“GEÇÇEK GEÇÇEK BU ÇİLE DE BİTÇEK”

Tarkan’ın yeni single ve klibi tam akşamına denk geldi. Tarkan kimi, neyi kastediyordu tartışılır ama Fenerbahçe’nin de bu akşamına çok uyuyor. “Geççek geççek, bu da geççek, bu çile de bitçek”.

Ama biran önce bitsin lütfen, hepimiz bezdik. Artık Fenerbahçe’nin en büyük sorunu futbolcuların bıkkınlığı, bezginliği. Başı önde soyunma odasına girmekten, tribünlerin öfkesini göğüslemekten futbolcular da artık bıktı usandı. Eminim çoğu sahaya bile çıkmak istemiyordur.

Şöyle ağız tadıyla, coşkuyla, tribünlerin şarkıları, marşları eşliğinde oynayacakları bir maçı onlar da özlemiştir.

Peki bunun sorumlusu, suçlusu futbolcular mı? Başkan, yönetim, sık sık değişen Hocalar dururken, sorumluluğu futbolculara yıkmak büyük haksızlık olmaz mı?

Tribünler değil 90 dakika, 190 dakika bağırsa “ölümüne Fenerbahçe” diye, değişen bir şey olmayacak. Çünkü tamamen bireysel beceriye kalmış durumda Fenerbahçe. Bir takım oyunu, bir oyun ezberi olmadı, oluşamadı Fenerbahçe’nin.. Utanmasam “kim ne yapacağını bilmiyor” diyeceğim. Ama ben demesem bile, neredeyse takımın oyun kurucusuna dönüşen Kim Min bile kaç kere ellerini çaresizlikle yana açarak “Yahu pas verecek adam bulamıyorum” dedi sıkıntıyla.

İlk yarıda iki pozisyon buldu Fenerbahçe, ikisi de geriden rakip defansın arkasına atılan uzun topla. Planlı, paslaşarak, kalabalık gidilerek yaratılmış tek bir pozisyon yok. İki pozisyonu da değerlendiremedi Fenerbahçe.

Daha 6. Dakikada soldan kaçıp kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda Valencia’nın pas vermeye çalışması bu seneye özgü. Geçen yılın kendine güvenen Valencia’sı isteseniz de pas vermez ya kaleye direkt vurur ya da kalecinin üstüne üstüne giderdi. Takımın içinde bulunduğu durum oyuncuları da kötü etkiliyor, öz güvenlerini törpülüyor ne yazık ki. Pelkas için de aynı şeyi söylemek mümkün. 10 numara pozisyonunda oynayan Pelkas’ın üstü üste yaptığı hataları, kaçırdığı fırsatları başka türlü açıklamak zor.

Yenilen gol de aslında bütün dramı gözler önüne seriyor. Aynı pozisyonda sağdan soldan üst üste kaç orta yapıldı, kaç kere topu uzaklaştırma şansı kullanılamadı Fenerbahçe, ben sayamadım.

Fenerbahçeli oyuncuları devre arasında protestolarla soyunma odasına giderken gördünüz mü, bıkkınlıklarına dikkat ettiniz mi? Onlar da bıktı usandı başarısızlıktan.

Efendim, “iki isim, Crespo ve İrfan Can Kahveci kadroda olsa daha iyi olurdu. Mesut Özil çok işe yarardı” diyenler olabilir. Hayır hayır, hiçbir şey değişmezdi. Pelkas’ın çaresizliğini Mesut Özil yaşardı, Mert Hakan’ın top kayıplarını Kahveci yapardı.

İkinci yarı tribünlerin ıslıklarıyla başladı. Her hatalı pasta, her kaptırılan topta protestolar geldi. Taa beraberlik golüne kadar. Hemen öncesinde Valencia’nın direkten dönen topu “ah” dedirtmişti, Ferdi’nin sol kanattan getirdiği topla Pelkas’ın attığı gol “oh” dedirtti.

Ancak bu sene Fenerbahçelilere “oh” demek haram. İki dakika içinde iki utanç golü yedi Fenerbahçe. Kim Min’in eksikliği bir yana, Altay’ın da kalede olduğuna şahit lazım. Her iki golü de sadece seyretti Altay. Yazık. Böyle bir kötü takım da Altay’a da yazık, Altay’ın hatalarıyla yenilen goller yüzünden Fenerbahçe’ye de yazık.

Ferdi bireysel beceriyle, azimle ne yapılabiliyorsa yaptı maç boyunca. İlk golün asistini yaptı, ikinci golü attı. Yetmiyor tabii, bir iki kişinin daha “iyi oynaması” gerekiyor. Bıraktık iyi oynayanları, sezon başının harika çocuğu Szalai bile ne yaptığını bilmez halde…

Eskiden böyle maçlardan sonra “Sağlık olsun, biz de haftaya onları evlerinde yeneriz” derdik ve buna da inanırdık. Hey gidi günler.

Tarkan’ın yeni şarkısını Ali Koç’a ithaf edenler de oldu, “ Geççek geççek geldiği gibi gitçek”. Katılmıyorum, ben hala aynı noktadayım, “Ali Koç istifa” demiyorum, “Ali Koç bu sorunları çöz” diyorum.

TRİBÜNÜN MUHALEFET ŞERHİ: VASATLIĞIN KABULÜ / İBRAHİM CAN

Maç öncesinde farkettim ki hiç heyecanlı değilim, ne umudum var ne hırsım. Bunu farkettiğim an aslında içim cız etti. Günler öncesinden maç heyecanına/stresine giren ben adeta bir dizi bölümü izler gibi gibiyim. Hatta başı sonu belli, kabak tadı vermiş bir dizi izler gibi.

Geldiği günden beri yazıyorum İsmail Kartal bir melek olabilir ama Fenerbahçe’nin hocası değil. Sahi, geldiği günden bu yana takıma tek bir olumlu katkısı oldu mu? Takım hocasız da çıksa böyle oynardı zaten. Haftalardır yazıyorum suçlu İsmail Kartal değil, o kendini de harcayan, görev verildiği için kalkamayacağı yükün altına giren bir fedakar Fenerbahçeli. Sorumluluk doğru hocayla sezona başlayamayıp sezon ortasında yeni hoca bulamayanlarda. Tabi ki bir sorumlu seçeceksek 3.5 yıldır tek bir doğru karar verememiş Ali Koç başkanı seçmek çok da zor olmasa gerek. Şimdi romantik sözlere gerek yok, “bay yan sütûn” şöyle diyor, “Ben hala aynı noktadayım, “Ali Koç istifa” demiyorum, “Ali Koç bu sorunları çöz” diyorum.” Bravo Ali Koç’a da, Bay yan sütuna da… 3.5 senedir, bakın tekrar ediyorum 3.5 senedir tek bir doğru karar verememiş bir insanın, sorunları çözmesini bekliyorsunuz. Enteresan, zira “sorunları yaratan kim o zaman?” diye sormadan duramıyor insan.. Biz taraftarlara bu sene acı ve çile düşüyor, ki Fener’den geliyorsa ona da razıyız. Ancak, tek bir şartımız var sorumlular CEZASINI çekecek kardeşim. O yönetim oradan gidecek! Bu yönetimden çözüm beklemekle yarın sokakta ejderhaların gezmesini beklemek arasında çok bir fark yok. Haftalardır yazıyorum, bizler takımımıza sahip çıkıp bu yönetimi göndereceğiz. Ondan sonra herşey düzelecek mi ? Tabi ki hayır.. Ama 1-sorumlular bedelini ödeyecek, 2- yeni bir yolun ilk adımları atılacak. Sonrası? Onu da o zaman düşünürüz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ümit Sezgin Arşivi