GAYRİRESMİ 2021 NOTLARI

Haziran

(Ayın Sözcükleri: Müjde, Müsilaj, Sedat Peker)

Her “müjde” duyurusundan önce yüreğimiz ağzımıza geliyor, korku içinde müjdeyi beklemeye başlıyoruz. Eldeki müjdeler de sınırlı olduğundan “müjde sahipleri” onları ekonomik kullanıyor. Neyse uzatmayalım, bu kez ve her kez olduğu gibi müjde, yine Cumhurbaşkanı’nın ağzından Amasra’da bir liman açılışı sırasında çıkıyor. “Amasra-1 Kuyusu’nda 320 milyar metreküp müjde (doğalgaz) bulunmuş…” Ne güzel değil mi? Değil! Dünyanın hangi ülkesinde müjdeli bir haber vatandaşını kara kara düşündürür ki? Başladık başımıza ne geleceğini beklemeye. Her müjde bir felakete gebe.

Marmara Denizi’nin üstü sümüksü bir tabakayla kaplandı. Adı “müsilaj (deniz salyası)” imiş. Önce ne olduğunu pek anlamıyoruz ama ardından hepimiz birer deniz bilimci kesiliyoruz. AKP’li bir vekil sorunu da çözümü de buluyor. “Deniz salyası meymenetsizlik, uğursuzluk demektir. Bu da CHP’dir” diyor.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu ise çözümün çıtasını yükselterek “Kanal İstanbul müsilajı bitirmenin tek yolu” cümlesini ekliyor.

Birçok soru var kafamızı kurcalayan. Koca memlekette 3. doz aşıyı sadece bir kişi oldu, o kim? Kendi şirketinden kendi bakanlığına fahiş fiyata dezenfektan satan Ruhsar Pekcan nerede? Erkan(m) Yıldırım Venezuela’ya neden gitti? Çok iyiliksever birine benziyor, oradaki fakir fukaraya, garip gurebaya maske ve test kiti götürmüş. Ama gümrük kayıtlarında bu bilgi yok.

Patara’dan çalınan 2.168 kamyon kum nerede?

Çamlıca Kulesi “Asrın Eseri” mi, yoksa “Asrın Garabeti” mi? (Kuleden çok elektrikli diş fırçasına benziyor) Giriş fiyatı da dudak uçuklatan cinsten. Tam 60 TL, öğrenci 30 TL.

Ve mafyadan 10 bin dolar aylık alan siyasetçi kim?

Madem mafya dedik, Sedat Peker artık hayatımızda. Her pazar sabahı onun canlı yayını için saat kuruyor, aslında bildiğimiz, tahmin ettiğimiz siyasi fiyaskoları bir de onun ağzından duymanın hazzına varıyoruz. Bir tür his pornosunun içindeyiz adeta. Hem onu dinlemek istiyoruz, hem de ondan medet uman çaresizliğimizden hoşlanmıyoruz. “Mafyanın başına bir şey geldi mi?” diye endişelenen bizden başka kimse var mıdır bu dünyada?

Bugün ne giydi? Masasının üzerinde ne var? O hep obsesif bir duygu durumuyla yerleştirdiği nesneler, masanın üzerinde dümdüz duran tesbih ne anlama geliyor? Semantik olarak kafa yorup duruyoruz memleketin mafyasına. Masasının üzerinde duran kitapların ne olduğunu ve neden orada olduklarını anlamaya çalışıyoruz. O ise Maslow’dan giriyor, Freud’dan çıkıyor. Online kitap sitelerinde adını zikrettiği kitaplar yok satıyor.

Yaz geldi, “normalleşme” gündemde. Normalleştiğimiz falan yok oysa. Herkes “normalleşirken” hamamcılar kapsam dışı kalıyor, onlar da sabun ve peştemallerle protesto için sokağa iniyor.

Alibeyköy’de bir kadın yolcu belediye otobüsüne maymunu ile biniyor. Maymun otobüsün tutacaklarına asılarak ve camdan dışarıyı izleyerek yolculuk yapıyor. Pek de normalleştiğimiz söylenemez sanki.

Adana’da sadece Adana’da yaşanabilecek bir olay yaşanıyor. Bir video kaydının içine, aynı anda bir intihar girişimi, bir doğum günü partisi ve bir araç pazarlığı beraber sığıyor. Bu cümlenin sesi önce bize ne kadar garip geliyor ama ortada bir gariplik yok. Bu kadraj bir Türkiye portresi ve gerçekte “Biz buyuz”…

Temmuz

(Ayın Sözcükleri: Melih Bulu, Aşı Karşıtları, Sel, Çay)

Melih Bulu, seni unuttuğumuzu sanma! Bu ara işimiz çoktu sadece.

Bulu’nun son icraatı kendini kampüsün içine kilitlemek. Öğretim üyeleri içeriye giremiyor. Akademi akademi olalı böyle zulüm görmedi. Senin henüz haberin yok ama bu ayın tam ortasında affını isteyeceksin.

Şanlıurfa Barosu Olağan Genel Kurulu’nu yapıyor. Yeni baro başkanı belli olurken, sandıktan Sedat Peker’e iki oy çıkıyor.
Olimpiyat meşalesi, Japonya yolculuğu sırasında Tokyo 2020’nin iptal edilmesini isteyen bir eylemci tarafından su tabancasıyla söndürülmeye çalışılıyor.

Aşı sorunu çözüldü, şimdi aşılanan sorunu var. Diyarbakır tarihi Ulu Camii’de kurulan stantta görevli doktor, kalan üç doz aşıya davet için “Biontech var, Sinovac var” diye çığırtkanlık yapıyor. Amasya’da bir hemşire ise cami minaresinin hoparlöründen aşıya davet ediyor.

Geçen ay Hindistan’da inek idrarı ve gübresiyle Covid-19 tedavisi yapan merkezlere karşı çıkan iki aktivist 45 gündür hapiste tutuluyor. Salgının başka bir evresi bu. Önce şaşırdık, sonra alıştık, şimdi aşı karşıtı şaşkınlarla mücadele ediyoruz.

Aşı karşıtlarının yeni hedefi Teletabiler! Bu çatlaklara göre eğer aşı olurlarsa Tinki Vinki kan pıhtısı, Po ise erken menopoz sorunundan mustarip olacak.

Tekirdağ’da ağzında maske olmadan hapşıran kişiyi evire çevire döven seyyar satıcı gözaltına alınıyor. Salgının hiçbir unsuruyla baş edemediğimiz ortada. Bu iş iyice çığırından çıkmış görünüyor.

Patara’dan 2 bin kusür kamyon kum çalınmıştı ya! Olay sırasında tutanak tutan memur hakkında ikinci soruşturma açılıyor ki, nedeni “Cumhurbaşkanı’na hakaret”… Memur, olay sırasında “Cumhurbaşkanı gelse bu tutanağı tutarım” dediği için başına gelmeyen kalmıyor.

Kastamonu sel altında. Bakan Pakdemirli’ye göre esas mağdur “HES” ler. Cumhurbaşkanı’nın doğal afetlere karşı tepkisi vatandaşa çay fırlatmak. Bu kez de vatandaş kafasına atılan çayla sağalmaya çalışıyor. Aklımıza mukayyet olmamız lazım.
Hindistan’da bir kişi yılın 300 gününü uyuyarak geçirebiliyormuş. Hiperuyku adı verilen hastalığa sahip kişi, ayın 25 gününü kesintisiz uyuyarak geçirebiliyor. Bazen insan hasta olmak istiyor.

Bu arada Saray’ın favorisi ejder meyvesi hasadı da başlıyor. Satış fiyatı belli değil ama bu acayip meyve henüz üreticinin elindeyken 90 TL. Kaça satılır, kim bilir?

İtalya’da kardinal kılığına girerek 1,7 milyon euro dolandıran bir çete, rahip kılığına giren polisler tarafından yakalanıyor. Dinsizin hakkından yine imansız geliyor.

Ve Melih Bulu sonunda gitti. Ondan geriye girişimcilik adına yaptığı Hisarüstü kuru yemişçi ziyaretleri, Master of Puppets ve intihalleri kaldı.

Hayatın tadını Denizli’nin Eziler Köyü çıkarıyor olabilir mi? Harman yerine golf sahası kuran köylüler, kendi olanaklarıyla yaptıkları golf arabasıyla ortalıkta turluyor ve sosyal faaliyet olarak golf oynuyor.

Kurban Bayramı yaklaşıyor. Kurban yakalama timi hazır. Antalya Serik’te bir kurban satıcısı, keçisi Maraz ile tokalaşarak vedalaşıyor. Birhan Keskin’in de dediği gibi “Kuşkusuz ki ipini koparıp kaçan dananın yanındayız”…

Ağustos

(Ayın Sözcükleri: Orman, Yangın, Mete Gazoz)

Ormanlar yanıyor! Halk, ağaçlar, ormanda yaşayan hayvanlar öncelikle Manavgat ve Muğla’da kaderiyle baş başa. Kovayla, hortumla, birkaç damla suyla yangını söndürmeye çalışıyorlar. Daha yangın söndürülmeden TOKİ’nin lafı bile bölgeye kâbus gibi çöküyor. Şahan Gökbakar olmasa orada ne olup bittiğini anlamayacağız. Gücü kuvveti yerinde dizi oyuncuları ellerinde itfaiye hortumu yangın söndürmeye çalışıyor. Belediye başkanları haykırıyor: “Yanıyoruz, neredesiniz?” Biz haykırıyoruz: “Nasıl bir kâbusun içindeyiz?”

AKP’li Gündoğmuş Belediye Başkanı kavgada/yangında söylenmeyecek bir laf ediveriyor: “TOKİ öyle güzel evler yapacak ki, çok eski evi olanlar keşke bizim de evimiz yansaydı diyecekler…”

Yangına hava desteği gelmek bilmiyor. Orman Genel Müdürü Yardımcısı da belediye başkanından eksik kalmamak için olsa gerek, şuur yoksunu bir cümle ediyor: “Bizim hakikaten hava gücümüz iyi, ama destek vermek isteyen ülkeleri de kıramıyoruz…” Oysa daha 15 gün önce bir bakan çıkıp “Çakmak yaksalar yakalıyoruz” dememiş miydi?

Bir RTÜK üyesi “Yangınları göstermeyin, yoksa size en ağır cezayı veririm” diyerek yayın kuruluşlarına aba altından değil, doğrudan sopa gösteriyor.

“Anadolu İrfanı” iş başında. Isıya dayanıklı yangın eldivenleri 40 TL’den 400 TL’ye çıkıyor.

İçişleri Bakanlığı’ndan da sosyal paylaşımlara soruşturma yoluyla yangın müdahalesi gecikmiyor.

Bekir Pakdemirli rahat olmamızı, her şeyin çok güzel olacağını söyleyerek içimizi rahatlatmaya çalışıyor. Yıl bitmeden 252 milyon fidan dikeceklermiş. Sizce de burada bir hesap hatası yok mu, Sevgili Okur? Bu hesaba göre günde 1 milyon 800 bin fidan dikilmeli. Kendisine kolaylık diliyoruz.

Memlekette küçük kâbuslar da yaşanıyor. Sultangazi ve Arnavutköy’ü dev çekirgeler bastı. Bir vatandaş elinde cetvel, çekirgeleri ölçüyor. Sonuç 10-12 cm.

Nicedir Sedat Peker’den haber yoktu. Neyse ki bir gün içinde 50 sosyal medya paylaşımı yaparak içimize su serpiyor.
YKS barajı iyice düşürülerek dibi gördü. Korkarım akademi çarpım tablosu öğretmeye geri dönüyor.

Manavgatlı iş adamı yetiştirdiği muzların manevi ihtiyaçlarını gidermek için, serada günlük bir saat Kuran yayını yaptıklarını açıklıyor. Şu haberin absürdlüğünü bir kenara bırakıyorum ve tüm iyi niyetimle soruyorum. Bir muzun ne gibi bir manevi ihtiyacı olabilir?

Sivil bir polisi turist sanan taksici, Taksim’den Şişli’ye 500 TL isteyince yakayı ele veriyor ve ruhsatını kaptırıyor. En kibarından “Beter olsun” demekten kendimizi alamıyoruz. Bu taksi meselesi önümüzdeki aylarda da karşımıza çıkacak.

Ağustos tam bir karabasan gibi üzerimize çöktü, sanki diğer aylar çökmemiş gibi. Ama harika, olağanüstü güzellikte bir şey oluyor ki, bizim gibi iyimser, mutlu haberlere tutunmaya hasret insanlar topluluğu için gerçek bir can simidi. Mete Gazoz olimpiyat şampiyonu!

Yarın son dört ayla yılı bitireceğiz. Bekleyin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Anıl Özgüç Arşivi