceklerine inandı. Eğitimi de bu şekilde tasarladı. Pek çok teoride olduğu üzere pratiğe telaffuz edildiğinde bazı pürüzler ortaya çıktı. Mesela Montessori sistemi Amerika’da uyarlandığında farklılıklar ortaya çıkmıştır. Maria Montessori II. Dünya Savaşı esnasında Hindistan ve Güneydoğu Asya’daki çeşitli yerlerde staj yaptıktan sonra sistemi orada da yayıldı. Böylece okul öncesinden başlayıp anaokulu , ilk öğretim, ortaokul ve lise de olmak üzere dünyanın dört bir tarafında uygulanır oldu. Gerçi ortaokul ve lise konusunda Montessori programları çok daha az gelişmiş ve benimsenmiştir ama burada da inter-disipliner eğitimi ön plana çıkartan, ergenlik gibi zor zamanlarda alışılmış programların aksine çocukları doğaya yakın tutarak “topraklamak” gibi tekniklerin denendiğini söyleyebilirim.
MUSSOLINI FAŞİZMİ OKULLARINI KAPATMIŞ
Eğitimde çığır açan bu kadının özel hayatını soracak olacak olursanız, kendisi gibi bir doktor olan Dr. Giuseppe Montesano ile uzun yıllar gizlediği bir ilişki yaşayan Maria, oğulları Mario 1898 yılında dünyaya geldiğinde bir bakım evine teslim etmek zorunda kalmıştır. İlk başta oğluna bakamamış ama sonrasında oğlunu yanına almış ve her konuda beraber hareket etmişlerdi. Mussolini faşizmi zamanında dik durup faşistlere boyun eğmediği için okulları kapanmış, uzun yıllar İspanya, Hollanda ve Hindistan gibi yerlerde sürgün hayatı yaşamak zorunda kalmıştır. Nereye giderse gitsin çocukların psikolojini düzeltmek, eğitim sistemini doğrultmak ve barış için mücadele vermiştir. Aynı şekilde feminizm için her zaman savaşmış, kızların eğitimine büyük ehemmiyet vermiştir. Bu vb. katkılarından dolayı üç defa Nobel Barış ödülüne aday gösterilmiş fakat alamamıştır.
Maria Montessori son yıllarını Hollanda’da geçirip son günlerine kadar öğretmenleri eğitip sistemini rafine etmek için uğraşmıştır. 1962 yılında 81 yaşında hayata gözlerini kapattığında günümüzde 20,000 Montessori okulu olabileceğini düşünmüş müdür, bilinmez? O kemikleşmiş ve kangren haline gelmiş demode eğitim sistemine çomak sokmaya cesaret etmiş, çocukların öğrenim kapasitesinde onların birer aciz koyun değil, gümüş kaşıkla beslenmesi gereken şımarık tüketiciler değil, kendi ayaklarının üzerinde durabilen, mutlu, duyarlı bireyler olmaları için hayatını kendi kurduğu sisteme vakfetmiş bir kadındı. Bu minvalde hala 19. Yüzyılda kaldığını düşündüğüm eğitim sisteminin Montessori’nin çok daha ilerisine gitmesini gerektiğini düşünüyor, ama bu 8 küsur milyarlık dünyada bireye nasıl önem verileceğini düşünemiyor, öngöremiyorum.