Mehmet Şandır
Geçen Hafta
Geçen hafta canımız yandı...
Hüzünle başladık; 10 Kasım, Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 87. yılıydı; tüm yurtta milletçe andık. O’na ve eserlerine sahip çıktığımızı, bağlılığımızı gösterdik, yokluğuna yandık.
Bir kez daha görüldü ki Atatürk ve ‘en büyük eserim’ dediği Cumhuriyet, bu toplumun en büyük ve en değerli ortak paydası ve çimentosudur, geleceğin teminatıdır. Yokluğuna/ölümüne hüzünlensek de varlığına sevindik, eseri ile övündük...
Yaşadığımız Atatürk sevgisi ve Cumhuriyete bağlılık coşkusu insanımıza günlük sorunları ve gelecek endişelerini bir nebze olsun unutturmuşken bu defa gelen acı haber yüreğimizi kavurdu. 11 Kasım Salı günü öğle saatlerinde haber gündeme ateş topu gibi düştü; Gürcistan’da bir askeri kargo uçağımız düşmüş 20 askerimiz şehit olmuştu. Azerbaycan’dan görev dönüşünde olan C130 tipi nakliye uçağı henüz bilinmeyen bir sebeple düşmüş konusunda özel yetiştirilmiş uçak bakım personeli ne yazık ki hayatını kaybetmişti. Ocaklara ateş düştü; milletçe yandık, ağladık...
Aynı gün akşam saatlerinde bu defa Hırvatistan'dan acı bir başka uçak haberi geldi; Orman Genel Müdürlüğü’ne ait bir yangın söndürme uçağı düşmüş pilot şehit olmuştu... Yüce Allah bir daha böyle acı yaşatmasın. BİZE RAHAT YOK...
Acının hüznüne sabrederiz, şükrederiz ancak aklımızla alay edilmesini hazmedemeyiz. Sürekli korku ile terbiye ediliyoruz...
Geçen hafta, “Ekrem İmamoğlu çıkar amaçlı suç örgütü çatı davasının iddianamesi” açıklandı. İddianamede, Ekrem İmamoğlu’nun Beylikdüzü Belediye Başkanlığı’ndan başlayarak bir sistem kurduğu, iş insanlarından çeşitli biçimlerde para topladığı, rüşvet aldığı bu yolla büyük bir para havuzu oluşturduğu iddia ediliyor. Oluşturduğu bu ekonomik gücü kullanarak önce CHP yönetimini kontrol etmeyi ve sonra da cumhurbaşkanı seçilerek Türkiye’yi ele geçirmeyi amaçladığı; bunun için yabancılarla iş birliği (casusluk) yaptığı iddia ediliyor.
Ayrıca iddianame, CHP’nin suç yoluyla elde edilen bu parayı kullanarak yerel seçimleri kazandığını ve baştan bu yana “Ekrem İmamoğlu Suç Örgütü’nün” varlığından ve yaptıklarından haberdar olduğunu var sayarak CHP’nin kapatılması gerektiğini iddia ediyor. “Anayasa’nın 68 ve 69. maddeleri ile 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 101. ve devamı maddeleri uyarınca gereğinin takdir ve ifası için Cumhuriyet Başsavcılığımızca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına bildirimde bulunulmuştur…” cümlesi iddianameden alıntıdır.
Yaklaşık 9 aydan bu yana Silivri Cezaevi’nde tutulan Ekrem İmamoğlu’nun 142 suç eyleminde bulunduğu (rüşvet aldığı) ve kamuya 160 milyar TL ve 24 milyon dolar zarar verdiği öne sürülerek 2 bin 352 yıl hapis cezası ile cezalandırılması isteniyor. İddianameye göre, Ekrem İmamoğlu artık siyasi mevta(!) olmuştur ve ana muhalefet partisi CHP de “Suç Odağı” olmak iddiasıyla kapatılmalıdır.
19 Mart 2025 tarihinden bu yana ülke gündeminin birinci sırasında hemen her gün televizyonların ana tartışma konusu olan Ekrem İmamoğlu suç örgütü davası, bu iddianame ile ete kemiğe büründü. İddianame ile çizilen tablo korkunç bir karabasan gibi toplumun üstüne çöktü, altında ezildik, nefessiz kaldık. Bu dava ve bu devasa iddialar kaç yılda ispat edilecek, daha kaç yıl bunları tartışacağız, belli değil. Kapkaranlık bir gelecek bizi bekliyor...
İddianameye inanırsak, AK Partisi’nin çeyrek yüzyıl (1994-2018) kesintisiz süren İstanbul iktidarını her türlü baskıya rağmen iki seçimde 3 defa yenerek İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı seçilebilen ve sonunda cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilen Ekrem İmamoğlu, FETÖ örneği bir hain(!)miş...Devleti ele geçirmek üzereyken yargıya yakalanmış(!)...
İddianameye göre yargı, bizi ikinci bir felaketten(!) kurtarmış... Cumhuriyeti kuran siyasi parti ve bugün ana muhalefet partisi olarak demokratik sistemin vazgeçilmez bir anayasal kurumu olan CHP ise bir ‘suç örgütü’ymüş...
Dehşet ve korkunç değil mi?
İnanmak/inanmamak size kalmış... Buna inanmak İstanbul seçmeninin iradesine ve aklına hakaret olmaz mı? Ancak sonuçta, toplum olarak ortadan ikiye bölündük... İddianame bunu başardı; birliğimizi kaybettik...
Beka sorunu diyerek PKK ile ‘barış’ rezaleti yaşanırken, 1960 öncesine döndük... DP(AKP)/CHP ‘savaşı’ yeniden başlatıldı... Taraflar arasında hakem olması gereken kurum ise güvenirliliğini kaybetmiş...
Yani tuz koktu...
Gelecek belirsiz...Güne güç yetmiyor...Geçmişle boğuşuyoruz...
Yazık değil mi bu Millete!...