Enflasyonu düşürecek reçetede uzlaşalım artık..

Temmuz ayına ait yüksek enflasyon, Nisan ayında sizlerle yazdığım bir yazıyı hatırlattı. Seçimlerden önceydi elbette. Ancak şartlar değişmedi, yeniden bir seçime doğru gidiyoruz. 28 Mayıs’ta tamamlanan seçim sürecinde ne yaşadıysak, bir kademe üzerinde aynısını yaşıyoruz.

Bu sebeple tekrar bir hatırlatma yapmak zorunda hissettim kendimi. Bakın aylar önce neler yazmışım:

“...Her şeyden önce enflasyonla mücadeledeki bazı yaklaşımlara açıklık getirmek lazım:

  • Döviz kurunu tutarak enflasyona yansımasını önlemek: Piyasa şartları sebebiyle yükselen kurlar veya düşen kurların enflasyona etkisi oluyor ancak, döviz kurlarını baskıyla tutmanın faydası olmuyor. Herkes önünde sonunda dövizin yükseleceğini düşünerek fiyatlama yapıyor ya da döviz satın alarak kendini korumaya alıyor. KKM gibi enstrümanların yükü arttıkça gelecekte daha fazla enflasyonla karşılaşma ihtimalimizi artırıyoruz.
  • Son satıcılara tavan fiyatı koymak ya da onlardan iskontoya zorlamak: Üretim maliyetlerindeki yükselişi, rekabete aykırılıkları ve haksız rekabeti, tüketicinin istismar edilmesini çözmeden zaruri mal ve hizmetlere fiyat tavanı koymak işe yarayan bir uygulama değil. Su yolunu buluyor, önünde sonunda maliyetler fiyata yansıtılıyor.
  • İthalat Vergileri: Döviz talebi olmasın diye ithalatı durdurmak adına yükseltilen vergiler enflasyonu körüklüyor. Yerli üreticiye korumaya kalkarken rekabet kabiliyetlerini yok ediyoruz.
  • İhracatçının Dövizlerini Rezervlere Katmak: Merkez Bankasının rezervlerini artırmak için alınan bu karar neticesinde ihracatçılar zor duruma düştü. Döviz arzını artıran firmaların hem bu karar hem de sabit tutulmaya çalışılan döviz sebebiyle mali yapıları bozulmaya başladı. Enflasyon hâlâ yüksek seyrediyor.
  • Çalışanları Enflasyon Karşısında Korumak İçin Sürekli Ücret Artışı Yapmak: Sürekli güncel enflasyona göre yükseltilen ücretler sebebiyle firmaların maliyet yapısı bozuldu. Talep kesilmediği için de enflasyon yüksek kalmaya devam ediyor.

Aslında bunları yapmak yerine piyasa gerçeklerine uygun bir para ve kur politikası uygulamayı göze alıp zaruri mal ve hizmetlerdeki vergileri hemen en düşük seviyeye indirmek, piyasa kontrollerini etkin hale getirerek rekabete aykırılıkları ve haksız rekabeti engellemek, vatandaşları firmalar üzerinden değil kamu bütçesinden desteklemeyi düşünseydik şu ana kadar ortaya çıkan mali tablodan çok daha iyisi ile karşı karşıya kalacaktık.

Bunun yerine önce faizi sonra döviz kurlarını kontrol etmeyi denedik, çalışmadığını görünce sermaye kontrolü anlamına gelen işlere girdik, enflasyon rakamları düşük çıksın diye piyasa mantığı dışında denemeler yaptık. Neticede cari açık ve bütçe açığı genişledi, enflasyon arzu edildiği gibi düşmedi, açıklanan rakamlara da inanç kalmadı.

Dilerim ki seçimlerden sonra kademeli olarak piyasa mekanizmasına geçiş yapar, bu dönemi de geride bırakırız...”

Nisan ayında bunları yazmışım. Sözü de “Seçimden sonra inşallah düzelir” diye bağlamışım. Şimdi de böyle demekten başka bir seçenek bulunmuyor açıkçası.

Bir seçimden diğerine giderken, vergilere yeni vergiler eklendi, kamu açığı hâlâ artıyor, döviz kurlarında hareket olursa tekrar eksik olan rezervlerden satış yapılacak diye çekiniyorum. Sanıyorum Ekim-Kasım aylarında talebi boğan politikalardan vaz geçilecek. Herkesin böyle bir ihtimale göre hazırlık yapması mantıklı bir davranış olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Emre Alkin Arşivi