Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

Haydi Hayırlısı

Seçimden önceki son yazı; gelecek hafta seçim sonuçlarını konuşacağız.

Öncelikle sonuçların ülkemize ve halkımıza huzur getirmesini dilerim. 

Bu seçimlerin her anlamda çok önemli olduğunu, tarihi bir yol ayırımında geleceğimize karar vereceğimizi yani bir kader seçimi olduğunu ilk günden söylemiştik; hemen herkes ve tüm taraflar 14 Mayıs seçimlerini ve sonuçlarını böyle değerlendiriyor. 

Ümid edrim ki son haftada da bir olumsuzluk yaşamadan, bir yerlerin pompaladığı korku senaryolarını boşa çıkararak, süreci sağ selamet tamamlar, sandığa ulaşırız; OY’larımızla kendi geleceğimizi özgürce belirleriz. Sandıktan çıkacak sonuç; toplumun kararı olacağı için saygı ile karşılanmalı, demokrasinin gereği olarak sahiplenilmelidir.

Bu güne kadar söylenmesi gereken herşey yazıldı, konuşuldu; insanımız dinlediklerinden, okuduklarından bağımsız kendi gerekçesini oluşturarak hangi adayı ve partiyi destekleyeceğine büyük oranda karar vermiştir; sorumluluğunun gereğini eksiksiz yerine getirecek; sandığa gidecek ve OY’unu kullanacaktır. Türk toplumunun demokratik olgunluğu buna yeterlidir. 

Köşelerde yazı yazanlar, ekranlarda ahkam kesenler; yani “biz, eskiler, çok bilmişler, aydınlar” bir partinin trolü değilsek iyi niyetle doğru bildiklerimizi bugüne kadar sürekli konuştuk, yazdık; artık seçmeni rahat bırakmamız gerekir, diye düşünürüm. Bugüne kadar kanaatlerimizi ifade ettik şimdi açık yüreklilikle son sözlerimizi okurumuzla paylaşmanın zamanı geldi. 

Bu sebeple BENCE başlığını bu hafta erken açmalıyım.

BENCE

Öncelikle söylemeliyim ki cumhurbaşkanlığı seçiminde uygulanmakta olan 50+1 OY sistemi ülkemizin hayrına olmamıştır. Bu sistemle toplum tam ortadan ikiye bölünmüş ve kamplaşmıştır, cepheleşmiştir, provakasyona açık hale gelmiştir.

Ayrıca bu usül siyasetin kimyasını bozmuştur. Cumhurbaşkanı seçilebilmek için seçmenin yarısından bir fazlasının OY’unu almak zorunluluğu çok uzun yıllarda oluşan anasiyaset yapılarını ekstrem unsurlara mahkum ve mecbur durumuna düşürmüştür. 

Bu durumun en hazin örneği bugünkü iktidar bloğudur. Ülkeyi 21 yıldan bu yana tek başına yöneten ve bir çok seçimde seçmenin yarısına yakın bir ekseriyetinin OY’unu alan siyasi islamcı Adalet Ve Kalkınma Partisi, bu sistemle seçimi kazanabilmek için ideolojik ve siyasi olarak hiç uzlaşamadığı Türk milliyetçisi MHP ve BBP ile Cumhur İttifakı’nı kurmak mecburiyetinde kalmıştır. Bu da yetmemiş bu seçimlerde Hizbullah terör örgütünün siyasi uzantısı Hüdapar ve milli görüşçü YRP ile de kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıklar sonrasında ittifak yapmak zorunda kalmıştır. Tavanda yapılan ittifak tabanda hazmedilmemiş, içselleştirilememiştir. Bu durum AKP ile ittifak yapan partiler için de geçerlidir. Cumhuriyetin kurucu partisi CHP de aynı sebeplerle Cumhuriyeti yıkmak için kurulan bölücü PKK’nın siyasi uzantısı HDP ile seçim işbirliği yapmak zorunda kalmıştır. 

Bu zoraki ve suni siyasi ittifaklar ülkenin ve toplumun hayrına değildir. Ülkemiz üzerinde projeleri olan küresel güçler, bu sistemle, taşeron olarak kullandıkları terör örgütleri üzerinden siyaseti ve milli iradeyi teslim alacak, ayrışma ve bölünmeyi meşrulaştıracaktır. 

Bu yönüyle bu sistem Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye versiyonudur. 

Bu sebeple bu sisteme karşıyım.

İkinci husus, partili cumhurbaşkanı sistemidir. Aynı kişinin cumhurun yani milletin ve devletin başı olması ile seçilmek için diğer partilerle ve partililerle yarışan bir partinin genel başkanı olması akla, hukuka, demokrasiye, eşitliğe velhasıl ilmi ve akli olan her şeye terstir. Demokratik sistemin en önemli denge unsuru olan cumhurbaşkanlığı makamı, misyonunu ve fonksiyonunu kaybetmektedir. Tartışılan, tartışan hatta vatandaşları ile mahkemelik olan bir cumhurbaşkanı, kurumlar arası dengesini kaybetmiş, denetlenmeyen bir devleti yönetebilmek için hızla diktatörleşecektir, demokrasiden, hukuktan uzaklaşacaktır. “Allah’tan emir alan” dolayısıyla biat edilmesi gereken güce dönüşecektir.

Kısacası, birliğimizi parçalayan 50+1 OY sistemi ile özgürlüğümüzü kısıtlayan Partili Cumhurbaşkanlığı sistemini doğru ve faydalı bulmadığımı, bu sistemin değiştirilmesi gerektiğini ifade ediyorum. 

Beka ve istikrar gerekçesi ile toplumun korkutulmasını gelecek açısından çok tehlikeli bulmaktayım; korkutulan toplumların ülkelerinde demokrasi ve hukuk/adalet dolayısıyla onurlu ve özgür bir yaşamın olmadığını çok yakından; komşu ülkelerden  biliyorum. 

Bir başka kararım; şahsidir; bu kadar çok farklılıkların olduğu/olacağı, özellikle etnik ve mezhebi eksenli bölücü, cumhuriyet, Türklük ve laiklik karşıtı, devletin kuruluş felsefesini ret eden şahısların ve partilerin yer alacağı TBMM’nde denge denetim için MHP Meclis Grubu’nun güçlü olmasını gerekli görmekteyim. Sayın Genel Başkan’ın 'MHP, Cumhur İttifakı'nın bir ortağı olsa da, işlevi ve üstlendiği demokratik sorumluluğu muhalefettir. Bunun yanı sıra TBMM'de denge ve denetleme görevi ile mesuldur.' beyanını hatırlatarak bugünkü yönetim kadrosu ve politikalarından bağımsız olarak MHP’nin desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. 

Herkesin görüşüne ve kararına saygı duyarım ancak benim kararım budur, arzederim.

Haydi hayırlısı…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi