
Yaşar Seyman
Hüseyin...Direksiyon Başında Bir Ömür
Sabah Ankara soğuğunda, motor henüz ısınmadan, Hüseyin çoktan eldivenlerini giymiş, kontak anahtarını çevirmişti. Radyoda kısık sesli bir türkü… İçli bir ses, Hüseyin’in kalbindeki sessizliği tamamlıyordu.
Yıllardır aynı yollardan geçtiği halde, her sabah direksiyon başına geçtiğinde sanki ilk kez biniyormuş gibi saygı duyuyordu işine. Çünkü onun için şoförlük, yalnızca bir uğraş değil, alın terinin, onurun, sabrın adıydı. Ankara’nın sokaklarını ezbere bilirdi ama asıl bildiği şey, insan taşırken aslında sorumluluk taşıdığıydı. Çalışma azmi ve dürüstlüğüyle kısa sürede şoförlerin amiri oldu.
Hüseyin her zaman sessiz bir adamdı. Çok konuşmaz, gözleriyle anlatırdı duygularını. En çok da çocuklarına bakarken… Onlar onun yaşam sevinciydi. Sırtını yasladığı tek şey, çocuklarının geleceğiydi. Onları okutmak, iyi insanlar olarak büyütmek için gecesini gündüzüne kattı. Direksiyon başında ter döktü, hastalığını bile onlardan sakladı. O, sadece bir baba değil, çocukları için dimdik duran bir dağdı.
Eşi Şahizer’e olan sevgisi ise sessizce büyümüş bir destandı. Gençliklerinde, Şahizer nişanlıyken saçına Hüseyin’in küçük bir fotoğrafını iliştirip çektirdiği fotoğrafı Hüseyin gördüğünde, gözleri dolmuştu. O kare, sözcüklere dökülmeyen bir “seni seviyorum”du. Yaşam boyu o sevgiyi kalbinde taşıdı. Zor zamanlarında o sevgiden güç aldı. Kimi zaman gülümseyerek sustular, kimi zaman birbirlerinin gözlerine bakarak yılları devirdiler. Aşkları yüksek sesli değildi, ama yıkılmazdı.
Annesi ile ölünceye kadar aynı evde birlikte yaşadılar. Hüseyin, eşiyle annesi arasındaki hassas dengeyi kurmak için yıllarca sessizce çabaladı. Kendi mutsuzluklarını bir kenara itip, başkalarının huzuru için sustu. Bu, onun yaşamdaki en büyük özverilerinden biriydi. Gözlerinin içi bazen yorgun, bazen dolu dolu olurdu yine de kimseye göstermezdi. Çünkü Hüseyin’in acıları da duaları da kendi içinde saklıydı.
İnsanlığı yalnızca yakınlarına değil, uzak diyarlara da uzanıyordu. Bir ara Suudi Arabistan’a çalışmaya gitti. O kavuran sıcaklara, dil bilmemesine karşın, tercümanlık yapacak kadar dili hızlı öğrendi ve gurbetliğe böyle dayandı. Çocukları için duyduğu içten üzüntü, onun ne kadar geniş bir yüreğe sahip olduğunu gösteriyordu. Başka çocukları da kendi çocukları gibi düşünür, daha iyi bir dünya dileğiyle yaşamlarına dokunurdu. Yol gösterirdi. Onun insan sevgisi çalışırken coğrafya tanımazdı.
Son yıllarında hastalık geldi kapısına dayandı. Ama Hüseyin yine sessiz kaldı. Korkusunu, ağrısını, yorgunluğunu içinde taşıdı. Direksiyon başında geçirdiği onca yılın sonunda, artık yavaşlamıştı. Ama çocukları büyümüş, ayakta durmayı öğrenmişti. Her biri üniversite mezunu olmuştu. Onlara baktıkça, “Evet,” derdi içinden, “bu yol boşa geçmedi. Zübeyde, Dilek, Bülent, Melek beni okullarını bitirerek ödüllendirdi. İş sahibi oldular. Mutlu evlilikler yaptılar. Bana verdikleri torunlarla mutlu dede yaptılar…”
Bir sabah motor çalışmadı. Elini cebine götürdü, anahtar oradaydı ama artık gereksinim yoktu. Yıllarca uğraşını tamamlamış bir adam gibi sessizce çekildi yaşamdan. Arkasında eşine bir ev, bir maaş ve dağ gibi anılar, en çok da değerli bir isim bıraktı: Hüseyin. Şimdi onu ananlar, sessizliğini ses yapmak için övgüyle anlatıyorlar. Hüseyin de konuşmadan çok şey anlattı. Direksiyon başında geçen bir ömür, sevgisini içinde büyüten bir adam, ailesine göğsünü siper eden bir baba, sevdiklerine yoldaş olan bir eş, kardeşlerine özverili ağabey, ülkesi için alın teri döken bir yurttaş olarak yaşadı.
Hüseyin, tutkularından asla vazgeçmeyen biriydi. Tuttuğu takım Beşiktaş ve inandığı parti Cumhuriyet Halk Partisi onun büyük sevdasıydı. Sevdiği akrabaları, insanlar ve özellikle çocukları onun vazgeçilmezleriydi. Kanser hastalığına yakalandığı güne kadar durmaksızın çalıştı.
Hüseyin’in hikâyesi, sıradan gibi görünen ama olağanüstü bir yaşamın sessiz destanıdır. Ve artık onun adı, sadece evinin kapısında değil, sevdiklerinin gönlünde yaşıyor.
Hüseyin’in hikâyesi; aşkı, emeği, içten bağlılığı, sorumluluğu ve sessiz cesareti anlatan bir yaşam portresidir. Onu tanıyan herkesin belleğinde yer eden, belki bir fotoğraf karesinde, belki bir sessiz bakışta, belki yaşam kurtaran bir dokunuşta saklı kalan bir adamdı. Ve şimdi, anımsayan herkesin anılarında koca yüreği ile yaşıyor.
Huzur içinde yatasın sessiz kahraman: Hüseyin Atik
Artık direksiyon sende olmasa da geride bıraktığın yol erdemli her insana ışık olacaktır.
Milyonlarca Hüseyin’e selam olsun!
Babalar Günü kutlu olsun…